İlgili kısım Risale-i Nur'da şöyle geçmektedir:
Birincisi: Bana kat‘î bir kanâat verdi ki, مَيْتًا kelimesine tam münâsib Saîd’dir. Bu âyet, Risâle-i Nûr’un tercümanı olan Saîd’i ‘meyyit’ ünvanıyla göstermesinin hikmeti budur ki: Mevtin muammâsını ve tılsımını Risâle-i Nûr’la o açmış. O dehşetli yüzün altında ehl-i îmâna çok ünsiyetli ve sürûrlu ve nûrlu bir hakîkat keşfedip isbat etmiş.1
Yani “مَيْتًا (ölü)” kelimesi ile “Saîd” ismi arasındaki bağlantı, kelimenin sözlük anlamından çok mânevî ve temsilî anlamı ile ilgilidir. Bediüzzaman Hazretleri, burada kendi nefsini “ölü” gibi görmesini; yani dünyaya, nefsânî arzulara ve benliğe karşı mânevî olarak ölmesini kasteder. Ayrıca “مَيْتًا” kelimesi, ölümün karanlık ve korkutucu yüzünü çağrıştırırken, Bediüzzaman Hazretleri Risâle-i Nur vasıtasıyla ölümün hakikatini açıklamıştır. Ölüm, inananlar için hiçlik ve yokluk değil sonsuz âleme açılan bir kapı, sonsuz huzur ve mutluluğun anahtarı gibidir. Yani Bediüzzaman Hazretleri bu hâli, hem kendinde görmüş hem de hakikatini açıklamıştır. Bu sebeple “مَيْتًا” kelimesi onun ismine ve bu vazifesine tam uygun görülmektedir.
Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 53.

