Üstad gibi bir alimin yazısının olmamasının hikmeti nedir ? Neden öğrenmemiştir?
Beidüzzaman Hazretleri'nin yazım yok derken maksadı hiç yazamamak değil. Hatta kendi el yazısı ile yazdığı küçük bir risalesi bir hatıra olarak neşredilmiştir.
Fakat kendileri bir kaç satırlık yazıyı bile çok büyük zahmetlerle ve çok uzun bir sürede yazabildiği için kendi eserlerini bizzat yazabilme imkanına sahip değildi. Bu yüzden sürekli olarak, bir mektub dahi yazacak olsa bir kâtibin yardımına ihtiyaç duyardı.
Kendi el yazısı ile bir mektubunu bir hatıra olsun diye isteyen bir talebesine, yazı yazmakta çektiği müşkilatı ve kendisine güzel ve kolay yazma nimetinin verilmemesindeki hikmeti şöyle izah etmiştir:
"Benim kendi hattımla (yazımla) mektub istiyorsun. Bir dudaksız adama, lâmbayı üfle söndür demişler. Demiş, en zahmetli işi bana gösteriyorsunuz, yapmayacağım.
Belî (evet), Cenab-ı Hak bana hüsn-ü hat (güzel yazı) vermemiş, hem bir satır yazmak bana büyük bir iş gibi usanç veriyor. Eskiden beri diyordum: Ya Rabbi! Ben o kadar muhtaç iken ve nazmı severken, bu iki nimet bana verilmedi, diye teşekki (şikayet) değil, tefekkür ediyordum (düşünüyordum). Sonra bana kat'î tebeyyün etti (açığa çıktı) ki, şiir ve hat bana verilmemekte, büyük bir ihsan imiş.
Hem o hatt'a ihtiyacımı sizin gibi kalem kahramanlarının muavenetleri temin ediyor. Hatt bilse idim, hatt'a itimad edip, mesail (ilmi konular) ruhta kararlayarak nakşedilmeyecekti (tam yerleşmeyecekti). Eskiden hangi ilme başladım, hattım olmadığı için ruhuma yazardım (ezberlerdim). Fevkalâde bir meleke (alışkanlık) ihsan edildi....
İnşâallah başka bir vakit senin hatırın için büyük zahmet çekip birkaç satır yazacağım. (Yanında kâtiblik yapan Muallim) Galib Bey'in iki eli var; sağ elini bana vermiş, benim hesabıma yazıyor, sol eli de kendine kalmış. Bu mektub o iki el ile yazılmıştır." (Barla Lahikası)
Bu bîçare Said'in gayet muhtaç olduğu ve yetmiş seneden beri o san'atla (yazıyla) meşgul olması ve bazı gün ikiyüz sahife kadar tashihe (yazı düzeltmeye) mecbur olmasıyla beraber on yaşındaki zeki bir çocuğun on günde muvaffak olduğu yazı kadar bir yazıya mâlik (sahip) olamadığına hayret ediliyordu.
Halbuki Said bütün bütün istidadsız değildir. Hem de nesebî kardeşlerinin hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya muhtaç iken böyle yarım ümmi (yazısı olmayan) vaziyetinin hikmeti, kanaat-ı kat'iyyemle şudur ki:
Bir zaman gelecek ki, cüz'î ve şahsî iktidarlar, kuvvetler mukabele edemeyecek (derecede) dehşetli ve manevî düşmanların hücumu zamanında güzel yazı sahiblerini ruh u canıyla aramak ve hizmetine şerik (ortak) etmek ve o çekirdeğin etrafında su, hava, nur gibi o manevî ağaca hizmet etmek için o şahsî ve cüz'î hizmeti, küllî ve umumî ve kuvvetli ve bir kaleme mukabil binler kalemi bulmak hikmetiyle ve buz parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle hakikî ihlası elde etmek ve bu suretle imana hizmet etmek hikmetiyle olmuş." (Emirdağ Lahikası)
Demek ki iki hikmete binaen Hz. Üstad'a tam bir yazı kabiliyeti verilmemiş:
Birincisi: Bütün ilimleri yazıyla kağıda değil, ezberle ruhuna yazsın diye...
İkincisi: Yazısı güzel olan insanları arayıp bulmaya ve onlardan oluşan bir cemaat teşkil etmeye, (cemaat zamanı olan şu asırda) tam bir ihyiyaç hissetsin diye...