Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
Şübhesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bunun dışında olan(günah)ları ise, (kendi lütfundan) dilediği kimse için bağışlar. Kim de Allah'a şirk koşarsa, bu takdirde muhakkak (pek) büyük bir günahla iftirâ etmiş olur. 1
Peygamber Efendimiz (sav) konuyla ilgili şöyle buyurur:
Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm mikdarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şâyet iyilikleri yoksa, kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir. 2
Yani bir insan, başkasının malını gasp etmiş, gıybet etmiş, haksızlık yapmışsa, bu hakların ödenmesi gerekir. Sadece “Allah’ım affet” demek yetmez; hak sahibine helalleşmek veya zararını telafi etmek gerekir. Ahirette de o hak, sevap ve günah alışverişiyle telafi edilir. Dünyada helalleşilmezse, ahirette terazide denge sağlanır; haksızlık edenin sevapları alınır, mağdura verilir. Eğer sevapları yetmezse, mağdurun günahları zulmeden kişiye yüklenir. Bu, Allah’ın adaletinin bir tecellisidir.
Nisâ, 4/48
Buhârî, Mezâlim, 10

