Sünet-i seniyeye uymamak günah mıdır?
Sünnet-i seniye, Peygamberimizin yüce ve güzel yoludur. Bunun içinde farzlar, vacipler, menduplar, müstehablar, adablar olduğu gibi haramları ve mekruhları terk de vardır. Yani sünnetin mertebeleri vardır. Farz ve vacip kısımları yapmazsak bu günah olur. Haram ve mekruhu terk etmezsek yine günah olur. Diğer nafile denilen müstehab ve adab sünnetlere uyulmazsa günah olmaz. Fakat büyük sevabın kaybı ve Peygamberimizin nurundan istifade etmemek vardır.
Buna dair üstad Bediüzzaman hazretlerinin izahını aşağıya alıyoruz.
“Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sünnet-i seniyesinin menbaı üçtür: Akvâli(konuşmaları), ef‘âli(fiilleri), ahvâlidir(halleridir). Bu üç kısım dahi, üç kısımdır: Ferâiz(farzlar), nevâfil(nafileler), âdât-ı hasenesidir(güzel adetleridir). Farz ve vâcib kısmında ittibâa mecbûriyet var; terkinde, azab ve ikāb vardır. Herkes ona ittibâa mükelleftir.
Nevâfil kısmında, emr-i istihbâbî ile yine ehl-i îmân mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikāb yoktur. Fiilinde, yani yapılmasında ve ittibâında azîm sevablar vardır. Tağyîr ve tebdîli(değiştirilmesi), bid‘a ve dalâlettir ve büyük hatâdır. Âdât-ı seniyesi ve hareket-i müstahsenesi ise, hikmeten ve maslahaten, hayat-ı şahsiye ve nev‘iye ve ictimâiye i‘tibâriyle onu taklîd ve ona ittibâ‘ etmek, gāyet müstahsendir. Çünki herbir hareket-i âdiyesinde, çok menfaat-i hayatiye bulunduğu gibi, mutâbaat etmekle, o âdâb ve âdetler, ibâdet hükmüne geçer. Evet, madem dost ve düşmanın ittifâkıyla, Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm mehâsin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve madem bil’ittifâk nev‘-i beşer içinde en meşhur ve en mümtâz bir şahsiyettir. Ve madem binler mu‘cizâtının delâletiyle ve teşkîl ettiği âlem-i İslâmiyetin kemâlâtının şehâdâtıyla vemübelliğ ve tercüman olduğu Kur’ân-ı Hakîm’in hakāikinin tasdîkiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve madem semere-i etbâıyla milyonlar ehl-i kemâl, merâtib-i kemâlâtta terakkî edip saadet-i dâreyne mazhar olmuşlardır. Elbette o Zât’ın(asm) sünneti ve harekâtı, iktidâ edilecek en güzel numûnelerdir ve ta‘kîb edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstûr ittihâz edilecek en muhkem kanunlardır. Bahtiyar odur ki, bu ittibâ‘-ı sünnette, hissesi ziyâde ola. Sünnete ittibâ‘ etmeyen, tenbellik ederse, hasâret-i azîme; ehemmiyetsiz görürse, cinâyet-i azîme; tekzîbi işmâm eden tenkîd ise, dalâlet-i azîmedir.”
“Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: كُلُّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ وَكُلُّ ضَلَالَةٍ فِي النَّارِ
Yani اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ âyetinin sırrıyla, kavâid-i şerîat-ı garrâ ve desâtîr-i sünnet-i seniye, tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni îcâdlarla o düstûrları beğenmemek veyahud -hâşâ ve kellâ- nâkıs görmek hissini veren bid‘aları îcâd etmek dalâlettir, ateştir. Sünnet-i seniyenin merâtibi var. Bir kısmı vâcibdir, terk edilmez. O kısım, şerîat-ı garrâda tafsîlâtıyla beyân edilmiş. Onlar muhkemâttır, hiçbir cihette tebeddül etmez.
Bir kısmı da, nevâfil nev‘indendir. Nevâfil kısmı da, iki kısımdır. Bir kısmı, ibâdete tâbi‘ olan sünnet-i seniyelerdir. Onlar da şerîat kitaplarında beyân edilmiştir. Onların tağyîri bid‘attir. Diğer kısmına, “âdâb” ta‘bîr ediliyor ki, siyer-i seniye kitaplarında zikredilmiştir. Onlara muhâlefete, bid‘a denilmez. Fakat âdâb-ı Nebeviyeye bir nevi‘ muhâlefettir ve onların nûrundan ve o hakîkî edebden istifâde etmemektir. Bu kısım ise, örf ve âdât ve muâmelât-ı fıtriyede Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın tevâtürle ma‘lûm olan harekâtına ittibâ‘ etmektir. Meselâ, söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düstûrlarını beyân eden ve muâşerete taallukeden çok sünnet-i seniyeler vardır. Bu nevi‘ sünnetlere, “âdâb” ta‘bîr edilir. Fakat o âdâba ittibâ‘ eden, âdâtını ibâdete çevirir, o edebden mühim bir feyiz alır. En küçük bir âdâbın mürââtı, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ıtahattur ettiriyor, kalbe bir nûr veriyor. Sünnet-i seniyenin içinde en mühim olanları İslâmiyet alâmetleri olan şeâire taalluk eden sünnetlerdir.Şeâir, âdetâ hukuk-u umûmiye nev‘inden cem‘iyete âit bir ubûdiyettir. Birisinin yapmasıyla, o cem‘iyet umumen istifâde ettiği gibi, onun terkiyle de, umum cemâat mes’ûl olur. Bu nevi‘ şeâire riyâ giremez ve i‘lân edilir. Nâfile nev‘inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.” (11. Lema Sünnet-i Seniye bahsi)