Vesvese, vehim, kuruntu gibi sıkıntılardan kurtulmak için hangi zikiri okumalıyım?
Vesvese, psikolojik olarak insana arız olan ve bir takıntı haline gelen hastalıktır. Bu tür rahatsızlığı olanların tedavisi için tıbbî çarelere başvurulmalı,
psikolojik tedavi yöntemi uygulanmalı ve dua ederek Allah’tan şifa istenmelidir.
* Ebû Hüreyre (r.a.), Peygamberimiz (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu bildirmiştir:
“Şeytan birinize gelir ve falan şeyi kim yarattı, falan şeyi kim yarattı der. Nihayet, Allah’ı kim yarattı der. İş bu duruma varınca, Allah’a sığınsın
ve bu tür düşünceleri bıraksın.” (Buhârî, Bed’u’l-Halk, 11; Müslim, İman, 212–214)
Peygamberimiz (s.a.s.), “Kim içinde böyle bir vesvese hissederse, üç defa “Allah’a ve Peygamberlerine iman ettik” diye dua etsin, içindeki o şey gider. (Abdürrazzak, XI, 244, No: 20440)
Peygamber efendimiz (SAV)'in sıkıntıda olduğu zamanlar İnşirah Suresinin yanı sıra,sıkıntı zamanlarında ;
“Allah’ım! Üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun beni alt etmesinden ve insanların kahrından sana sığınırım.” (Ebu Davud; Salat: 367)
Abdullah bin Abbas (r.anh), Resulullah (s.a.v) Efendimizin üzüntülü, sıkıntılı ve felâketli zamanda şu şekilde duâ buyurduğunu söylemiştir:
“Büyük ve halim olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Yüce Arş’ın sahibi Allah’tan başka ilâh yoktur. Göklerin, yerin ve kıymetli Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilâh yoktur.” (Buhârî, De’avât, 26; Tirmizî, De’avât, 40)
Sahabeden Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a) der ki; Peygamberimiz (s.a.s.)’in şöyle dediğini duydum:
“Ben bir kelime biliyorum ki, kim onu söylerse mutlaka aydınlığa çıkar. O da kardeşim Yunus’un şu duasıdır.
“Karanlıklarda (balığın karnında, denizin derinliklerinde, gecenin karanlığında) Yunus şöyle dedi: Allah’ım! Senden başka ilâh
yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih ederim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.” (Enbiyâ, 21/87)
Peygamberimiz (s.a.s.) sözlerine devamla; “Bununla dua edip de Allah’tan karşılığını görmeyen hiçbir Müslüman yoktur”, buyurmuştur. (Tirmizî,
De’avât, 85)