Soru

Kur’ân-ı Kerim'i Latincesinden Okumak

Bazı insanlar Kur’ân-ı Kerim'in latin harflere okunabileceğini söylüyor. Nasıl cevap verebiliriz?

Tarih: 3.04.2024 01:25:48
Okunma: 445

Cevap

Bu önemli sualin cevabını Metin Said Serdengeçti’nin İrfan Mektebi’ndeki yazısıyla vermek istiyoruz. Şöyle ki:

Türkçe Kur'ân Olmaz!

Başka kelâmlar ve lafızlar hiçbir suretle Kur’ân’ın yerini tutamazlar. Çünkü Kur’ân’ın i’cazı buna müsaade etmez. Zira Kur’ân mucizedir.

Rabbimizin; “Şüphesiz ki biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.”[1] buyurmuş olması, Kur’ân’ın Arapça okunması gereğini açıkça ifade etmektedir kanaatindeyim. Gerçi böyle bir suali soran kişinin kastı da aksi olmasa gerektir. Öyleyse nedir?
Bu mesele iki cihetle ele alınıp, ona göre değerlendirilmek durumundadır. Bunlardan birisi, Kur’ân Latin harfleriyle ifade edilebilir ve okunabilir mi? Diğeri, meal ve tercüme Kur’ân’ın yerini tutabilir mi?

Latin Harfleriyle Yazılan Kur’ân

“Kur’ân, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e (asm) Cebrail (as) aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden elfazın (nazm-ı münzel’in) ismidir. Sadece mana olarak değil, Resulullah’ın (asm) kalbine lafızları ile indirilmiştir. Bu itibarla bu elfazdan yani lafızlardan anlaşılan ve başka lafızlarla (sözlerle) ifade edilen mana Kur’ân değildir.” Dolayısıyla, Kur’ân’ın harfleri Latin harfleri ile ifade edilse ve okunmaya çalışılsa, birçok yanlışlıklara sebebiyet verecektir. Hatta bazı kelimelerin manası değişecektir. Mesela: خالق kelimesi Latince ile ifade edilmek istenildiğinde, Arapça'daki üç “he” sesine karşılık, bir tek “h” harfi ile karşılaşılacaktır. Hâlbuki خالق kelimesi, Türkçe'deki “he” seslerinden hangisi ile yazılsa mana değişecek, farklılık arz edecektir.
Türkçe Kur’ân’dan kastımız bu ise, anlaşılıyor ki, Kur’ân’ı bu tarzda okumaya çalışmak, arzu edilen ibadet ve ahlaka uygun gelmemektedir. Kur’ân’ı Arapça okumayı öğrenmek, bilumum Arapça öğrenmekle aynı değildir. Yani Kur’ân okumayı asli harflerinden okuyabilecek şekilde öğrenmeye çalışmak, gözümüzde büyüttüğümüz gibi zor değildir. Bu cihetle Kur’ân’ı, mümkün olduğu kadar aslından öğrenmeye ve okumaya gayret etmeliyiz. Zira Rabbimizin rızası bunda olduğu, yine Kur’ân’ın âyetlerinden anlaşılmaktadır:
“Bilecek bir kavim için, Arapça bir Kur’ân olarak âyetleri açıklanmış, müjdeleyici ve (aynı zamanda) korkutucu bir kitaptır.”[2]

Tercüme ve Meal

Kur’ân’ı Türkçe okumaktan kasıt tercüme ve meal ise, burada da iki noktaya temas etmek lüzumu vardır:
Birincisi: Kur’ân’ı, namazda ve ibadet kastıyla, tercümesinden ve mealinden okumak caiz değildir.
İkincisi: Rabbimizin emir ve yasaklarını öğrenmek, bizden arzularını bilmek niyetiyle okumaktır ki; terviç edilen bir husustur, makbuldür ve sevaptır.
Bununla beraber, meal ve tercüme hiçbir cihetle Kur’ân’ın yerine ikame edilemez ve Kur’ân addedilemez. Kur’ân’ın aslı tamamen ortadan kaldırılıp, tercümesi yerine konularak; “İşte bu Kur’ân’dır.” denilemez! Zira; “Kur’ân’ın hakiki tercümesi kabil değildir ve lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî yerinde Kur’ân’ın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisan muhafaza edemez ve her bir harfi, on adetten bine kadar sevap veren kelimat-ı Kur’âniyenin mucizane ve cem’iyetli tabirleri yerini, beşerin adî ve cüz’î tercümeleri tutamaz, onun yerinde camilerde okunmaz.”
“Kur’ân’ın i’câzı tahrifine bir settir. Evet, madem Kur’ân mucizedir, beşer onun taklidini yapamaz. Âyetleri başka kelâmlar ile tebdil edilmek suretiyle tahrif ve tağyiri yani bozulması ve değiştirilmesi mümkün değildir. Çünkü müfessirler, müellifler, mütercimler, muharref üslûplarını ve kisvelerini âyâtın kisvesiyle iltibas ettiremezler. Ayetlerde i’caz damgası vardır. O damganın altında olmayan kelamlar âyet addedilemezler. Öyle ise Kur’ân’daki i’caz, tahrif ve tağyiri kabul etmez.”
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı üzere, başka kelamlar ve lafızlar hiçbir suretle Kur’ân’ın yerini tutamazlar. Çünkü Kur’ân’ın i’cazı yani mucizelik yönü buna müsaade etmez. Zira Kur’ân mucizedir.

Türkçe İbadet

Bu meselede dua ve namaz birbirine karıştırılmamalıdır. Hangi ırktan ve dilden olursa olsun her insan, kendi lisanıyla Cenab-ı Hak’a yalvarıp arzu ve isteklerini dile getirebilir. Makbuliyet cihetiyle, Resulullah’ı (asm) taklit etmek suretiyle veya direkt Kur’ân’dan alınmış ifadelerle de dua edebilir.
Fakat namaz bundan farklıdır. Hangi dil ve ırktan olursa olsun herkes, Müslüman olmak şartıyla, namaz ibadetini Peygamber Efendimiz'in (asm) öğrettiği şekliyle yapmakla mükelleftir. Bunun aksini iddia edip aslını terk ettirmek, Allah muhafaza dini terk ettirmektir.
Ve biz kendine Müslüman diyenler; “Dünyanın bir menfaati için, bir günde elli kelime Firengî lügatinden taallüm ettiğimiz hâlde; elli senede ve her günde elli defa tekrar ettiğimiz “Sübhanellah”, “Elhamdülillâh” ve “Lâ ilâhe İllallah” ve “Allahü Ekber” gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezsek” fazlaca insafsızlık etmiş olmaz mıyız? 


[1] Yusuf, 12/2.

[2]  Fussilet, 41/3


Yorum Yap

Yorumlar