Soru

Bir Bebeğin Oluşumundaki Tesadüfün İmkansızlığı

Bir bebeğin oluşma ve gelişme esnasında göstermiş olduğu hareketin sistematik ve hikmetli hareketler ve aşamalar olduğunu nasıl anlayabiliriz? Aklıma sürekli ya ileride değişirse veya önceden bebeklerin gelişim aşaması böyle değildi diye sorular gelmekte

Tarih: 14.02.2021 23:53:26
Okunma: 1170

Cevap

İnsanlar yüzyıllar boyunca anne karnındaki bebeğin nasıl oluştuğunu merak etmişlerdir. Halen de bu mevzu bilim dünyasının temel araştırma konularından biridir. İnsan vücudunun ilk oluşmasında birçok ayrıntı ve mucizevî harikalıklar vardır. Her ayrıntısı çok büyük mükemmelliklerle bezenmiştir. Milyonlarca hücrenin her birinin işlevleri, insan vücudunun içindeki olağanüstü sistemler, insanın Allah tarafından yaratıldığını açıkça gösteren delillerdendir.

İnsanın oluşum süreci harikulade bir şekilde gerçekleşir.  Mesela hücrelerin bölünerek çoğalmasının gerçekleşmesi için, ilk hücrenin kendisinin aynısı olan yeni bir hücre yapması gerekir.  Böylelikle zamanla aynı hücreden milyonlarca kopya meydana gelmiş olur. Ancak bu olay göründüğünden çok daha karmaşıktır. Çünkü bölünmenin belirli bir aşamasından sonra, kopyalanan hücrelerden bazıları diğerlerinden farklılaşmaya ve tamamıyla farklı bir yapı kazanmaya başlarlar.

Bir tek ana hücreden meydana gelen hücreler, bölünme süreci içinde zamanla farklılaşıp ayrı ayrı organ sistemlerini meydana getirirler. Fakat bu çoğalma gelişigüzel değildir. Bu hücrelerin çoğalmasına baktığımızda bir kasıt, bir irade, bir ilim dâhilinde meydana geldiklerini gözlemlemekteyiz.

Çiğnenmiş bir et görünümündeki ilk hücre topluluğundan kusursuz bir insanın, kulağı, burnu, eli, gözü, ciğerleri ve daha bunlar gibi birçok harika azaları meydana gelmektedir.

Mesela bunlardan sadece gözlerin oluşumuna kısaca bakalım:  Hücreler aylar boyunca akıl almaz bir plan içinde hareket eder ve gözlerin farklı bölümlerini teker teker oluştururlar. Bazı hücreler korneayı, bazı hücreler göz bebeğini, bazı hücreler de merceği yaparlar. Her hücre inşa ettiği bölümün bitiş sınırına geldiğinde durur. Her biri gözlerin ayrı bir parçasını oluştururlar. Sonra mükemmel bir şekilde birleşirler. Sıralamada bir karışıklık olmaz. Gözbebeği yerine başka bir tabaka oluşmaz. Kornea,  göz kasları, her şey yerli yerindedir. Bu işlemler sürekli devam eder ve farklı tabakalardan oluşan göz kusursuzca inşa edilir.

 Dünyanın "en mükemmel kamerası" olarak kabul edilen gözlerin oluşumunda da görüldüğü gibi şuursuz hücreler adeta sonsuz bir akılla(ilim) hareket ederler. Bu yapılar meydana gelirken hücrelerde sınırsız bir çoğalma olmamakla beraber hücreler gereğinden daha az da çoğalmıyorlar. Tam olması gerektiği kadar çoğalırlar ve tam zamanında da dururlar. Hâlbuki hücrelerin böyle mükemmel bir yapıyı inşa etme yetenekleri ve akılları yoktur. Demek ki bu olağanüstü olayı başaranlar hücrelerin kendileri değildir. Gözü oluşturan hücreler sonsuz ilim sahibi olan bir zatın varlığını gösterirler. Elbette o zat da her şeyi yaratan Cenab-ı Hak’tır. Diğer bütün organ ve sistemler buna kıyas yapılabilir.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: Sizi (ana) rahimler(in)de nasıl dilerse (öyle) şekillendiren O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur; (O,) Azîz (kudreti dâimâ galib gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.[1]

Anne karnındaki bütün bu gelişmelerden annenin haberi olmamakla beraber hücrelerin kendisi de bunu yapamazlar. Çünkü her bir hücrenin kendilerine mahsus olan yerlere yerleşmeleri lazımdır. Yoksa bunların bir tanesi yolunu şaşırıp farklı bir yere yerleşse insanın hayatı için zorunlu olan yapılar oluşamazlar. Aksine çok farklı yapılar meydana gelir.

