İlgili kısım Risale-i Nurda şöyle geçmektedir:
İkinci Muhâl: Her şey, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Zülcelâl’e verilmezse, belki esbâba isnâd edilse lâzım gelir ki: Âlemin pek çok anâsır ve esbâbının, her bir zîhayatın vücûdunda müdâhalesi bulunsun. Halbuki sinek gibi bir küçük mahlûkun vücûdunda, kemâl-i intizâmla gāyet hassâs bir mîzânla ve tamam bir ittifâkla, muhtelif ve birbirine zıd, mübâyin esbâbın ictimâı, o kadar zâhir bir muhâldir ki, sinek kanadı kadar şuûru bulunan, “Bu muhâldir, olamaz!” diyecektir. Evet, bir sineğin küçücük cismi, kâinâtın ekser anâsır ve esbâbıyla alâkadârdır, belki bir hulâsasıdır. Eğer kudret-i ezeliyeye verilmezse, o esbâb-ı maddiye, onun vücûdu yanında bizzât hazır bulunmak lâzımdır, belki onun küçücük cismine girmek gerektir. Belki cisminin küçük bir numûnesi olan gözündeki bir hüceyresine girmeleri îcâb eder. Çünkü sebeb maddî ise, müsebbebin yanında ve içinde bulunması lâzım gelir. Şu halde, iki sineğin iğne ucu gibi parmakları yerleşmeyen o hüceyrecikte erkân-ı âlemin ve anâsır ve tabâyiin, maddeten içinde bulunup, usta gibi içinde çalıştıklarını kabûl etmek lâzım gelir. İşte, sofestâînin en eblehleri dahi, böyle bir meslekten utanıyorlar.1
Yani bir şeyin sebebi maddi ise onun yanında belki de içinde hazır olması lâzımdır. Mesela bir bina yapacak olursak o binanın hem yanında hem içinde olmamız ve işe girişip çalışmamız lâzımdır. Uzaktan o binayı yapamayız. Arabanın tamiri için yanında ve içinde olmak lâzımdır. İşe başlamadan, temas etmeden, dokunmadan o işi yapamayız.
İşte bunun gibi bir sineği Allah değil de (hâşâ) sebepler yaptı denilirse, o zaman sineğin küçücük vücudunun yanında ve içinde güneş, hava, su ve toprağın olduğunu ve birer usta gibi çalıştıklarını kabul etmek gerektir. Belki de küçücük olan gözüne ve gözündeki hücresine girip çalışmaları gerekir. Bu ise kabul edilebilecek bir şey değildir.
Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 188.

