Soru

Sünneti Herkes Yaşayabilir mi

Sünnet-i seniyeyi herkes yaşayabilir mi?

Tarih: 30.04.2014 13:17:26
Okunma: 4268

Cevap

HERKES SÜNNET-İ SENİYEYİ YAŞAYABİLİR

Hazreti Muhammed (sav)  insanlara her konuda örnek olmuştur. Diğer insanlar gibi o da hasta olmuş, savaşta yaralanmış, rızkı için çalışmış, ticaretle uğraşmış, evlenmiş, çoluk-çocuk sahibi olmuş hatta devlet başkanlığı gibi idari görevlerde bulunmuştur. İnsanların karşılaşabilecekleri birçok hali yaşamıştır. Bütün bu hallerinde Allah’ın (cc)  razı olduğu/olacağı tutum ve davranışları göstermiştir. Bunların tümüne birden sünnet-i seniye adı verilir.

Sünnet-i seniyenin bütün hepsini tamamen yaşamak yüksek bir kısım insanlara mahsustur. Fakat hepsini yaşamaya niyet etmek, istemek ve taraftar olmak, yaşayabildiği kadar yaşamak herkesin elinden gelir. 

Sünnet-i seniyenin birinci kısmı dinin farzlarıdır. Bunlar Allah’ın emri olup yerine getirmemiz gereken ibadetlerdir. Yani Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın bizzat yerine getirdiği başta namaz olmak üzere oruç, hac gibi ibadetlerdir. Bu ibadetleri asırlardır milyonlarca Müslüman yerine getirmiş ve getirmektedir. Demek sünnet dairesinde yerini alan bu dini vecibeler herkes tarafından yerine getirilebilir ve yaşanabilir. Zira ferâiz-i İlahîye hafiftir, azdır.[1] Mesela, namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir.[2]

Sünnet-i seniyenin ikinci kısmı nafilelerdir. Bu da iki kısımdır. Peygamber Efendimiz’in ibadetleri edâ ederken tabi olduğu sünnetler ve âdap diye ifade edilen muaşerete taalluk eden sünnetlerdir. İbadetle ilgili nafile nevinden sünnetler fıkıh kitaplarında genişçe anlatılmıştır. Mesela, azaları sağ taraftan başlayarak yıkamak abdestin sünnetlerindendir. Namazda Sübhaneke duası okumak ise namazın sünnetlerindendir. Âdap kısmı ise konuşmak, yemek-içmek ve yatmak gibi hal ve hareketlerin düsturlarını beyan eder. Muhataba bütün bedenimizle yüzümüzü dönerek konuşmak, sağ elle yiyip-içmek ve abdestli yatmak gibi. Demek hayatımızın içinde yer alan ve zaten yapageldiğimiz bu fiilleri Allah Resulünü modelleyerek yerine getirmemiz elbette ki zor değildir.

Hazreti Peygamber (asm)’ın zevce-i pâklerinin hane-i saadetlerine bir grup erkek gelerek Resulullah (sav)’in evdeki ibadetinden sordular. Kendilerine bu husus açıklanınca sanki bunu az bularak: “Resulullah (sav) kim, biz kim! Allah onun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir. (Bu sebeple ona az ibadet de yeter) dediler, içlerinden biri: “Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım” dedi. İkincisi: “Ben de hayatım boyunca hep oruç tutacağım, hiçbir gün terk etmeyeceğim” dedi. Üçüncüsü de: “kadınları ebediyen terk edip onlara hiç temas etmeyeceğim” dedi. (Bilahare durumdan haberdar olan) Hazreti Peygamber (sav) onları bularak “Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Hâlbuki Allah’a yemin olsun, Allah’tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim; namaz kılarım, uyurum da; hanımlarımla beraber de olurum (benim sünnetim budur) Kim sünnetimi beğenmezse benden değildir.”[3]

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam mucizelerinden ve hususî hallerinden başka fiilleri, halleri ve tavırlarında beşeriyette kalıp beşer gibi âdet-i İlâhîyeye ve evâmir-i tekvinîyesine boyun eğmiş ve muti’ olmuş. O da soğuk çeker, elem çeker ve hakeza… Her bir ahvâl ve etvârında harikulâde bir vaziyet verilmemiş. Tâ ki ümmetine fiilleriyle imam olsun. Tavırlarıyla rehber olsun. Umum hareketleriyle ders versin. Eğer her davranışında harikulâde olsaydı bizzat her cihette imam, mürşid ve bütün ahvâliyle rahmeten lil âlemin olamazdı.[4]

Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ın sünnet-i seniyesi, Kur’an-ı Kerim’de beyan edilen Allah’ın razı olacağı hayat tarzının tâ kendisidir. Zaten bu hayatı bir şekilde yaşıyoruz. Niçin sünnet dairesinde sünnet-i seniyenin düsturlarına göre yaşamayalım? Hâlbuki bin dört yüz senedir Müslümanların yaşamış olması bizim de rahatlıkla yaşayabileceğimizin göstergesi değil midir? Hem dünya hayatı gibi ahiretimizi de cennete çevirecek bu yüce ve yüksek hakikatlerin öyle altından kalkılamayacak bir ağırlığı da yoktur.

 

 



[1] Sözler, s.14

[2] Sözler, s.9

[3] Buharî, nikah 1; Müslim, nikah 5 (1401)

[4] Sözler, s.50


Yorum Yap

Yorumlar