Ahiret

15.08.2025

3

Kul Hakkının Affı Mümkün müdür?

Bir arkadaşımızla sohbetimizde Allah günahları tövbe ederseniz affeder dedik. O da burada her türlü haksızlığı yapıp sonra ölmeden tövbe edip ahirete gidecek. Peki buradakilerin hakkı hukuku ne olacak? Allahlın nasıl bir adaleti var? dedi. Allahlın ahiretteki adaletini bu arkadaşa kısaca nasıl anlatabilirim?

* *

*** ***

22.08.2025 tarihinde sordu.

Cevap

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

Şübhesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bunun dışında olan(günah)ları ise, (kendi lütfundan) dilediği kimse için bağışlar. Kim de Allah'a şirk koşarsa, bu takdirde muhakkak (pek) büyük bir günahla iftirâ etmiş olur.1 

Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki; kul ile Allah arasındaki günahlar (namazı terk, içki, zina vb.) tövbe ile affolunabilir. Ama kul hakkı meselesi farklıdır.

Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki:

“Müslüman kardeşinin malına veya şeref ve namusuna yönelik günah işleyen kimse altın ve gümüşün bulunmadığı gün gelmeden önce ondan helâllik dilesin. O gün, dünyada kötülük yapan kimsenin sevapları varsa haksızlığı kadar alınıp mağdura verilir, yoksa onun günahından alınıp berikine yüklenir” 2 

Yani bir insan, başkasının malını gasp etmiş, gıybet etmiş, haksızlık yapmışsa, bu hakların ödenmesi gerekir. Sadece “Allah’ım affet” demek yetmez; hak sahibine helalleşmek veya zararını telafi etmek gerekir. Ahirette de o hak, sevap ve günah alışverişiyle telafi edilir. Dünyada helalleşilmezse, ahirette terazide denge sağlanır; haksızlık edenin sevapları alınır, mağdura verilir. Eğer sevapları yetmezse, mağdurun günahları zalime yüklenir. Bu, Allah’ın adaletinin bir tecellisidir.

Tövbenin kabulü için ise üç şart vardır: Günaha pişman olmak, günahı terk etmek ve bir daha yapmamaya kesin karar vermek. Eğer günah kul hakkıyla ilgiliyse buna dördüncü bir şart eklenir; haksızlık ettiği kişiden helallik istemek veya hakkını iade etmek. Dolayısıyla bir insan “Ben herkese zulmedeyim, sonra ölmeden önce tövbe ederim” düşüncesindeyse, bu samimi tövbe değildir. Çünkü Allah kalpleri bilir. Böyle bir tövbe, oyun gibidir. Allah ise kendisiyle oyun oynanmasına izin vermez. Çünkü her şeyi yaratan ve bilen ancak O’dur (c.c.) Tüm amellerimiz gibi tövbede de samimiyet şarttır.

Yüce Allah’ın adalet ve rahmet dengesi şu şekildedir: Allah, zulmü asla affetmez:

“Rabbin kullara zulmedici değildir.”3 

Ama kendi hakkına karşı işlenen günahları dilerse affeder. Kul hakkı ise, hak sahibi razı olana kadar affedilmez. Özetle: Allah’a karşı işlenen günahlar, tövbe ile affolur. İnsana karşı işlenen günah, ancak hak sahibinin rızasıyla affolur.

Sonuç olarak; Allah’ın affı büyüktür ama adaleti de büyüktür. Kullara haksızlık eden, sadece ölmeden önce ‘tövbe ettim’ diyerek kurtulamaz. Çünkü Allah kul hakkını hak sahibine iade etmeden affetmez. Ahirette herkes hakkını alacak, hiç kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek.

Bediüzzaman Hazretleri de Risale-i Nur’da hem Allah’ın rahmeti hem de adaleti yönünden çok noktaya değinmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

Artık kim zerre kadar bir hayır yapıyorsa, onu görecek! Kim de zerre kadar bir şer işliyorsa, onu görecek! 4 

Bediüzzaman Hazretleri bu ayeti şerh ederken diyor ki: Dünyada gizli–açık her şey kaydedilir. Ahirette “ihkâk-ı hak” (hakların tam yerine getirilmesi) için en küçük işler bile ortaya çıkar. Yani kul hakkı, en küçük bir haksızlık bile boşa gitmez. Tabir-i caizse âdil bir padişah, mazlumların hakkını zalimlerden alır, zayıfları güçlülerin zulmünden korur, herkese hak ettiğini verir ve bundan lezzet duyar.

Aynı şekilde, Hayy ve Kayyûm olan Cenâb-ı Hakk da bütün mahlûkata, özellikle canlılara hayat şartlarını bağışlar, hayatlarını koruyacak donanımlar ihsan eder, zayıfları merhametle muhafaza eder. Dünyada hak sahiplerinin hakkını bütünüyle yerine getirir, haksızlara ise kısmen ceza verir; fakat haşirde kurulacak büyük mahkemede adaletini tam olarak gösterecektir. İşte bu İlâhî adalet ve Rabbanî faaliyet, kâinattaki sürekli hareketi ve düzeni gerektirir.5

Risale-i Nur’da vurgu yapılan iki önemli kavram da şunlardır: Hukukullah (Allah’ın hakkı) ve Hukuku’l-ibâd (kul hakkı).  Hukukullah; Namaz, oruç gibi ibadetlerin terkidir. Allah isterse affeder.6  Hukuku’l-ibâd; Başkasının malı, canı, ırzı, haysiyeti üzerindeki haksızlıklardır. Bu, ancak hak sahibinin affıyla düşer.

Bediüzzaman Hazretleri Allah’ın adaletini başka bir bölümde “adalet-i mahza” kavramıyla açıklar.7  Bu adalet, hakkı olanın hakkını tamamen almasıdır. Ahirette Allah’ın adaleti “adalet-i mahza”dır.

“Bir masumun hakkı, bütün halk için de olsa feda edilmez.”

demiştir.8  Bu şu demektir: Ahirette hiçbir hak küçümsenmeyecek, herkesin hakkı noksansız verilecektir.

Mahşerdeki sevap-günah durumuna ilişkin şu hadis-i şerif de konunun anlaşılması adına önemlidir:

Ebû Hüreyre"den nakledildiğine göre, bir gün Resûlullah (sav), “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashâbı, “Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir.” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelir. Aynı zamanda şuna sövmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş ve şunu dövmüş bir hâlde gelir. Bunun üzerine iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.” buyurdu.9 

Tüm bunlar bağlamında meseleyi özetleyecek olursak: Allah’ın rahmeti sınırsızdır, kendi hakkına karşı işlenen günahları affeder. Fakat kul hakkı asla zayi olmaz, ahirette mutlaka iade edilir. Ahirette en küçük haksızlık bile ortaya çıkar, herkes hakkını tam alır. Tövbe de samimi olmak esastır, çünkü Allah'ı kandırmak (hâşâ) söz konusu bile değildir. Samimi tövbe kul hakkını da kapsar, ama hak sahibi affetmedikçe tövbe eksik kalır.

Tövbe hakkında ayrıca bakınız:

https://risale.online/soru-cevap/bi-munafik-kufur-ve-sirk-gibi-imani-konular-disind

Allah'ın adaleti hakkında lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/imtihanlarin-farkli-olmasi-allahin-adaletine-ters

  1. Nisâ, 4/48

  2. Buhârî, Rikāk, 48, Mezâlim, 10

  3. Kehf, 18/49

  4. Zilzâl, 99/7-8

  5. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 411

  6. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 280

  7. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 42

  8. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 42

  9. Müslim, Birr, 59


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız