4.Sözden geçen "Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır." Burada ruh , kalb ve akıl nasıl bir rahtlığa ulaşıyor?
İnsanın bedeni gibi manevi duygularının da kendine göre gıdası ve lezzeti vardır. İnsanın yaratılmasının asıl gayesi Allah'ı tanımak ve O'na ibadet etmektir. Namaz ise bu ibadetlerin en büyüğü ve en güzelidir. Bundan dolayı akıl, kalb ve ruhun gıdası ve tatmini ancak namaz gibi ibadetlerle olmaktadır. Bir ayette buna dair şöyle geçmektedir: "Bilesiniz ki, kalbler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur." (Rad, 28)
Hem insan namaz kılarak Allah'a borcunu ödemiş olur. Böylece vazifesini yerine getirmekten ve borcunu ödemekten dolayı da bir rahatlık olmaktadır.
Bediüzzaman hazretleri 21. Sözde bunu şöyle izah eder.
"Ey şikemperver nefsim! Acaba hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin, sana onlar usanç veriyor mu? Madem vermiyor, çünki ihtiyaç tekerrür ettiğinden usanç değil, belki telezzüz ediyorsun.
Öyle ise, hâne-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve latîfe-i Rabbâniyemin hevâ-yı nesîmîni cezb ve celb eden namaz dahi, seni usandırmamak gerektir. Evet, nihâyetsiz teessürât ve elemlere ma‘rûz ve mübtelâ ve nihâyetsiz telezzüzâta ve emellere meftun ve pür-sevdâ bir kalbin kūt ve kuvveti, her şeye kādir bir Rahîm-i Kerîm’in kapısını niyâz ile çalmakla elde edilebilir.
Evet, şu fânî dünyada kemâl-i sür‘atle vâveylâ-yı firâkı koparan, giden, ekser mevcûdâtla alâkadâr bir ruhun âb-ı hayatı ise, her şeye bedel bir Ma‘bûd-u Bâkî’nin, bir Mahbûb-u Sermedî’nin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir. Evet, fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ezelî ve ebedî bir zâtın aynası olan ve nihâyetsiz derecede nâzik veletâfetli bulunan zîşuûr bir sırr-ı insanî, zînûr bir latîfe-i Rabbâniye şu kasâvetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümâtlı ve boğucu olan ahvâl-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir."