İnançsız birisi böyle bir iddiada bulunuyor. Mesela oksijen ve hidrojen 20 derecede hep aynı şekilde, aynı açı ve uzaklıkta bağ kurması zorunludur. Başka bir ihtimal olmadığından farklı bir şekilde bağ kurması mümkün değildir. Bu zorunluluk ise maddenin kendi fıtri özelliğinden kaynaklanmaktadır. Madde bu yüzden düzenli hareket ediyor. Bu özelliğin neden kaynaklandığı henüz bilinmese de bilim ilerde bunu da keşfedecektir düşüncesini savunuyor. Bu kişiye karşı nasıl cevap verebiliriz?
Soruda da belirtildiği gibi atomun ve atomun hareketlerinin bir düzen içinde ve bir sisteme tabi olduğu vurgulanmış. Elbetteki kâinatta gören gözler, duyan kulaklar, bilen akıllar ve hisseden vicdanlar için muhteşem bir düzen, nizam, intizam ve de denge vardır. Her basar ve basiret sahibi için tüm bunlar göz önündedir. Çünkü tüm bu düzenlilik,kurallar ve belli sınırlar, bir yaratıcıya yani bir düzen koyucuya işarettir. İlginçtir ki kişi , Allah’ın (c.c) ın varlığına götüren bir delili yani maddenin,olayların ve alt birimde atomun belli sınırlar içindeki hareketini haşa kendi iddiasına delil getirmiştir. Çünkü Allah’ a inanan tüm bilim adamları bugün de dahil olmak üzere kainattaki “belli sınırlar” içinde meydana gelen hareketliliği Allah (c.c) ın varlığına en güçlü bir delil olarak kullanmışlardır. Tam tersine Ateizm ise bu delili reddedip, kâinatta bir düzen-nizam ve intizamın olmadığına, her şeyin serseri ve başı boş hareket ettiğine inanarak bir yaratıcının inkarına gitmişlerdir.
Eğer kâinatta bir düzen ve nizam olmasaydı "bilim" denen bilgi birikimi ve bunlardan elde edilen sonuçlar ve veriler de olmazdı. Kâinata, bilinçli, şuurlu ve kasıtlı bir irade(Allah) tarafından , bir bilgi ve sistem ve sınırlar konmasaydı "bilim" denen şey de olmayacaktı. Halbuki her bilim adamının malumudur ki atomlarda şuur, bilinç, kudret olmadığı gibi belli bir amaç ve gayeye yönelik kasıt ve irade de bulunmamaktadır.
Bilim bugün bir konu hakkında konuşuyorsa elbette bu Allah’ın kâinata koyduğu yerleştirdiği kurallar ve denge ile mümkün olmaktadır. Eğer her gün yerçekimi kuralı veya ışığın hızı değişseydi bugün bilim namına hiçbir şey olmazdı. Bugün bilim yapıyorsak o da kainattaki bu muhteşem düzen ve bu düzenin sürekliliğinten kaynaklanmaktadır. Bilimin yaptığı tek şey ise bu bilgileri keşfedip gün yüzüne çıkarmaktır. Yıllarca süren araştırmalar neticesinde de kurallara da sadece bir isim takmakla yetinmişlerdir. Bu baş döndürücü kuralları isimlendirmekle bu işi çözdüklerini zannetmektedirler. Halbuki bu sistem ve kurallar bir kanun koyucuya işaret etmekdedirler. Bunlar tabiri caiz ise bir padişahtan gelen bir mektubu açıp okumak ve bir padişahın kasıt ve iradesini görmek yerine mektubun ağırlığını,boyutunu içindeki harflerin sayısını rengini gibi maddi cihetlerini incelemektedirler. Mektubun kastını amacını gayesini ise görmezden gelmektedirler. Bu yüzden en zeki ve dahi insanların bile yıllarca uğraşıp çözemedikleri kainattaki bu kuralları, şuursuz,akılsız ve başka enerji ve sistemlerin esiri olan atomlara veya atom altı parçacıklara vermelerine şaşmak gerektir. Eğer mektubun sahibini tanısaydılar mektuptaki harkulade mükemmellikleri mektuba değil onu yazan ve yazdırana vereceklerdi.
