Sorular

1.517

Vahidiyet Nedir?

Vahidiyet; Cenâb-ı Hakk'ın sıfatlarda ortağının olmamasına denir. Vâhidiyet, Cenâb-ı Hakk'ın zâtını, sıfatlarını ve bütün varlıkları birbirlerinden ayıracak şekilde tüm tafsilâtıyla bilmesine ve kemâl sıfatlarının tümüyle muttasıf olmasına denir. Felsefede vâhidiyet, bütün kâinâtı ilk ilkeden (mebde-i vâhid) bilmeye, her şeyin ondan olduğunu söyleyen mezhebe denir. Bediüzzaman Hazretlerine göre Vâhidiyet, bütün varlığın Cenâb-ı Hakk'ın mülkü olması ve her şeyin Allah (cc) tarafından yaratıldığı anlamına gelmektedir. Bundan dolayıdır ki her bir şeyin imdâdına her şeyi gönderir. Bediüzzaman Hazretleri, vâhidiyette bir ihâta bulunduğunu ifade etmektedir. Bediüzzaman Hazretlerine göre ilâhî sıfatların Ehadîyet ve Vâhidiyet olmak üzere iki şekilde tecellîsi bulunmaktadır. Yani Vâhidiyet, sıfatların bir tecellîsidir. Bu nazarla Vâhidiyet'in farklı bir tanımını şöyle yapmaktadır: Cenâb-ı Hakk'ın vesâit ve esbâb perdesi altında ve bir kânun-u umumî sûretindeki tasarrufâtıdır. Bediüzzaman Hazretlerine göre Vâhidiyet, Cenâb-ı Hakk'ın varlıklarla ilgili her bir isminin bütün varlıkları kuşatmasına denir. Bediüzzman Hazretleri Vâhidiyet'in her şeyi ve her yeri kuşatmasından dolayı celâl ve haşmeti gösterdiğini ifade etmektedir.1 Muhlis Körpe, Risale-i Nur Istılahları, Süeda Yayınları, Isparta 2021, s.197

