Ahlak

24.03.2012

10031

Ahlak Değişir mi?

Ahlak nedir? "Namaz insanı çirkin işlerden ve kötülüklerden alıkoyar" ayetini nasıl anlamalıyız? Yıllardır namaz kıldığı halde hayasızlığa devam edenler kişiler var. Bu kişilerin kıldığı namaz namaz değildir denilebilir mi?

25.03.2012 tarihinde cevaplandı.

Cevap

AHLAK NEDİR?

Üstad Bediüzzaman Hazretleri ahlak'ı şu şekilde açıklamaktadır:

Güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samîmiyet, fazîlet, hamiyet, fedâkârlık, sevâb-ı uhrevî, rızâ-yı İlâhî yerine; garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu‘, riyâ, rüşvet, aldatmak gibi hâller meydan alır. 1

İhlâs, samîmiyet, fazîlet, hamiyet, fedâkârlık, sevâb-ı uhrevî ve rızâ-yı İlâhî bir toplumun ahlakının temelini oluşturan mânevî direkleridir. Bunlar sarsıldığında yerlerini garaz, menfaat ve riyâ gibi olumsuzluklar alır, toplumun iç düzeni bozulur, güven ve adâlet çöker.

Güzel ahlâk; insanın yaptığı işi yalnız Allah'ın rızasını gözeterek yapması anlamına gelen ihlâs; içi ve dışı bir olması demek olan samîmiyet; doğruyu ve iyiyi her şartta tercih etmesini sağlayan fazîlet; dinine, değerlerine ve toplumuna karşı şerefli bir sorumluluk duygusu taşıması mânâsındaki hamiyet; gerektiğinde kendi rahatından vazgeçebilmeyi ifade eden fedâkârlık; yaptığı her işin ahirette bir karşılığı olduğuna inanarak hareket etmesi yani sevâb-ı uhrevî düşüncesi; ve nihayet bütün bu davranışların en yüce hedefi olarak rızâ-yı İlâhîyi, yani Allah’ın hoşnutluğunu esas almak üzerine kuruludur.

Fakat bu yüksek ahlâkî esaslar hayattan çekildiğinde, insanın niyetini ve davranışlarını yönlendiren ölçü değişir. Artık ihlâsın yerini garaz, yani gizli çıkar hesapları; samîmiyetin yerini sahtekârlık ve yapmacıklık; fazîletin yerini menfaat; hamiyetin yerini yalnız kendini düşünen hodgâmlık alır. Fedâkârlık kaybolunca, kişi başkaları pahasına kazanmayı normal görür; bu da rüşveti, aldatmayı ve haksız kazancı yaygınlaştırır. Ahiret sevabına iman zayıfladığında ve rızâ-yı İlâhî hedef olmaktan çıktığında ise, insan davranışlarını Allah’a göre değil, insanlara göre düzenler; riyâ ve gösteriş hayatın merkezine yerleşir.

GÜZEL AHLAK NASIL ELDE EDİLİR?

1. Peygamber Efendimiz'in (sav) ahlakını rehber edinmek

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Hakîm’de: وَاِنَّكَ لَعَلٰي خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ferman eder. Rivâyet-i sahîha ile Hazret-i Âişe-i Sıddîka (ra) gibi Sahâbe-i Güzîn, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ı ta‘rîf ettikleri zaman: خُلُقُهُ الْقُرْاٰنُ diye ta‘rîf ediyorlardı. Yani, Kur’ân’ın beyân ettiği mehâsin-i ahlâkın misâli, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dır. Ve o mehâsini en evvel imtisâl eden ve fıtraten o mehâsin üzerinde yaratılan odur.2

Cenâb-ı Hak “Şüphesiz sen yüce bir ahlâk üzeresin” buyurarak onun ahlâkını bizzat övmüş ve tasdik etmiştir. Sahâbe-i kirâm, özellikle Hazret-i Âişe (ra), Peygamberimizi tarif ederken “Onun ahlâkı Kur’ân’dı” demekle, Kur’ân’da bildirilen bütün güzel ahlâk esaslarının onun şahsında eksiksiz şekilde yaşandığını anlatmıştır. Yani Peygamber Efendimiz (sav), Kur’ân ahlâkının sözle anlatılan değil, hayata geçmiş hâlidir.
Bu sebeple Kur’ân’ın beyan ettiği güzel ahlakın en mükemmel misali Peygamber Efendimizdir (sav). O (sav), bu güzel ahlâkı insanlara emretmeden önce ilk uygulayan, hatta yaratılış itibarıyla bu ahlâk üzere var edilen bir zâttır. Dolayısıyla Kur’ân ahlâkını anlamak ve yaşamak isteyen herkes için en doğru, en güvenilir ve en canlı örnek, Peygamber Efendimiz'in (sav) hayatı ve şahsiyetidir.

Hem hadsiz salât ve selâm ol Peygamberimiz Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü Vesselâm üzerine olsun ki, demiş: جِئْتُ لِاُتَمِّمَ مَكَارِمَ الْاَخْلَاقِ Yani “Benim insanlara Cenâb-ı Hakk tarafından bi‘setim ve gelmemin ehemmiyetli bir hikmeti, ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmîl etmek ve beşeri ahlâksızlıktan kurtarmaktır. 3

Peygamber Efendimiz'in (sav), gönderilişinin en önemli gayelerinden biri insanlara güzel ahlâkı öğretip kusursuz hâle getirmek ve onları kötü huylardan uzaklaştırmaktır. Başka bir deyişle, İslâm’ın hedefi insanın karakterini yükseltmek, toplumdaki ahlâksızlığı ortadan kaldırmaktır.

Evet, o zâtın (asm) bütün âsârı, sîretleri, târîhçe-i hayatı ve sâir ahvâli, o zâtın (asm) pek büyük ve pek âlî ahlâka sâhib olduğuna şehâdet ediyorlar. Hatta o zâtın (asm) düşmanları bile onun (asm) ahlâkça pek yüksekliğinden dolayı kendisini ‘Muhammedü’l-Emîn (asm)’ lakabıyla lakablandırmışlardır. 4

Peygamber Efendimiz'in (sav) hayatının her bir anı, eserleri ve yaşayışı onun fevkalâde güzel ahlâkını gösteriyor. Öyle ki, düşmanları dahi kendisine “Muhammedü’l-Emîn” (güvenilir Muhammed) demiştir.

2: CİDDİYET İLE DOĞRULUK

Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakîkate yapıştıran ve o ahlâk-ı âliyeyi dâimâ yaşatan, ciddiyet ile sıdktır. Eğer sıdk kalksa, araya kizb girse, rüzgârlara oyuncak olan yapraklar gibi, o adam da insanlara oyuncak olur. 5

Güzel ahlâkın sağlam kalmasını sağlayan iki esas vardır: ciddiyet ve doğruluk. Doğruluk (sıdk) gider, yerine yalan girerse, insanın bütün faziletleri kökünden kopar; o kimse rüzgârın savurduğu yaprak gibi yönsüz ve başkalarının oyuncağı hâline gelir. Güzel ahlâkı hakîkate bağlayan ciddiyet ile sıdktır; sıdk kalkınca insan, rüzgâra kapılmış yaprak gibi olur.

3. MÜCÂHEDE

Yüksek hissiyât ile güzel ahlâkın neşv ü nemâsı, ancak mücâhede ve ictihâd ile olur. Evet, sağ el dâimâ çalıştığı için, sol elden daha kuvvetlidir. 6

Kişinin yüksek duyguları ve güzel ahlâkı, kendiliğinden gelişmez; insanın gayret göstermesi, nefsiyle mücadele etmesi ve çaba sarf etmesiyle güçlenir. Nasıl ki sürekli kullanılan sağ el zamanla daha güçlü oluyorsa, insan da iyi davranışları sürekli uyguladıkça ahlâkı ve manevî yönü kuvvetlenir.