Matematiksel ve fiziksel kuralların varlığına işaret eden bu düzen-nizam-intizam-denge elbetteki kasıtlı,şuurlu ve bilinçli bir iradenin ve de kudretin eseri olduğuna işarettir. Kâinatta bu kadar hassas ve ince ayarların olması kâinattaki tüm atomların kendi başına değil bir kudret ve iradenin çizdiği sınırlar içinde hareket ettiğinin en büyük delilidir. Eğer kâinatta hareket eden her atom belli sınırlar içinde belli bir düzen ile hareket etmeseydi o zaman yeryüzünde bir kaos ve düzensizlik meydana gelirdi. çünkü kainattaki düzensizlik ihtimali her zaman ve her yerde mevcuttur. Her an düzeni ortadan kaldırmaya yönelik istilacı unsurlar adeta hazırda beklemektedirler.
Soruya dönecek olursak kainattaki bu düzeni, sistemi ve daha yeni keşfedilen bunca harikulade mükemmellikleri maddenin zorunlu hareketine bağlamak doğrudur. Çünkü onu düzenli bir şekilde harekete zorlayan ona sınırlarını belirleyen bilinçli ve şuurlu bir irade (Allah c.c) vardır. Çünkü bu düzenli hareketlilik (düzensiz gibi gözüken birçok şeyin de aslında bir düzene hizmet ettiği bir hakikattir) onun bir hükmün ve bir iradenin altında olduğunu gösterir. Demek ki madde kendi başına değil bir iradenin emri altında hareket etmektedir.
Eğer madde tanrı olsaydı ve tek başına bir güç bir sistem olsaydı veya kendi hükmünü kendi koysaydı başka bir gücün esiri ve etkisi altında kalıp zorunluluk altında kalmazdı. Evet madde zorunlu hareket ediyor. Çünkü madde başka bir gücün tesiri ve etkisi altında hareket etmektedir. Yüce yaratıcının koyduğu bu kanununlar çerçevesinde hareket etmekte ve onun izni olmadan da o sistemin dışına çıkamamaktadır. Bu onun müessir (tesir eden değil) müesser olduğuna (tesir altında kalan)bir delildir.
Kâinatta bu düzeni koyan da onu bozacak olanda yine Allah’tır. Allah (c.c) yani yaratıcı kendi koyduğu kanunların ve düzenin mahkûmu da değildir. Onu istediği zaman değiştirebilir. Buna İslam alimleri “şuzuzat” ismini vermektedir. Soruda “atomların hareketlerinin başka ihtimalinin olmadığı” söyleniyor ki bu da doğru değildir. Mesela tıpta bütün insanların boyları ve vücut şekilleri genel itibariyle belli bir ölçüde belirlenmiştir. Tıp ilmi-bilimi insanı olması gereken yani maddenin ve atomların düzenli hareketinden yola çıkarak tarif etmiştir. Mesela insanların boyları ne kadar farklı olsa da tıp bilimi genel bir kural koyarak insanların boy ölçülerini belirlemiştir. Çünkü kainattaki boy ölçüsü belirli bir düzen ile meydana gelmektedir. Fakat “boy düzeninin bozulma ihtimali çok yüksek olmasına” rağmen bu yüksek ihtimal her zaman daha düşük olan “düzenli boy ihtimaline” yenik düşmektedir. Çünkü tıp bilimi tüm insanların “sınırsızca uzama ve uzamama” ihtimalinin her an olabileceğini vurgulamaktadırlar. Fakat bilinçli bir irade “en yüksek ihtimal olan çok çok fazla uzama ve uzamama ihtimalini” sınırlandırmaktadır. Aynı şekilde genel tıp kurallarının dışına çıkan bazı vücut azalarının oluşmaması veya tam aksine fazla vücut organlarının oluşması bu genel düzen kaidesinin bir irade tarafından korunduğuna işarettir. Çünkü biz bu "kural dışı gelişen bazı olaylarla" "genel kural ve kaidelerin korunduğunu" görmekteyiz. Demek ki bu aksaklık veya kural dışılık gibi gözüken durumlar aslında atomların her an çok farklı ve de çok dengesiz veya milyonlarca ihtimal dahilinde hareket edebileceğine işarettir. Fakat “gerçekleşmesi mümkün olan bu ihtimallerin" genel olarak meydana gelmemesi bir irade tarafından sınırlandırıldığına belli bir düzen ile hareket ettirmeye zorlandığına en büyük bir delildir.