16.897

Vahidiyet ve Ehadiyet'in Birbirinden Farkı

İslam inancının temelinde yer alan en büyük hakikat, Allah'ın birliğine (Tevhid) iman etmektir. Bu birliğin özünü anlatan kavramlardan biri Vahdaniyettir. Vahdaniyet; Allah'ın zat, sıfat ve fiillerinde her yönden bir ve tek olduğunu ifade eder. Tevhid ise bu birliğe inanmak, Allah'ı her şeyden üstün ve benzersiz olarak kabul etmektir. Bu birliğin kâinattaki yansımaları farklı derecelerde tecelli eder. İslâm düşüncesinde bu tecelliler iki kavramla açıklanır: Vahidiyet ve Ehadiyet. Her iki kavram da Allah'ın birliğini anlatır; fakat biri genel ve küllî, diğeri ise hususî ve ferdî bir bakış açısını temsil eder.Vahidiyet“Vahid” kökünden gelen bu kelime, sayı bakımından teklik anlamındadır. Yani Allah birdir, ortağı yoktur. Ancak bu birlik genel bir tecelli şeklinde görünür; Allah'ın birliği bütün kâinat çapında kendini gösterir. Vahidiyet, çokluk içinde birliğin görünmesi demektir. Etrafımıza baktığımızda dağlar, denizler, hava, güneş gibi unsurların bir düzen içinde hayata hizmet ettiğini görürüz. Bu düzen, hepsinin bir elden, yani tek bir kudret tarafından idare edildiğini gösterir. İşte bu, Vahidiyet tecellisidir.Aynı şekilde, bütün hayvan türlerinde benzer organlar ve sistemler vardır. Göz, kalp, akciğer, kan dolaşımı, solunum gibi. Bu benzerlik, hepsinin aynı Yaratıcı'nın eseri olduğunu gösterir. Kısacası Vahidiyet, çoklukta birliğin görünmesidir.Bu hakikat, güneş misaliyle daha iyi anlaşılır. Güneş gökyüzünde bir tanedir; ama ışığıyla sayısız aynalarda görünür. Her aynadaki yansıma, “Güneş birdir” hakikatini gösterir. İşte bu, Vahidiyet'in bir örneğidir. Birliğin, çokluk içindeki tecellisidir.Ehadiyet“Ehad” kökünden gelen bu kelime, benzeri olmayan tek anlamındadır. Allah'ın zatı hiçbir şekilde bölünmez, parçalanmaz ve eşi yoktur. Bu yönüyle Ehadiyet, Allah'ın zatının mutlak birliğini ifade eder. Türkçede buna en yakın kelime “tek”tir.Ehadiyet tecellisi, Allah'ın varlık ve birliğinin her bir şeyde ayrı ayrı görünmesidir. Yani hangi varlığa dikkat edilse, o şey yalnızca Allah'ın eseri olabilecek bir mükemmellik taşır. Bir insan, bir çiçek veya bir yıldız; her biri tek başına, “Bu varlığı ancak Allah yaratabilir” dedirtir.Bu durumu yine güneş örneğiyle açıklayabiliriz: Güneş bir aynaya yansıdığında, o aynaya ışığı, ısısı ve görüntüsüyle tam olarak girer. Sanki yalnız o aynaya bakıyormuş gibidir. İşte bu Ehadiyet tecellisidir. Allah'ın birliğinin her bir varlıkta hususî ve doğrudan görünmesidir. Bediüzzaman Said Nursî, bu manayı şu sözlerle açıklar:Tecelli-i Ehadiyet: Sâni'-i Zülcelâl, cisim ve cismânî olmadığı için, zaman ve mekân onu kayıd altına alamaz. Ve kevn-ü mekân, onun şuhûduna ve huzuruna müdâhale edemez. Vesâit ve ecrâm onun fiiline perde çekemez. Teveccühünde tecezzî ve inkısâm olmaz. Bir şey bir şeye mâni' olmaz. Hadsiz ef'âli bir fiil gibi yapar.1 Yani Allah, zat-ı ehadiyetiyle her bir şeyin yanında hazırdır; her varlığı bizzat O yaratır. İşte bunun her bir varlık üzerindeki görünmesi Ehadiyet tecellisidir.Sonuç olarak;Bir olan Allah'ın varlığının çok şeyde görünmesi “Vahidiyet”, tek bir şeyde görünmesi ise “Ehadiyet” olarak ifade edilir. Bu iki kavram arasındaki fark şöyle özetlenebilir:Vahidiyet : Allah'ın birliğinin umumî tecellisi  Ehadiyet: Allah'ın birliğinin hususî tecellisiTecelli Alanı: Vahidiyet, kâinatın tamamında, küllî düzeyde, Ehadiyet ise her bir varlıkta, cüz'î düzeyde.Vahidiyette güneş örneği bütün aynalarda görünürken ehadiyette ise güneşin bir aynada tam yansıması. Sonuç: Vahidiyette Allah birdir, ortağı yoktur. Ehadiyette her şeyde Allah'ın mührü vardır.Vahidiyet içinde Ehadiyet cilvesi görünür. Yani umum eşyada bir birlik vardır (Vahidiyet), Fakat her bir şeyde de Hâlık'ının hususî bir mühür ve imzası vardır (Ehadiyet).Kâinatın tamamı Allah'ın birliğini topluca gösterirken (Vahidiyet), her bir zerre ve varlık da o birliğin kendisinde tecelli ettiğini gösterir (Ehadiyet). Böylece insan, hem kâinatın geniş dairesinde hem de kendi varlığında, bir ve tek olan Allah'ın birliğini görür ve tasdik eder.Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 96

33.865

Bayanlar Regl (Hayız, Âdet) Halinde Kur'ân, Meâl, Cevşen, Sekine, Evrâd-ı Kudsiye, Celcelutiye ve Risale-i Nur Okuyabilirler mi?

Bayanlar Hayız (Mazeret, Regl) Halinde; 1- Kur'ân-ı Kerim okuyabilirler mi? 2- Kur'ân-ı Kerim meâli okuyabilir mi? 3- Hafızlık yapan biri mazeretliyken Kur'ân-ı Kerim okuyabilir mi? 4- Hayızlı bir Bayan Kur'ân-ı Kerim ve Mushaf'ı çıplak el ile tutabilir mi? 5- Cevşenü'l-Kebir, Sekine, Evrâd-ı Kudsiye, Münâcâtü'l-Kur'ân, Tahmidiye, Hulâsatü'l-Hulâsa, Celcelutiye gibi dua, evrâd ve ezkârları okuyabilir mi? 6- Hayızlı bir bayan Risale-i Nur ve benzeri eserleri okuyabilir mi? Bu konularda uygulama nasıl olmalıdır? İzah eder misiniz?