KÖTÜ AHLAKA SEBEB OLAN DURUMLAR NELERDİR?

1. Medeniyet-i hâzıranın suretperestliği teşvik etmesi

Hususan sûretperestlik, ahlâkı fenâ halde sarstığı ve sukūt-u rûha sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasıl ki merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrîb eder. Öyle de, ölmüş kadınların sûretlerine veyahud sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan sûretlerine hevesperverâne bakmak, derinden derine hissiyât-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrîb eder. 7

İnsanın bakışı neye alışırsa kalbi ve duyguları da o yönde şekillenir. Şehvet ve hevesle sûretlere bakmak, bakışı temiz ve saygılı olmaktan çıkarır; zamanla edep, haya ve nezâket gibi insana değer kazandıran duyguları zayıflatır. Suretperestlik, insanı manevî yönden yücelten duyguları bastırır, nefsânî arzuları besler ve ahlâkî çöküşü derinleştirir.

2. Menfaatçilik

Bütün ihtilâlât ve fesâdın asıl ma‘deni ve bütün ahlâk-ı rezîlenin muharrik ve menbaı, tek iki kelimedir: Birinci kelime: “Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne” İkinci kelime: “İstirâhatim için zahmet çek. Sen çalış, ben yiyeyim.” Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devâsı var ki, o da vücûb-u zekâttır. İkinci kelimenin devâsı, hürmet-i ribâdır. 8

Toplumda çıkan bozulmalar, kargaşalar ve kötü ahlâkın temelinde iki bencil düşünce vardır: Biri, başkasının sıkıntısını umursamamak, diğeri ise çalışmadan rahat bir şekilde yaşamak istemektir. Bu anlayışlar zulme ve adaletsizliğe yol açar. İslâm, bu iki büyük hastalığa karşı çözüm olarak zekâtı farz kılarak paylaşmayı, faizi haram kılarak sömürüyü engeller. Böylece toplumda adalet ve huzur korunur.

3: Çevre

İnsanların sıfatlarında, tabiatlarında, ahvâllerinde zaman ve mekânın çok te’sîri vardır. 9

Ma‘lûmdur ki; muhîtin, insanın ahlâkı üzerinde te’sîri vardır. 10

Kişinin ahlakını zedeleyen bir diğer unsur da çevre faktörüdür. Kişi ahlakı güzel kişilerle konuşur onlarla beraber olursa o kişinin ahlakı da güzelleşecektir. Ancak çevresini kötü ahlaklı kimseler doldurursa o kişinin ahlakı da kötüleşecektir. Nitekim Peygamber Efendimiz konuyla ilgili şunu söyler:

Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin. 11

4: Tüketilen Gıdalar

İnsanın beslendiği şey ile mizâcı müteessir olduğuna delil, kırk günde her gün et yiyen, kasâvet i kalbiyeye dûçâr olduğu, darb-ı mesel hükmüne geçmiştir. 12

Kişinin ahlakının güzel veya kötü olmasını etkileyen bir unsur da tüketilen gıdalardır. Haram helale dikkat edilmeden sürekli haram olan gıdaların tüketilmesi kötü ahlaka sebebiyet verir. Helal gıdaların tüketilmesi ise ahlakı güzel hale getirmeye bir vesili olur. Kırk gün boyunca et yiyen kişinin kalbi katılaşır sözü buna bir delildir.

