Sorular

4

Bankaların Verdiği Nefes Kredisi Caiz midir?

Küçük ve orta ölçekli işletmeler olan KOBİ'lerin nakit ihtiyacını karşılamak üzere tasarlanan Nefes Kredisi, düşük faiz ve uygun geri ödeme şartlarıyla öne çıkan bir finansman modelidir.İsmi ne olursa olsun, hangi perde ile gizlenirse gizlensin, hangi kampanya ile yapılırsa yapılsın, oranı az veya çok olması fark etmeksizin faizli bankaların verdiği tüm krediler faizli işlemlerdir. Haramdır.İslamda Zekâtın Emredilip Faizin Yasaklanmasının HikmetiKredi Kartı KullanmakFaiz İle Kâr Payının FarkıBankalar ve Faiz

5.861

Vahdet-ül Vücud Mesleği

Bu meseleyi etraflıca izah etmek ancak kitap telif etmekle mümkündür. Bu kavramın tanımı ve özetle en nitelikli bilgiye ulaşmak için Üstad Bediuzzamana bakmak icap eder. Çok araştırma yapmamıza rağmen diğer kaynaklarda net bir bilgiye ulaşmak zor. Aynı zamanda bu fikrin kaynağı Muhiddin-i Arabi ve Sadreddin-i Konevi gibi zatları doğru anlayabilmek bir emek istiyor. Maalesef bu zatlar doğru anlaşılamadığı için farklı ithamlara maruz kalmışlar. Kısaca izaha geçelim: Vahdet-ül Vücud; lügat olarak varlığın birliği manasına gelir. Tasavvufi bir tabir olarak karşılığı; bir tek varlık hakikatte vardır. O da Allah'dır. Diğer varlıkların hakikatte bir varlıkları yoktur. Bu görüş, başta Muhyiddin-i Arabî olmak üzere bazı evliyaların ve bir kısım ehli tasavvufun görüşüdür.Bu görüş İslam inancının temellerinden biri olan "Eşyanın hakikati vardır" görüşüne zıttır ve İslam âlimlerinin büyükleri tarafından reddedilmiştir.Üstad Bediüzzaman bu görüşün içeriğini ve yanlışlığını ifade eden etkili beyanları vardır. Bunlardan sadece bir bölümünü açıklayalım. Bu meseleyi zihinlerde daha net bir şekilde ortaya koyarak anlaşılması için soru cevap metodunu etkin bir şekilde kullanan Üstad Bediuzzaman, şöyle bir soru ile mesleye giriş yapmıştır:Vahdet-ül Vücud mes'elesi, çok zatlar tarafından en yüksek makam kabul ediliyor. Halbuki Hz. Peygamber (sav) Efendimizin yolunda açıkça böyle bir hal görünmüyor. Ayrıca en büyük evliyalar olan başta dört halife olmak üzere sahabeler ve hem Hamse-i Âl-i Aba, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hüseyin (r. anhüm) ve Ehl-i Beyt imamları ve dört mezhep imamı olarak müçtehidler ve tâbiînden bu çeşit vahdet-ül vücud mesleği açıkça görülmemiş. Acaba onlardan daha sonra çıkanlar daha ileri mi gitmişler, daha mükemmel büyük bir yol mu bulmuşlar?Sorunun içinde cevabı hissettirecek hem de farkındalık oluşturabilecek etkili ifadelerle dikkatleri toplayarak Üstad Bediuzzaman şöyle cevap vermiştir: Peygamberimizin (asm) yolunu takip eden en yakın arkadaşları en seçkin insanlar yani sahabeleri ve asfiya tabir edilen ilim ve kemalatta en ileri giden zatları hiç kimse geçemez. Onlardan daha ileri gidemez. En büyük yol ve en büyük cadde onların gittiği yoldur. En yüksek makam onlara aittir. Vahdet-ül Vücud ise, hususi küçük bir yoldur. Halî bir meslek ve noksan bir mertebedir. Fakat zevkli, neş'eli olduğundan, bu halin etkisiyle manevî yükselişte o mertebeye girdikleri vakit çoğu çıkmak istemiyorlar, orada kalıyorlar; en son en yüksek mertebe zannediyorlar...Özetle; hakikate ulaştıran en büyük, en doğru yol, sahabe ve tâbiîn ve asfiyanın caddesidir. Bu büyük zatlar Kur'ân'ın temel esası olan 'Eşyanın hakikati sabittir' prensibi ile varlıkların vücudu haktır. İnkâr edilemez düsturuyla hareket etmişlerdir. Ehl-i vahdet-ül vücudun dedikleri gibi; mevcudat, evham ve hayallerden ibaret değildir. Görünen eşya dahi, Cenab-ı Hakk'ın eserleridir. İsim ve sıfatlarını ve zatını bildirir, tanıttırır. Bu konu ile ilgili daha detaylı bilgi için Üstad Bediuzzamanın 18. Mektup isimli eserine bakılabilir.1 Bediuzzaman Said Nursi, Mektubat Hayrat Neşriyat Isparta 2016, s 70,73