“Allah size şah damarınızdan daha yakındır” ile bizim ondan uzaklığımız nasıl anlaşılmalı? Bunun için bazen güneş misali de verilmektedir. Güneş bize yakın olduğu halde biz ondan nasıl uzak olabiliriz. Bir şey bir şeye yakın ise diğer şey de ona yakın olur ve diğerinin de uzaklığı söz konusu olamaz.? Yani “A” harfi “B” harfine yakın ise “B”nin de ondan uzak olduğu düşünülemez.? “B” de “A” ya yakındır denilir. Bu nasıl olur?
“Şems timsallerine kayyûm olduğu için fevkalhad onlara bir kurbiyeti vardır. Âyinedeki zıl ve gölge ile semâda bulunan asıl arasındaki mesafe kadar da bu’diyeti vardır."
“Güneşin yakınlığı ve bizim ondan uzaklığımız” ifadesi ile öne sürülen misal “bir şeyin herhangi bir şeye yakınlığı ile onun o şeyden uzaklığı nasıl olabilir” şüphesini ortadan kaldıracak nitelikte gayet güzel bir misaldir. Bu misal Allah’ın (c.c) kullarına olan yakınlığı ile kullarının ona olan uzaklığının anlaşılması için verilen, çok önemli ve çok büyük bir hakikati aydınlatan güneş gibidir. Teşbihte hata olmaz kaidesi esas olmasına rağmen bu hakikate oldukça yakın bir misaldir. Fakat unutulmamalıdır ki uzaklık ve yakınlık gibi mesafe içeren durumlar mahluklar yani zaman ve mekân ile sınırlı varlıklar için geçerlidir. Zaman ve mekân üstü olan Allah (c.c) için zamansal ve mekânsal yakınlık ve uzaklık söz konusu değildir. Onun isim ve sıfatlarının tecellisi ile olan yakınlığı bilinip ve müşahede edilebildiği halde bu yakınlığın “mahiyeti ve nasıl” olduğu idrak edilemeyen bir meseledir.
Bu hakikatin anlaşılıp akla kapı açması için üstadımız sık sık güneş misalini vermektedir. Bu misallerde güneş belki maddi kütlesi ile evet 152 milyon km bizden uzaktır. Biz de aynı şekilde maddi cesedimizle ondan o kadar uzağız. Yani her iki maddi cisim de aynı şekilde birbirinden uzaktır. Birinin uzaklığı diğerinin de ondan uzaklığını gerektirir. Fakat biz nur olan güneşin nurani olan özelliğinden yola çıkarak tüm mahlukata aynı şekilde, birini diğerinden ayırmayacak derecede hepsine tecelli ettiğini görüyoruz. Güneşin yedi renginin her birine de bir özellik (ilim, kudret, semi, basar vb.) verecek olsaydık o yedi renk tecelli ettiği her varlıkta istediği değişiklikleri, tasarrufatı yapıp onun hakkında her bilgiyi ve malumatı elde edebilirdi. Tecelli ettiklerinin sayıca azlığı ve çokluğu da ona bir sıkıntı vermezdi. (Mesela bir mumun önündeki aynaların sayısının artması muma bir zahmet vermez. İster bir olsun ister binlerce ayna olsun o tek mum tüm aynalara aynı şekilde ışığını zahmetsizce verebilir.)
Evet güneş bizden ne kadar uzak olursa olsun nuraniyet özelliği ille bize şah damarımızdan daha yakındır. Kemiklerimizin içine kadar sirayet ederek bazen hastalık bazen de şifa verir. Tüm tesirler, akisler ve tecelliler neticesinde güneş müdahalede bulunduğu ve bir açıdan bize bizden daha yakın olduğu halde, insan ne güneşe ne de onun ışığına herhangi bir müdahalede bulunamaz.