KİŞİNİN HUYLARININ YÖNÜNÜN DEĞİŞTİRİLMESİ

İnsan fıtratında var olan duygular, duygu olmaları yönüyle değil, yanlış yolda kullanılmaları yönüyle kötüdür. Eğer onların yönünü hayırlı işlere çevirebilirsek, o duygular güzel ahlâka dönüşürler. Üstad Bediüzzaman Hazretleri pek çok risalesinde hislerin, duyguların hayra yönlendirilmesi gerektiği üzerinde durur. Şöyle der:

Muhabbet çendân ihtiyârî değil. Fakat ihtiyâr ile muhabbetin yüzü bir mahbûbdan diğer bir mahbûba dönebilir. Meselâ, bir mahbûbun çirkinliğini göstermekle veyahud asıl lâyık-ı muhabbet olan diğer bir mahbûba perde veya ayna olduğunu göstermek ile, muhabbetin yüzü mecâzî mahbûbdan hakîkî mahbûba çevrilebilir. 13

Sevgi tamamen insanın elinde olan bir şey değildir, insan bazen kendini severken bulur. Fakat insan iradesini kullanarak sevgisinin yönünü değiştirebilir. Yani sevdiği şeyin aslında kusurlu ve geçici olduğunu fark ederse ya da onun asıl sevilmesi gereken şeye bir vesile olduğunu anlarsa, kalbindeki sevgi yanlış yere bağlanmaktan kurtulur. Böylece geçici ve mecazî olan sevgiden, gerçek ve kalıcı olana yönelmiş olur.

Örneğin, yer altından çıkan su kaynakları vardır. Bu suları yer altına hapsetmek mümkün değildir. Su kaynağı kapatılsa bile, o su başka bir taraftan yol bulup mutlaka çıkar. Suyu yer altına hapsetmek mümkün değilse de, borularla yönünü değiştirmemiz mümkündür. İnsan fıtratında var olan seciyeler de böyledir. Yok edilemezler, fakat yönleri değiştirilebilir.

Mesela, dünyaya karşı bir muhabbet, insan fıtratında vardır. Bu muhabbet, nefsanî arzular yönünden olursa çirkin; Allah namına, ahiret hesabına olursa güzeldir. Nefsanî arzular yönünden dünyaya olan muhabbeti, iradeyi kullanarak, ‘dünyayı Allah namına sevmeye dönüştürmek mümkündür. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bu konudaki başka bir ifadesi de şöyledir:

İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inadlı taleb ve hâkeza şiddetli hissiyatlar, ahireti (umûr-u uhreviyeyi) kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı, şiddetli bir surette fâni dünya işlerine yönlendirmek, fâni ve kırılacak şişelere, bâkî elmas fiatlarını vermek demektir. 14

İnsanın yaratılışında bulunan çok güçlü merak, sevgi, hırs ve isteme duyguları, asıl olarak ahireti kazanmak ve kalıcı olanı elde etmek için verilmiştir. Eğer bu büyük duygular yalnızca geçici dünya işleri için harcanırsa, bu çok değerli şeyleri değersiz şeylere vermek gibidir. Yani insan, sonsuz kazanç sağlayacak imkânları, geçici ve kırılıp yok olacak menfaatler uğruna ziyan etmiş olur.

İşte tahmîn ederim ki, nâsihlerin nasihatleri şu zamanda te’sîrsiz kaldığının bir sebebi şudur ki, ahlâksız insanlara derler: “Hased etme, hırs gösterme, adâvet etme, inâd etme, dünyayı sevme, yani fıtratını değiştir” gibi, zâhiren onlarca mâlâyutâk bir teklîfte bulunurlar. Eğer deseler ki: “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz!” Hem nasihat te’sîr eder. Hem dâire-i ihtiyârlarında bir emr-i teklîf olur. 15 

Günümüzde nasihatlerin etkisiz kalmasının bir sebebi, insanlardan yaratılışlarında bulunan duyguları tamamen yok etmelerini istemektir. İnsanlara hırs yapma, kıskanma, dünyayı sevme denildiğinde, bu onlara güç yetiremeyecekleri bir şey gibi gelir. Oysa doğru olan, bu duyguları yok etmelerini değil, yanlış yoldan alıp doğru ve hayırlı alanlara yönlendirmelerini istemektir. Böyle olursa hem nasihat daha etkili olur hem de insana yapabileceği makul bir sorumluluk verilmiş olur.

