Bazı kimseler Risale-i Nurlardan: "Ahirzamanda isevilerin hakiki dindarları ehl-i Kur'ân ile ittifak edip müşterek düşmanları olan zındıkaya (Allah'ı inkâr edenlere) karşı dayanacaklarıdır" gibi cümleleri göstererek Üstad Bediüzzaman'ın dinler arası diyaloğu savunduğunu iddia ediyorlar. Bu iddia doğru mudur?  
Her dua, evrad ve tesbihatlarımızda üstadlarımıza dua etmemizin hikmeti ve risale-i nur mesleğindeki önemi nedir?
Üstad'ın bir kız veya erkek çocuğa isim verip vermediğini merak ediyorum.
Hatt-ı Kuran ile yazılmış risalelerdeki çizgilerin çizilmesini Bediüzzaman hazretlerinin kendisi mi emretmiş?
Deniliyor ki “Bediüzzaman hazretleri çocukken Abdülkadir Geylani’den himmet beklerdi. Cevizi kaybolsa; “Ya şeyh sana bir Fatiha, benim cevizimi buldur.” diye Ondan medet beklerdi.” Dua yalnız Allah’a yapılır. Nitekim Fatiha’da hep; “Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım isteriz” demiyor muyuz. İzahı nasıldır?
‘’Rica ederim, üçünüzün hakkında birbirinden ziyade gücenmeye ehemmiyet verdiğimden gücenmeyiniz. Çünkü, Hüsrev’le Feyzi’de benim gibi insanlardan tevahhuş ve sıkılmak var. Hem birbirine bir derece meşrepçe ayrıdırlar. Ve Sabri ise, akraba ve tarz-ı maişet cihetinde hayat-ı içtimaiye ile bir kaç vecihte alâkadar ve ihtiyata mecburdur’’ abiler arsındaki problem nedir ki üstad sık sık uyarı ihtiyacı
‘’Saniyen: Sarsıntılı olan altıncıdaki kardeşlerimizin istirahatlerini merak ediyorum. Bir parmak hariçten hapse, hususan altıncıya karışıyor. Oradaki kardeşlerimiz dikkat ve ihtiyat edip hiç bir şeye karışmasınlar.’’ Üstad ın ifade ettiği ‘’altıncı’’ ifadesi koğuş numarası mıdır? Eğer öyleyse üstad diğer koğuşta olan hadiseleri nerden biliyor? 
''Bitlis vilâyetine tâbi Nurs köyünde doğan ben, talebe hayatımda rastgelen âlimlerle mücâdele ederek, ilmî münakaşalarla karşıma çıkanları inâyet-i İlâhiye ile mağlûp ede ede İstanbul’a kadar geldim'' (Şualar) Üstadın ifade ettiği ''münakaşa,mücadele'' ifadeleri o zamanın eğitim anlayışından mı ileri geliyor?
"Hem büyük bir ricam var, beni hastahaneye sevk etmeyiniz. Bütün hayatımda, hususan bu yirmi iki sene tecrid-i mutlak ömrümde tahammül edemediğim bir vaziyete, yani tanımadığım hastabakıcıların hükmü altına mecbur etmeyiniz." Üstad niye hastabakıcıların ona bakmasını "tahammül edilemez" olarak nitelendiriyor? 
Üstad bazı yerlerde bana yazdırıldı diyor. O kelimeden ne anlamalıyız. Çünkü bazıları (haşa) üstad kendini peygamber sanıyor diyorlar: