Münazaratta geçen fikr-i infiradi ve tasavvur-u şahsi ifadelerini örneklerle izah eder misiniz?
"Hem, bununla beraber, Hâlık-ı Zülcelâl her şeye yakın olduğu halde, yetmiş bine yakın nuranî perdeleri vardır." Yetmiş bine yakın nurani perdelerden maksat nedir?
C: Evvelen: Delil, kat‘iyyü’l-metîn olduğu gibi, kat‘iyyü’d-delâlet olmak gerektir. Halbuki te’vîl ve ihtimâlin mecâli vardır. Zîrâ nehy-i Kur’ânî, âmm değildir, mutlaktır. Mutlak ise takyîd olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir. Kaydını izhâr etse, i‘tirâz olunmaz.(( Hem de hüküm, müştak üzerine olsa, me’haz-i iştikākı, illet-i hüküm gösterir.)) Demek bu nehiy, Yahûdî ve Nasârâ ile yahûdiyet ve
Dokuz emirden birincisinde geçen "Başka mesleklerin adaveti ve başkaların tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin. Onlarla meşgul olmasın." kısmını izah edebilir misiniz?
Üstad Bediüzzaman Münazaratta, zindan-ı atalete düştüğümüzün sekiz sebebini sayarken en başta "hayat cidaldir" diyor. Başka bir yerde de (mesela 30. söz 2. misal) hayatın bir yardımlaşma (düstur-u teavün) olduğunu söylüyor. Bu iki durumu beraber nasıl anlamalıyız?
Farz namazalarından sonra okuduğumuz Saleten tüncina'nın okunmasının uygun olmadığını söylediler. Nedeninin ise içide geçen "A'led-derecat" demekle Makam-ı Mahmut derecesinin de üstünde bir derece istenildiği söylenmektedir?
Azami irtibat nasıl olmalı?
İhtar: İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar. (İşarat-ül İ'caz)
Bu paragrafta geçen müreccih ile illet arasındaki farkı izah edebilir misiniz?
"Allah'ı inkâr etmek, kâinatı inkâr etmek kadar akıldan uzaktır. Umum değil, belki ekser insanlarda dahi vukuunu akıl kabul etmez. Kâfirler Allah'ı inkâr etmiyorlar, yalnız sıfâtında hata ediyorlar." (Şualar)
Bazı ateisler "Ben Allah'a inanmıyorum" diyor ve Allah'ı inkar ediyor, yukardaki cümleyi nasıl anlayabiliriz?
"Sultan merhum Abdülhamid Hanın sabık içtimaî kusuratı" diyor üstad. Abdülhamid Han Hazretleri sabık (önceki) içtimaî kusuratları nelerdi.
Birde üstadın meşrutiyet tasavvuru nedir. Genel olarak meşrutiyet derken neyi kastediyor üstadımız?