Bu mevzunun anlaşılması için basit bir misal daha verelim. Mesela bir balık bir seferde milyonlarca yumurta bırakmaktadır. Bu da denizlerde sayısızca balığın tek seferde sayısızca yumurta bırakarak denizleri yaşanmaz bir hale sokma ihtimalini gündeme getirmektedir. Ve bu ihtimal çok yüksektir. Biz tüm bu ihtimallerin meydana gelebileceğini de gözlemlemekteyiz. Eğer bu ihtimalleri müşahede edemeseydik kainatta bir düzensizliğin meydana gelme ihtimalini de konuşamayacaktık. Ve maddenin yani kainattaki unsurların zaten hep düzenli hareket ettiğini ve hiç bir zaman da bunun dışına çıkma ihtimalinin olamayacağını iddia edecektik. Fakat bu düzensiliğin oluşma ihitmali bize bir iradenin onu düzene karşı muhafaza ettiği düşüncesine götürmektedir. Yüce Allah(c.c) balıkların bir milyon yumurta bıraktırıp denizleri yok etme tehdidini gözler önüne koyduktan sonra o tehdidi tekrardan def ederek kudretini ve iradesini göstermektedir. Bize bununla bu düzenin bir irade ile kaim olduğunu ispat etmektedir.
"Bu kanun aracılığı ile kainatı bir yaratıcının yönettiği ve idare ettiğinin ispat edilmiş olduğunu savunan görüşler mevcuttur: Madem kainatta her şey kendini minimum enerjiye çekmek istiyor, öyleyse kainatı dağılmaktan ve düzensizliğe gitmekten alıkoyan bir enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerji kainatın her yerinde, mikro alemden, makro aleme kadar hükümlerini icra edebilmelidir; kainatın düzenini ve enerji seviyesini devam ettirebilmesi ancak bu şekilde mümkün olabilir."(https://tr.wikipedia.org/wiki/Entropi)
Bilinmelidir ki kâinatın her yerinde “düzensizlik” ihtimali “düzenlilik” ihtimalinden daha yüksektir. Ve bu düzensizlik bizi ve yaşamımızı her an tehdit etmektedir. Kâinatta böyle bir düzensizliğin meydana gelme ihtimali bu kadar yüksek iken nasıl oluyor da "bu düzen" "düzensizlik" ihtimalini her seferinde ve her alanda yeniyor. Daha düşük ihtimal olan düzen nasıl oluyor da daha yüksek olan düzensizlik ihtimaline her zaman galip gelebiliyor. Demek ki bu “düzeni” “düzensizliğe” karşı koruyan bir irade ve kudret vardır, “O” da Allah’ (c.c) tır.
Aşağıda bu alanda uzman olan bir fizik profösörünün kısa nakillerini veriyoruz....
Bu zorunluluk fikri nerden geliyor, sualden de anlaşılacağı gibi amprik/deneysel veriye dayanmaktadır. Yani 20 derecede baktığımız su moleküllerinde böyle bir özellik var. Bu uzun zaman tartışılan mesele amprik bulgulardan çıkardığımız sonuçlar yanıltıcı olabilir, yani en azından her durumda olmayabilir, sınırlı şekilde vardır. Ayrıca, iki şeyin bir arada görülmesi birinin diğerine zorunlu sebep olduğunu göstermez. Bu konuda David Hume hatırlatırız; amprik veriyle elde edilen tümevarım sonucu hatalıdır/eksiktir. Diyelim ki gördüğümüz her kuğu beyaz, çok zaman bakıyoruz hep beyaz, diyoruz ki bütün kuğular beyazdır. Bu genel sonuç sınırlı gözleme dayanmaktadır ve hatalıdır/eksiktir. Siyah kuğu yoktur anlamına gelmez. Ayrıca bu yüzyılın büyük filozofu Kurt Gödel’in eksiklik (incomplete) teorisine bakınız. Bunun için bir Oxford mezunu matematikçinin görüşünü altta yazdım, açıklamasına bakınız. Ayrıca zorunlukla ilgili, Prof. R. P. Müller Berkeley fizik profösörü, zamanla (şimdiki an) ilgili yazdığı kitabında açıklıyor. Ayrıca quoradigest sosyal medyada verdiği cevap ta ektedir. Zorunluğun sınırlı olduğunu mikro alemde olmadığını açıklamaktadır.
Evrenin temel yasalarını kullanarak geleceği doğru bir şekilde tahmin edebilecek miyiz?
Richard Muller, 16 Şubat
Prof Physics, UCBerkeley, "Now — The Physics of Time" (2016) yazarı
Şimdiden tahmin edebiliriz. Güneşin yarın doğacağını tahmin ediyorum. O kadar eminim ki, size önemli oranlar verebilirim. Dünya'nın bir yıl içinde güneşin yörüngesinde döneceğini ve çok benzer bir konuma döneceğini tahmin ediyorum. Vb.