3.810

Ehad ile Vahid İsimlerinin Anlamı ve Birbirinden Farkları

Ehad; sözlükte, “öyle bir zâttır ki onun için ikincisi tasavvur olunmaz” mânâsında kullanılmaktadır. Vasıf olarak Cenâb-ı Hak'tan başkası için kullanılmaz. Ehad, Cenâb-ı Hakk'ın Esmâ-yı Hüsnâ'sındandır. Allah Teâlâ'nın ismi olan Ehad, ezel ve ebedde hep bir olan ve beraberinde bir diğeri bulunmayan ferd demektir. “Ehad” lafzı, beraberindeki sayılanları nefiy için kullanılır. Meselâ, “Bana hiçbir ehad gelmedi” dendiğinde “Bana hiçbir ferd gelmedi; bir de gelmedi, daha fazla kişi de gelmedi” demektir. Ehad; ne zâtında ne de başkasında hiçbir aded kabul etmeyen, hiçbir şekilde iki olması ihtimali bulunmayan hakikî bir, hep bir, dâimâ bir, başkası hiç olan “bir”dir demektir. Fahreddin er-Râzî demiştir ki; Ehadiyyet ile Allah Teâlâ'dan başka bir şey tavsif olunmaz. Ehad, Allah'ın sıfatlarından bir sıfattır ki kendisine mahsustur; onda O'na hiçbir şey ortak olmaz. Meselâ, “racülün ehadün”, “dirhemün ehadün” denilmez; “racülün vâhidün”, “dirhemün vâhidün” denilir.Ehad ile vâhid arasındaki bir kısım farklar şöyle anlatılmıştır:1. Vâhid, ehadde dâhildir; ehad, vâhidde dâhil değildir. Yani ehad vâhiddir, lâkin her vâhid ehad değildir.2. “Filana vâhidin gücü yetmez” dendiğinde, “iki kişinin gücü yeter” demek mümkündür. Hâlbuki “Filana ehadin gücü yetmez” dendiğinde “iki kişinin gücü yeter” denilmez. Bunun mânâsı “Hiçbir kişinin gücü yetmez” demektir.3. Vâhid isbâtta, ehad nefiyde kullanılır. İsbatta “Vâhid adam gördüm” denir; nefiyde ise “Bir ehad görmedim” denilir. Bir kısım âlimler, ehadın iki şekilde kullanıldığını ifade etmişlerdir. Birincisi: Yalnız nefiyde kullanılır; azı, çoğu, bütün cinsi kapsar. Meselâ, “Evde ehad yoktur” denildiğinde ne bir, ne iki, ne daha çok, ne toplu ne de ayrı olarak hiç kimse yok demektir. Bu mânâ için isbâtta ehad kullanılmaz. İkincisi: Ehad isbâtta kullanılır. Bu da üç şekilde olur:1. On sayısına eklenen “bir” için kullanılır: “ehade aşere” → “on bir” demektir.2. “Evvel” mânâsında kullanılır: “yevmü'l-ehad” gibi, “ilk gün” anlamındadır.3. Vasıf olarak kullanılır; yalnız Allah'ın vasfıdır: “De! O Allah ehaddır.” örneğinde olduğu gibidir.1 Muhlis Körpe, Risale-i Nur Istılahları, Süeda Yayınları, Isparta 2018, s.44

