1. İşaret ilk parağrafta 'hizbüşşeytanın çok defa galebe etmesi...'elcevap kısmında ise, 'pek kuvvetli ehl-i hakka bazen galebe eder' ifadeleri var. Hem çok defa galebe eder diyor; hem bazen galip olur diyor, tezat yok mu nasıl anlamalıyız?
Bir tezat yoktur. Çünki, şeytan ve taraftarları,güçlü olmadıkları halde çok kolay olan tahrip ve yıkmak gibi şeyleri yaptırıyorlar. Ehl-i iman ve hak taraftarları ise yapmak ve tamir etmek gibi zor ve zaman alan şeyleri yapmaya çalışıyorlar. Bu yüzden Ehl-i imana galip gelebiliyorlar. 100 senede meydana gelen büyük bir ormanın bir kibritle veya bir kıvılcım ile kısa bir sürede yanması buna bir örnektir.
Aynı zamanda ehl-i imana bazen galip gelmeleri imtihanın bir gereğidir.
Bu konuyu sorunuza sebep olan yerde izah ediyor. Şöyle ki,
"Birinci İşaret: Suâl: Şeytanların kâinâtta îcâd cihetinde hiçbir medhalleri olmadığı, hem Cenâb-ı Hak rahmet ve inâyetiyle ehl-i hakka tarafdâr olduğu, hem hak ve hakîkatin câzibedâr güzellikleri ve mehâsinleri, ehl-i hakka müeyyid ve müşevvik bulunduğu, hem dalâletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalâleti tenfîr ettikleri halde, hizbüşşeytanın çok def‘a ehl-i hakka galebe etmesinin hikmeti nedir? Ve ehl-i hak, her vakit şeytanların şerrinden Cenâb-ı Hakk’a sığınmasının sırrı nedir?
Elcevab: Hikmeti ve sırrı şudur ki: Ekseriyet-i mutlaka ile dalâlet ve şer, menfîdir, tahrîbdir, ademîdir, bozmaktır.
Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidâyet ve hayır, müsbettir, vücûdîdir, i‘mârdır, ta‘mîrdir. Herkesçe ma‘lûmdur ki: Yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir binayı, bir adam bir günde tahrîb eder. Evet bütün a‘zâ-yı esâsiyesinin ve şerâit-ihayatiyesinin vücûduyla vücûdu devam eden insanın hayatı, Hâlik-ı Zülcelâl’in kudretine mahsûs olduğu halde, bir zâlim bir uzvunu kesmesiyle, hayata nisbetenademî olan mevte, o insanı mazhar eder. Onun içindir ki اَلتَّخْر۪يبُ اَسْهَلُ durûb-u emsâl hükmüne geçmiştir. İşte bu sırdandır ki, ehl-i dalâlet, hakîkaten zayıf bir kuvvetle pek kuvvetli ehl-i hakka bazen gālib oluyor. Fakat ehl-i hakkın öyle muhkem bir kal‘ası var ki, onda tahassun ettikleri zaman, o müdhiş düşmanlar yanaşamazlar ve bir halt edemezler. Eğer muvakkat bir zarar verseler, وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ sırrıyla ebedî bir sevab ve bir menfaatle o zarar telâfî edilir. O kal‘a-i metîn, o hısn-ı hasîn ise, şerîat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm’dır ve sünnet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’dır." (13. Lema)