28. Mektub'da ( s. 258) geçen bu kısmı nasıl anlamak gerekir? İzah eder misiniz?
İki mesele arasında şöyle bir fark vardır:
İ'câz-ı Kur'ân, insanlar ne kadar uğraşırlar uğraşsınlar, asla başaramayacakları bir husustur. Risâle-i Nur'daki tevafuk kerameti ise, insanların uğraşarak denk getiremeyecekleri bir meseledir. Yani birisi, uğraşsa da gücü yetmez; diğeri mantıken, teknik olarak, uğraşmakla yapılamaz, demektir. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, birine beşer yetişemiyor; diğerine beşer karışamıyor.
Mesela, dünyanın en maharetli doktorları bir araya gelip ölmek üzere olan bir hastayı kurtarmaya çalışsalar ama bunda başarılı olamasalar. O esnada tıpla hiçbir alakası olmayan bir insan gelip sadece dokunmakla o hastayı iyileştirse, burada deriz ki "Doktorların ellerinin yetişemediği bir işi bu adam yaptı. Olağanüstü bir hadise."
Ama tıpla hiçbir ilgisi olmayan insanların bulunduğu bir ortamda bir adam fenalaşsa ve ardından hiç kimse bir müdahelede bulunmadan adam tekrar iyileşse, deriz ki "Hiç kimse karışmadan O adam iyileşti. Harika bir iş."
İşte bu paragrafta bahsedilen bu iki mesele arasındaki ince nükte budur. İ'câz-ı Kur'ân, bütün belagat âlimleri bütün güçleriyle çalışmalarına rağmen, Kur'ân'ın bir benzerini getirememesidir. Risâle-i Nur'daki keramet ise, insanların müdahale edemedikleri bir alanda, ortaya harika bir netice çıkmasıdır.