10.874

Ayet ve Hadislerde Kıyametin Nasıl Kopacağı

Kıyametin kopmasına dair ayet-i kerimeleri şu şekilde sıralayabiliriz:Artık Sûr'a bir üfleyişle üflendiği, yer ve dağlar kaldırılıp bir darbe ile birbirine çarpıl(arak darmadağın edil)dikleri zaman, işte o gün olacak olan olmuş (kıyâmet kopmuş)tur!1 O gün (o kıyâmet günü) yer ve dağlar sarsılır ve dağlar akıp giden bir kum yığını hâline gelir!2 Nihâyet yıldızlar söndürüldüğü zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere (ümmetleri hakkında şâhidlik etmeleri için) vakit belirlendiği zaman!3 O gün, yer başka yere çevrilir, gökler de (başka göklere)! Ve (herkes) Vâhid (bir olan), Kahhâr (kahredici üstünlük sâhibi) olan Allah'ın huzûruna çıkarlar!4 Ve sûra (birinci olarak) üfürülmüştür de Allah'ın dilediğinden başka5 göklerde kim var, yerde kim varsa ölmüştür. Sonra ona bir daha üfürülmüştür; bir de bakarsın ki onlar ayaktadırlar (etrâfa) bakınıp duruyorlar.6 O gün o sarsıntı (Sûr'a ilk üfürülüş), sarsacak! Onu, arkadan gelen (ikinci üfürülüş) ta'kîb edecek! O gün (dehşetten) kalbler şiddetle çarpıcıdır! Gözleri (korkudan), zelîl (yere bakar) bir hâldedir!7  O hâlde (siz de) inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız? Gök (bile) onunla (o günün şiddetiyle) yarılmış olur! O'nun (Allah'ın) va'di yerine getirilmiş (olacak)tır.8 Peygamber Efendimizin (sav) hadis-i şeriflerinde bu hadise şöyle anlatılmaktadır:Muhakkak ki kıyâmet kopacaktır. Öyle ki, alışveriş için satıcı ile müşteri, aralarında bir kumaşı yaymış olacaklar da ne alışveriş yapmaya ne de kumaşı dürmeye vakit bulamayacaklardır.Kişi sağmal devesinin sütünü sağıp getirdiği hâlde, onu içmeye fırsat bulamadan ansızın kıyâmet kopacaktır.Yine kişi, havuzunu sıvayıp tamir edecek de suyunu kullanamadan ansızın kıyâmet kopacaktır.Yine kişi lokmasını ağzına kaldıracak, fakat kıyâmet ansızın kopacak da o lokmayı yiyemeyecektir.9 Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün:“Vazifeli melek Sûr'u eline almış, üfleme emri gelir gelmez hemen üflemek üzere izin beklerken, ben nasıl sevinç duyar ve nîmetlerden zevk alabilirim!” buyurmuşlardı.Bu hâl, ashâb-ı kirâma çok ağır geldi. Bunun üzerine Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz onlara şöyle buyurdular:''Allah Teâlâ bize kâfîdir, O ne güzel vekildir. Biz Allâh'a tevekkül ediyoruz.'' deyiniz!10 Bu meseleye dair Bediüzzaman Hazretlerinin yaklaşımı ise şu şekildedir:Şu kâinâtın eczâları, dakīk, ulvî bir nizâm ile birbirine bağlanmış. Hafî, nâzik, latîf bir râbıta ile tutunmuş ve o derece bir intizam içindedir ki; eğer ecrâm-ı ulviyeden tek bir cirm , [Ol!] emrine veya 'Mihverinden çık' hitâbına mazhar olunca, şu dünya sekerâta başlar. Yıldızlar çarpışacak, ecramlar dalgalanacak, nihâyetsiz fezâ-yı âlemde milyonlar gülleleri, küreler gibi büyük topların müdhiş sadâları gibi vâveylâya başlar. Birbirine çarpışarak, kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak yeryüzü düzlenecek. İşte şu mevt ve sekerât ile Kadîr-i Ezelî kâinâtı çalkalar; kâinâtı tasfiye edip, Cehennem ve Cehennemin maddeleri bir tarafa, Cennet ve Cennetin mevâdd-ı münâsibeleri başka tarafa çekilir, âlem-i âhiret tezâhür eder.11 Yani kâinatın bütün parçaları son derece ince, yüce bir düzen ile birbirine bağlıdır. Bu parçalar, gizli, nâzik ve ince bir bağ ile tutulmaktadır. Bu düzen o kadar hassastır ki, bozulması kâinatın sonu demektir. Gök cisimlerinden tek birinin ilâhî bir emirle (''Ol!'' emri) mihverinden çıkması yeterlidir. Bu olayla birlikte dünya can çekişmeye başlar. Yıldızlar çarpışacak, gök cisimleri dalgalanacaktır. Sonsuz uzayda milyonlarca gülle gibi büyük küreler müthiş gürültülerle feryat edecektir. Gök cisimleri birbirine çarpışarak kıvılcımlar saçacak, dağlar uçacak, denizler tutuşacaktır. Sonuçta yeryüzü düzlenecektir. Sonsuz kudret sahibi olan Allah, bu ölüm ve can çekişme ile kâinatı çalkalar. Kâinat bu çalkalanma ile temizlenir ve ayrışır. Cehennem ve onun maddeleri bir tarafa, Cennet ve ona uygun olanlar başka bir tarafa çekilir. Böylece âhiret âlemi ortaya çıkar.Kıyamet Hangi Ülkenin/Şehrin Akşam Namazı Vaktinde Kopacak?Hakka Suresi 69/ 13-14-15Müzzemmil Suresi 73/14Mürselat Suresi 77/8-9-10-11İbrahim Suresi 14/48İbn-i Abbâs (ra)'a göre bu istisnâ ile, dört büyük melek olan Cebrâîl, Mikâîl, İsrâfîl ve Azrâîl Aleyhimüsselâm kasdedilmiştir. Ebû Hureyre (ra)'a göre ise bunlar şehidlerdir. Diğer bir görüşe göre de o gün hayatta bırakılacak olanlar, hûrîler ile Arş ve Kürsî'nin sâkinleri olan meleklerdir.(Celâleyn Şerhi, c. 6, 449)Zümer Suresi 39/68Naziat Suresi 79/6-7-8-9Müzzemmil Suresi 73/17-18Buhârî, Rikāk, 40; Ahmed, II, 369. Bkz. Müslim, Fiten 140, Îman 248Tirmizî, Kıyâmet, 8/2431; Ahmed, I, 326Bediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 120