Hocam Hz. Adem nerde yaratıldı? Yeryüzünde mi yoksa cennete mi yaratıldı? Bakara 35. âyeti tefsir eder msiniz? Kafam karıştı.
Fahreddin Er-Râzî Hazretlerinin Mefâtîhu’l-Gayb isimli tefsirinde, Bakara suresinin 35. âyeti ile ilgili aşağıdaki izahlar bulunmaktadır. İstifadenize sunuyoruz:
Cennetin Yerde Veya Gökte Olması
Müfessirler bu âyette geçen cennet hususunda "O yeryüzünde midir, yoksa gökyüzünde midir?" diye ihtilaf etmişlerdir. Cennetin gökyüzünde olduğunun kabul edilmesi halinde, "O cennet, sevap yurdu olan cennet midir, ebedilik cenneti midir, yoksa başka bir cennetmidir?" diye ihtilaf etmişlerdir.
Cennet Arzda İdi
Ebu'l-Kasım el-Belhi ve Ebu Müslim el-İsfahani: "Bu cennet yeryüzündedir" demişler ve Hazret-i Adem'in cennetten indirilmesini bir bölgeden diğer bir bölgeye geçmek manasına hamletmişlerdir. “Öyleyse bir şehre inin”[1] âyetinde olduğu gibi... Bu iki zât görüşlerine çeşitli yönlerden deliller getirmişlerdir:
Birincisi: Bu cennet, eğer sevap yurdu olan cennet olsa idi, ebedilik cenneti olurdu. Eğer Hazret-i Adem (as), ebedilik cennetinde bulunuyor olsa idi İblis'in, “Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacına ve yok olmayacak bir mülk üzerine rehberlik edeyim mi?”[2] sözüne aldanmazdı. Cenâb-ı Allah'ın, “Rabbiniz, ancak melek olmayasınız veya (Cennette) ebedî kalıcılardan olmayasınız diye sizi bu ağaçtan men‘ etti.”[3] âyeti doğru olmazdı.
İkincisi: Kim bu cennete girerse, Cenâb-ı Hakk’ın, “Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak kimseler değillerdir.”[4] âyetinden dolayı, oradan bir daha çıkarılmaz.
Üçüncüsü: İblis, Hazret-i Adem'e secde etmekten imtina edince lanetlendi, Allah'ın gazabından dolayı ebedilik cennetine ulaşamadı.
Dördüncüsü: Mükafaat dünyası olan cennetin nimetleri tükenmez. Çünkü cennet için Cenâb-ı Hakk, “Meyveleri devamlıdır, gölgesi de!”[5] ve “Ve saîd (bahtiyâr) olanlara gelince, artık (onlar ise) Cennettedirler; gökler ve yer durdukça orada ebedî olarak kalıcıdırlar; ancak Rabbinin dilediği müstesnâ! (Bu) aslâ kesilmeyip devâm eden bir lütuftur.”[6] buyurmuştur. Eğer bu, Hazret-i Adem(as)'in girdiği cennet olsaydı sona ermezdi. Fakat Hazret-i Adem(as)'in girdiği cennet, “Allah’ın Zât’ından (ve rızâsına uygun olandan) başka herşey, helâk olucudur.”[7] âyetinden dolayı yok olacaktır. Eğer bu Hazret-i Adem(as)'in girdiği cennet olsaydı, oradan tekrar çıkmazdı, fakat o oradan çıktı ve bu nimetler kesildi, sona erdi.
Beşincisi: Cenâb-ı Hakk’ın hikmetine, insanoğlunu ilk başta, ebedi kalacakları ve mükellef olmayacakları cennette yaratması uygun düşmez. Çünkü O, amel işleyenlere ait olan mükafaatı, amel işlememiş olan kimseye vermez ve kullarını başıboş bırakmaz. Aksine o kulları teşvik etmek ve sakındırmak, onlara va'd ve va'idde bulunmak gerekir.
Altıncısı: Cenâb-ı Hakk'ın, Hazret-i Adem(as)’i yeryüzünde yarattığı hususunda ve bu kıssada onu gökyüzüne naklettiğine dair bir bahis bulunmadığı hususunda bir ihtilaf yoktur. Eğer Allah-ü Teâlâ, onu gökyüzüne nakletmiş olsaydı bunun öncelikle zikredilmesi gerekirdi. Çünkü onun yerden göğe nakledilmesi en büyük nimetlerdendir. Bunun zıkredilmemesi, böyle bir naklin olmadığını gösterir. Bu da, Allah-ü Teâlâ'nın, “Ey Âdem! Sen zevcen (Havvâ) ile Cennete yerleş”[8] âyetinde bahsettiği cennetten muradın, ebedilik cennetinden başka bir cennet olmasını gerektirir.
Cennet Yedinci Semada İdi
İkinci görüş Cübbai'nin görüşüdür ve şöyledir: Bu cennet yedinci semada idi. Bunun delili, Allah-ü Teâlâ'nın “Hep birlikte oradan inin!”[9] âyetidir. Sonra ilk iniş yedinci semadan birinci semaya olmuştu. İkinci iniş de gökten yeryüzüne olmuştu.
O Cennet, Sevap Yurdu Olan Cennettir
Üçüncü görüş, âlimlerimizin çoğuna ait olan şu görüştür. Bu cennet, sevap yurdu olan cennettir. Bunun delili, "cennet" lafzındaki umumu ifade etmeyen elif ve lâm, yani “lâm-ı tarif” dir. Çünkü bütün cennetlerde birden yerleşmek imkansızdır. Bundan dolayı bu cennetin, daha önce zikredilmiş olan belli bir cennet olarak anlaşılması gerekir. Müslümanlarca bilinen, belli olan cennet ise sevap yurdu olan cennettir. Binaen aleyh ayetteki “CENNET”i bu manada anlamak gerekir.[10]
[1] Bakara, 2/61
[2] Tâ-Hâ, 20/120
[3] A’râf, 7/20
[4] Hicr, 15/48
[5] Ra’d, 13/35
[6] Hûd(as), 11/108
[7] Kasas, 28/88
[8] Bakara, 2/35
[9] Bakara, 2/38
[10] Fahreddin Er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, Ankara, 1990, c.2, s.389