Edep ve hayada tesettürün rolü ve önemi nedir?
EDEP VE HAYADA TESETTÜRÜN ROLÜ
Tesettür, edep ve hayalı olmada önemli bir etkendir. Tesettür, örtünmek demektir. Kadın-erkek her Müslümanın avret yerlerini örtüp, günahlardan kaçınmaları farz olan bir görevdir. Tesettür, sakınılması gereken bakışlardan insanları koruyarak edep ve hayâya hizmet eder.
Toplum içinde şeffaf, ince ve dar giyinmek edebe uygun değildir. Dikkat çekecek şekilde süslü giyinilmemelidir. “Gizlemekte oldukları ziynetleri bilinsin diye ayaklarını (yere) vurmasınlar!”[1] âyeti buna işâret etmektedir.
Sevgili peygamberimiz tesettür konusunda oldukça hassas davranırdı. Hatta erkek ve kadın kıyafetlerinden nelerin giyilip giyilmeyeceğini, kıyafetin boyu ve rengine varıncaya kadar açıklamalarda bulunurdu.
Kadın, dinimizin belirlediği esaslara uygun bir şekilde giyinip, erkeklerin bakışlarından sakınmalıdır. Erkekler, gözlerini bakılması haram olan kadınlara bakmaktan sakındığı gibi, kadınlar da erkeklere bakmaktan sakınmalıdırlar. Cenab-ı Hak, “(Ey Resûlüm!) Mü’min erkeklere söyle; gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar! Bu, onlar için daha temizdir. Şübhesiz ki Allah, onların yapmakta oldukları şeylerden hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle; gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar; (el, yüz gibi) görünen kısımları müstesnâ, ziynetlerini göstermesinler ve başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar!” [2] buyurmuştur.
Kadın yaratılışı itibariyle nazik ve hassas bir yapıya sahiptir. Yabancı erkeklerin bakışlarından rahatsız olurlar. Tesettüre riayet etmeleri ise onları bu zor durumlardan korur. Onların bu hali toplumda daha rahat ve sıkıntı çekmeden güven içinde yaşamalarını sağlar. Kur’ân-ı Kerim’de, “Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, (başlarını ve yüzlerini kapatacak şekilde) dış örtülerinden (çarşaflarından bir kısmıyla) üzerlerini örtsünler! Bu, onların (iffetli olarak) tanınıp da rahatsız edilmemeleri için daha yakındır (daha elverişlidir).”[3] buyrulmuştur.
Her güzel, güzelliğini sever, elinden geldiği kadar muhâfaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Güzellik bir ni‘mettir. Ni‘mete şükredilse ziyâdeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette güzelin aklı varsa, güzelliğini, günahları kazanmak ve kazandırmaktan ve çirkinleştirmekten ve o nankörlük ile azab sebebi bir sûrete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçmalıdır. O fânî, beş-on senelik güzelliğini ebedileştirmek için, helal bir tarzda kullanmakla, o ni‘mete şükretmelidir.[4]