Ondokuzuncu Söz'deki Peygamber Efendimiz'in (asm) dünyanın ve cennetin icadına sebeb olmasını risaledeki haliyle kavrayamıyorum ve aklım almıyor. Bana dürbün olacak temsilleri hariçten verir misiniz?
Bediüzzaman Hazretleri'nin 19. Söz'de geçen ifadesi şöyle:
"Evet nasıl ki onun risaleti (Peygamberliği) şu dâr-ı imtihanın (bu dünyanın) açılmasına sebebiyet verdi. Öyle de, onun ubudiyeti (ibadet ve duaları) dahi öteki dârın (ahiretin) açılmasına sebebdir."
Bu cümledeki mananın izahına geçmeden evvel öncelikle şunu hatırlamakta fayda var. Tevhid inancımız şuna inanmamızı icab ediyor:
Bu Dünya'yı ve Cennet'i yaratmayı ezelden murad eden bizzat Allahu Teala Hazretleri'dir. Onun iradesi bütün her şeyin, her sebebin üzerindedir. Sebebleri tayin eden de O'dur. O Müsebbibü'l-Esbab'dır. Sebeblerin arkasındaki gerçek sebeb O'dur.
Peygamber Efendimiz (asm)'ın peygamberlik vazifesinin bu dünyanın açılmasına sebeb kılınması ile kasd edilen ise şudur:
Eğer o risalet (peygamberlik) vazifesi ile gönderilerek Tevhidi (Allah'ın birliğini) yer yüzünde hâkim kılmayacak olsaydı. Şu kâinatı Allah yaratmazdı. Çünkü Allah'ın kainatı yaratmaktan gayesi kendisinin bilinip tanınmasıdır. Hadis-i Kudsi'de Allah bunu şöyle buyuruyor:
"Ben gizli bir hazine idim. Beni tanımaları için mahlukatı yarattım"
Kainatın yaratılmasındaki gaye Allah'ın tanınmasıdır. Peygamber efendimizi Allah yaratıp onu kendisini tanıtan en mükemmel tanıtıcı olarak dünyaya göndermeseydi, insanlık gereği gibi, yeteri kadar ya da olması gereken miktarda Allah'ı tanımış olmayacaktı.
Öyleyse şu söylenebilir: Allah onu yaratmasaydı, kainatı yaratmazdı. Kainat olmasaydı, Cennet de olmazdı. Çünkü Allah'ın tanınmasına hizmet etmeyecek bir kâinat abes ve manasız olurdu. Allah ise abes iş yapmaktan münezzehtir.
"(Ya Muhammed) Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.", "sen olmasaydın cenneti yaratmazdım, sen olmasaydın dünyayı yaratmazdım" (Bu hadis-i kudsiler için Bakınız) hadis-i kudsileri ile kasd olunan mana da budur. Yani "seni yaratmasaydım, insanlar ve cinler beni tanımazlardı" demektir.
Demek oluyor ki, kainatın yaratılmasındaki asıl maksad ve gaye Peygamber Efendimiz (asm)'ın yaratılmasıyla yerine geliyor ve tamam oluyor.
Teşbihte hata olmasın, çatı, ya da dam yapılmayacak olsa, evin inşasına girişilir mi? Girişilse bütün emekler ve masraflar boşa gitmez mi?
İkinci meslemiz olan Peygamber Efendimizin kulluğunun ahiretin açılmasına sebeb olması ise, ahiretin açılmasının sayısız sebeblerinden biri olarak zikredilmiştir. Şöyle ki:
Yukarıda zikrettiğimiz gibi yaptığı Peygamberlik hizmeti ve vazifesi ile dünya imtihanının açılmasına sebeb olacak kadar Allah katında yüksek bir değere sahip bir zatın (aleyhissalatü vesselam) ahiret ve ebedî saadete kavuşmak için kendisi ve ümmeti için ömür boyu yaptığı duaları, yaptığı ibadetleri, Allah elbette reddetmeyecektir. Cenneti inşa etmek ona bir çiçek kadar kolaydır ve sonsuz hazinesinden bir damla dahi eksiltmez. Elbette böyle bir kulunun hatırı için dahi Allah cenneti yaratır.
Hulasa 19. Söz'de Üstad Bediüzzaman'ın dediği gibi, "Rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi hesabsız o matlubun (ahiretin) esbab-ı mûcibesi (gerektiren sebebleri) olmasa idi; şu zâtın tek duası, baharımızın icadı kadar kudretine hafif gelen şu Cennet'in binasına sebebiyet verecekti."