Aynen bu misalde olduğu Allah’u Teala’da ilim irade kudret sıfatlarının tecellisi ile bizlere bizden daha yakındır. Bizi istediği şekilde görür, bilir ve kudreti ile tasarrufta bulunur. Allah (c.c) zaman ve mekândan münezzeh olması hasebi ile tüm insanlar üzerinde aynı şekilde tasarrufta bulunur. Zaman ve mekân onu inhisar altına alamaz. Bunun için onun bize her açıdan ilim ve kudreti ile yakın olduğunu bilmekteyiz. Fakat biz tüm kusur, eksikliğimiz ve acziyetimiz ile ondan fersah fersah uzağız. Fakat haşa Allah (c.c) zatı ile hiçbir maddenin ve de zamanın da içinde değildir. Ama isim ve sıfatlarının tecellisiyle de her şeye nüfuz ettiğini oralardaki mükemmel sanatlardan görüyoruz ve biliyoruz. Bizzat maddenin içinde olan ve ona haps olmuş bir yaratıcı haşa nasıl “ilah” olabilir. O Allah(c.c) ki her şeyin fevkinde olacak ki tüm eşyanın birbiri arasındaki irtibatını sağlayabilsin ve onlara lazım olan ihtiyaçları, onlar için en uzak yerlerden getirsin ve onların yanında hazır etsin. Bunun için de tüm mahlukat arasında nizam, intizam ve irtibatları sağlayacak bir gücün olması için elbette zamandan ve mekândan münezzeh olan bir zatın varlığı zaruridir. Zaman ve mekâna mahkûm ve onun sınırları içinde olan bir ilah tüm kâinatta her saniye devam edip ve hüküm süren tüm nizam ve intizamı nasıl idare edip yönetebilir? Sayılamayacak kadar çok mahlukatın irade ve kontrolü ancak zaman ve mekân üstü bir zatın varlığı ile mümkündür. Zaman ve mekândan münezzeh olmak özelliği de haşa onlara müdahale edemez değil aksine onların üstünde tasarruf sahibi olduğunu ve onlara müdahele edebilecek bir özellik olduğunu ortaya koyar.
Fakat “Allah’ın (c.c) bunu nasıl yaptığını” olduğunu bilmememiz o işlerin ve icraatların onun tarafından yapılmadığını göstermez. Tüm bu faaliyetleri onun yaptığını bilmek ayrıdır, ki biz bunu bilmekteyiz fakat nasıl yaptığını ise bilmemekteyiz. Zatı (c.c) hakkında da herhangi bilgi sahibi olmadığımız için onu konuşmak abes olacaktır. (Bunun için “cenab-ı hakka malum ve maruf ünvanıyla bakılırsa” yazısına bakınız). Onun zatı hakkında da bilgi sahibi olmadığımız onun tasarruf ve icraatlarını de görmediğimiz bilmediğimiz manasına gelmez. Nice şeyler var ki mahiyetini bilmeyiz fakat onu neticeleri itibariyle bilebiliriz. Karanlık madde ve veya karanlık enerji teorileri konunun anlaşılması için güzel misallerdir. Ayrıca okunabilir.
Yukarıda da dediğimiz gibi tüm maddeler (en alt düzeydeki atom ve atom altı gibi) arasındaki harikulade irtibat ve ilişkinin bilinmesi için her şeyi gören, bilen biri olmalı ki tüm o maddeleri uygun olan yerlerine koysun nizam ve intizam da bozulmasın. Bu nizam ve intizamın varlığı ancak zamanın dışında olmak ile mümkündür. Bunun içinde ancak zaman ve mekân üstü bir yaratıcının varlığı zaruridir yani vaciptir.
Sonuç olarak , Allah’ın (c.c) isimlerinin binlerce perdesinden geçmiş ve nur ismine mazhar ve ayine olmuş zaman ve mekanla sınırlı bir madde ve bir kütle yani güneş bu kadar iş yapıyorsa haşa kıyas kabul etmeyecek derecede o güneşi yaratan ve ona nuraniyet özelliği ile tüm yeryüzüne tecelli ettiren zat elbetteki bizim aklımızın alamayacağı bir şekilde de tüm varlıklar üzerinde istediği şekilde tasarruf eder.
Yine güneş misalinden yola çıkarak nur ve nurani olan bir özelliğin çok uzaktaki sayısızca nesnelere çok hızlı çok ve süratli bir şekilde tesir edebildiğini ve bunun mümkün olduğunu müşahede etmekteyiz. Kuantum fiziğinde gayet meşhur bir “Dolanıklık Teorisi” vardır. Bu teoriye göre aynı orijinden çıkan iki şeyin biri uzayın, bir ucuna diğeri de uzayın diğer ucuna da gitse birine yapılan müdahalenin eş zamanlı olarak diğerini de etkilediği ileri sürülmüştür. Burada da görüldüğü gibi uzaklık ve mesafe aslında bizim gibi dar maddi kalıplar içinde sıkışan insanlar için bir engel teşkil etmektedir. Teknoloji geliştikçe mesafelerin artık bir öneminin de kalmadığını görmekteyiz.
Akrebiyet ve kurbiyetin izahı için lütfen bakınız.
/soru-cevap/akrebiyet-ve-kurbiyet