Mesela insanın ayakları başından, kolları karnından daha bunlar gibi diğer azalar da farklı yerlerden çıkarlardı. Ancak her seferinde bunlar tam gitmeleri gereken yerlere gidiyorlar. Elbette bütün bu harikulade şeyler kendi kendilerine olamaz. Bunu hücreler de yapıyor olamazlar.  Demek bunu yaptıran biri vardır. O’da Allah’tır.

Bu durum şuna benzer. Yeni emeklemeye başlayan bir bebeği daha önce hiç görmediği, çok büyük bir binanın içine bırakıp, bu binanın içinde kendisi için en uygun ortamın bulunduğu odayı bulmasını beklersek, o küçük bebek böyle bir şeyi gerçekleştirebilir mi? Elbette gerçekleştiremez. Henüz bu durumu düşünebilecek bir yaşta olmayan, tecrübesi, bilgi birikimi bulunmayan bu bebeğin bunu yapması imkânsızdır. Ancak binanın içinde bulunan çocuk yolunu şaşırmadan gitmesi gereken yere gidiyorsa elbette bu durum açıkça gösterir ki onu yönlendiren ve o odayı bulmasını sağlayan biri vardır.

Aynen öylede, o küçücük et parçasında bütün azaları için gerekli olan hücreler tam gitmesi gereken yere gidiyorlar. Bu sadece bir bebekte değil anne rahmindeki bütün bebeklerde böyle oluyor. Milyonlarca hücrenin içinde her bir hücrenin tam gitmesi gereken yere gitmesi elbette bu hücrelerin başıboş olmadığını gösterir.  Bu hücreleri tam gitmesi gereken yere gönderen Allah’tır.

Hücreler küçük et parçasının içinde kendileri için en uygun yerlere gönderilmekle beraber o küçük et parçası da anne rahminde hareket ederek kendisi için en uygun yere gitmektedir. Vücut gibi karanlık bir boşluk içinde bırakılan birkaç santimetrelik bir et parçasının kendisi için en uygun, en rahat, en güvenilir yeri kendi kendine bulması imkânsızdır. Demek bu hücrelere bunu yaptıran birisi var. Şüphesiz ki o da Allah’tır.

 Başlangıçta çamuru andıran bu et parçasında büyük bir değişim görülür. İlk baştaki o yumuşak yapının içinde vücudun dik durmasını sağlayacak sert kemikler oluşmaya başlar. Bütün bu işlemlerin sonunda bebek, annesinin karnındaki gelişimini tamamlamış ve dünyaya gelmeye hazır bir insan yapısındadır.

Kur’an-ı Kerim’de bu hakikatten şöyle bahsedilir: “Şânım hakkı için, (biz) insanı, çamurdan (süzülmüş) bir hulâsadan yarattık. Sonra onu belli bir zamâna kadar sağlam bir yerde (rahimde yerleşik) kıldık.  Sonra onu sağlam bir yerde (ana rahminde) bir nutfe (hakir bir damla sudan süzülmüş hulâsa) olarak yerleştirdik. Sonra o nutfeyi bir alaka olarak yarattık, sonra o alakayı bir mudga olarak yarattık, sonra bu mudgayı birtakım kemikler hâlinde yarattık, sonra bu kemiklere bir et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla (insan olarak) meydana getirdik. İşte yaratanların en güzeli olan Allah, ne yücedir!”[2]

 O çocuk bu azalar cihetinde ve insan olduğunu gösteren cihazlarının çeşitliliğinde diğer insanların aynısıdır. Yani diğer insanlar gibi iki eli, iki gözü, iki kulağı, v.s vardır. Bu yönüyle Allah’ın birliğine ve bütün insanları hatta bütün varlıkları yaratan zatın O olduğuna delildir. Eğer anne karnındaki bu çocuğa sorabilsek der ki "Bana bu yüzü ve azaları veren kim ise, bütün insanlara da aynı azaları veren O’dur. Çünkü benim bu azalarımın benzerleri diğer bütün insanlarda da mevcuttur. Bütün insanları bilen bir zat ancak beni yaratmıştır

Aynı zamanda kendi yüzü hiçbir insanın yüzüyle tamamen aynı olmaması da kendi yaratıcısının aynı zamanda diğer insanlarında yaratıcısı olduğunu anlar. Çünkü diğer yüzleri bilmeyen birisi onun yüzünü farklı yaratamaz. Küçücük yüzde ona mahsus bir yapı veremez. Elbette o küçücük yüze diğer bütün yüzlerden farklı bir şekil veren zat diğer bütün yüzleri bilen tek bir zattır. O da Allah’tır.

Ayrıca aşağıdaki linklere bakabilirsiniz:

https://risale.online/soru-cevap/insan-uzerindeki-tevhidhttps://risale.online/soru-cevap/insan-uzerindeki-tevhid

https://risale.online/soru-cevap/atomlarda-ilim-irade-hayat

 


[1] Al-i İmran, 3/6.

[2]  Mü’minun, 23/12-14.


Yorum Yap

Yorumlar