Pek çok şeyi çok doğru bir şekilde tahmin ediyoruz, ancak mikro yapıyı, özellikle insan düzeyinde tahmin etmekte başarısız oluyoruz. O halde aklın önemli bir kısmı fiziğin kuantum doğasıdır. Radyoaktif bir atomun ne zaman bozulacağını asla tahmin edemeyiz; sadece bir olasılık aralığı verebiliriz. Kuantum dalgalanmaları, yazı tura atma gibi gündelik meselelerde bile belirsizlikte önemli bir rol oynar (deneyimli bir sihirbaz bu dalgalanmaları önlemek ve her seferinde kafa atmak için önlemler alabilir).
Özgür iradenin etkisi de var, benim iddia ettiğim bir şey gerçek. (Ayrıntılar için "Şimdi" kitabıma bakın.) Fizik asla insan kararlarının ayrıntılarını tahmin edemeyecek (radyoaktif atomlarda olduğu gibi ortalamaları tahmin edebilmesine rağmen).
Tahmin edebileceğimiz şeyler gelişmeye devam ediyor. Hava tahminleri şimdi çocukken olduğundan çok daha iyi. Ama öyle görünüyor ki, radyoaktif bir atomun bozulmasını asla tahmin edemeyeceğiz.
Evren nedenselliği takip ediyorsa, özgür irade nasıl olabilir?
Richard Muller, 11 Kasım 2019
Prof Physics, UCBerkeley, yazar "Now -The Physics of Time- (2016'da yayınlanacak)
Evren nedensel ise, özgür irade yoktur. Bununla birlikte, mikroskobik alanda fiziğin nedensel OLMADIĞINA dair güçlü deneysel kanıtlarımız var. Yani özgür irade için bolca yer var.
Deneysel olarak, kuantum araçlarıyla (girişim) aynı olduğu doğrulanan tamamen özdeş iki parçacığın (örneğin, iki nötron) farklı şekilde davranacağını görüyoruz; özellikle, farklı zamanlarda bozunacaklardır. Bu gözlem, nedenselliğin temel tezini ihlal ediyor.
Şunu unutmayın: nedensellik bir fizik kanunu değildir.
Kuantum fiziği tamamen nedenseldir - kuantum halinin yorumlanmasıyla ilgili eksik kısım dışında. Bu durumun en başarılı "yorumu", ölçüldüğünde veya tespit edildiğinde nedensel olmamasıdır. İnsanlar bu yoruma karşı çıkıyorlar, ancak şu ana kadar alternatifleri test etmek için yapılan her deney onları dışladı.
Fizikte çok fazla nedensellik vardır, ancak derinlerde, fiziğin kalbinde nedensellik kaybolur. Bu, özgür iradeye sahip olduğumuz anlamına gelmez; bu sadece, özgür iradenin fizikle uyumsuz olduğuna dair eski inancın (Schopenhauer ve Nietzsche gibi 19. yüzyıl filozoflarının bir inancı) fizik hakkında yanlış bir önermeye dayandığı anlamına gelir.
Bunu uzun uzadıya "Now — The Physics of Time" kitabımda tartışıyorum.
(Fizik kanunlarının ihatasının sonlu olması, eksiklik teorisi, başka bir soruya Oxford mezunun cevabı)
Her şey fizik kanunlarına uyuyor mu?
Arthur Brock, Oxford Üniversitesi'nde Matematik ve Felsefe okudu
8 Ağustos 2016'da cevaplandı
Fizik Kanunları, evrenin nasıl çalıştığını açıklamak için insanların şimdiye kadar yaptığı en iyi yaklaşımdır. İnsan bilgisi arttıkça sürekli olarak revize edilirler. Ancak yazılı kanunların her şeyi asla açıklayamayacağını ispatlamak mümkündür.
Daha doğrusu, Fizik Kanunları İngilizce veya benzer bir dilde yazılırsa, ya kendileriyle çelişkilidirler ya da kapsamadıkları bazı durumlar vardır.
Bu doğru kalır, ancak Fizik Kanunları, sonlu bir karakter setine sahip bir dilde yazıldıkları ve temel aritmetik içerdikleri sürece yeniden yazılır.
Kanıt, Kurt Gödel'in Eksiklik Teoremlerine dayanır. Gödel, aşağıdakine eşdeğer matematiksel bir kanıt sağladı: "Sonlu bir karakter setinde yazılmış ve temel aritmetik dahil olmak üzere herhangi bir teori tutarsızdır veya eksiktir."
"Teori", aksiyomatik olarak doğru kabul edilen bir dizi ifade ve bunlardan başka doğru ifadeler üretme kuralları anlamına gelir.
"Tutarsız", teorinin hem doğru hem de doğru değil diye adlandırdığı bir ifade olduğu anlamına gelir.
"Eksik", gerçeği teori tarafından belirlenmeyen bazı ifadeler olduğu anlamına gelir.