Rabbimiz Kur'an'ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

(Ey Resûlüm!) Kitab'dan sana vahyedileni oku ve namazı hakkıyla edâ et! Şübhe yok ki namaz, çirkin işlerden ve kötülüklerden (insanı) alıkoyar. (Namaz kılarak) Allah'ı zikretmek ise, elbette (herşeyden) en büyük olandır. Ve Allah, ne yaparsanız bilir. 16

Muhammed Ali Es-Sabuni bu âyeti şu şekilde tefsir etmiştir:

Ey Muhammed! Rabbinin sana vahyettiği bu yüce Kur'an'ı oku. Onu okuyarak ve tekrar ederek Allah'a yaklaş. Çünkü, güzel ahlâk ve güzel terbiye. Kur'an'dadır. Namazı, rükünleri, şartları ve adâbıyla kılmaya devam et. Çünkü namaz dinin direğidir. Şartlarına ve adabına göre, tam bir huşu içinde ve hükümlerine uyularak kılman namaz var ya, işte kişi o namazı gerektiği gibi, huşu içinde, rabbinin yüceliğini hatırlayarak, okuduğunu düşünerek kılarsa, namaz onu her türlü kötü ve hoş olmayan işlerden alıkoyar. Allah'ı anmak, elbette dünyada her şeyden büyüktür. Allah'ı anman, O'nun yüceliğini hatırlaman; namazında, alış verişinde ve hayatındaki bütün işlerinde O'nu düşünmen ve bütün işlerinde O'nu unutmamandır. Kuşkusuz Allah, yaptığınız bütün işleri bilir ve size onların en güzel karşılığını verir. Ebu'l-Âliye der ki: Namazda üç haslet vardır. Bunlar ihlas, Allah korkusu ve Allah'ı anmaktır. İhlas, kişiye iyiliği emreder, kor­ku, kötülükten alıkoyar; Allah'ı anma yani Kur'an okumak ise, ona hem iyiliği emreder, hem kötülükten alıkoyar. Herhangi bir namaz ki, onda bu hasletlerden bir şey bulunmazsa, o, namaz değildir. 17

Peygamber Efendimiz de (sav) bir hadisinde namazın insanı ahlaksızlıktan alıkoyması ile ilgili şöyle buyurmaktadır:

Resulullah'a (sav) denildi ki: Falanca kişi gece namaz kılıyor, sabah olunca hırsızlık yapıyor. Resulullah (sav): Namazı, onun böyle yapmasına engel olacak dedi. 18

Bu hadis-i şerife Muhammed Ali Es Sabuni şu şekilde bir mana vermektedir:

Resulullah (sav) bununla şunu kastetmişti: Namaz, mükemmel bir şekilde kılındığında, sahibini kötülük­ten alıkoyar. Onu, Allah'tan uzaklaştırmaz, bilakis daha da yaklaştırır. 19

Özetle namazın insanı kötülüklerden, hayasızlıklardan alıkoyması için kişi namazı huşu içerisinde, Rabbimizinin huzurunda olduğunu düşünerek kılması gerekmektedir. Aksi takdirde kılınan namaz kişiyi kötülüklerden alıkoymayacaktır.

Kaynakçalar
  1. Bediüzzaman Said Nursi, Şua’lar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 220

  2. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.61

  3. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, c.2, s.438

  4. Bediüzzaman Said Nursi, İşaratül İcaz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.156

  5. Bediüzzaman Said Nursi, İşaratül İcaz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.156

  6. Bediüzzaman Said Nursi, İşaratül İcaz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.216

  7. Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 119

  8. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.499

  9. Bediüzzaman Said Nursi, İşaratül İcaz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.165

  10. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.109

  11. Tirmizî, Zühd, 45

  12. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.38

  13. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.307

  14. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.24

  15. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.25


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız