7.612
Ehadiyet ve Vahdaniyetin İmana Tesiri
Vahidiyet ve ehadiyet kavramlarını doğru şekilde kavramak, insanın imanına ve hayatına ne tür faydalar sağlar?

7.612
Vahidiyet ve ehadiyet kavramlarını doğru şekilde kavramak, insanın imanına ve hayatına ne tür faydalar sağlar?
1.516
Vahidiyet; Cenâb-ı Hakk'ın sıfatlarda ortağının olmamasına denir. Vâhidiyet, Cenâb-ı Hakk'ın zâtını, sıfatlarını ve bütün varlıkları birbirlerinden ayıracak şekilde tüm tafsilâtıyla bilmesine ve kemâl sıfatlarının tümüyle muttasıf olmasına denir. Felsefede vâhidiyet, bütün kâinâtı ilk ilkeden (mebde-i vâhid) bilmeye, her şeyin ondan olduğunu söyleyen mezhebe denir. Bediüzzaman Hazretlerine göre Vâhidiyet, bütün varlığın Cenâb-ı Hakk'ın mülkü olması ve her şeyin Allah (cc) tarafından yaratıldığı anlamına gelmektedir. Bundan dolayıdır ki her bir şeyin imdâdına her şeyi gönderir. Bediüzzaman Hazretleri, vâhidiyette bir ihâta bulunduğunu ifade etmektedir. Bediüzzaman Hazretlerine göre ilâhî sıfatların Ehadîyet ve Vâhidiyet olmak üzere iki şekilde tecellîsi bulunmaktadır. Yani Vâhidiyet, sıfatların bir tecellîsidir. Bu nazarla Vâhidiyet'in farklı bir tanımını şöyle yapmaktadır: Cenâb-ı Hakk'ın vesâit ve esbâb perdesi altında ve bir kânun-u umumî sûretindeki tasarrufâtıdır. Bediüzzaman Hazretlerine göre Vâhidiyet, Cenâb-ı Hakk'ın varlıklarla ilgili her bir isminin bütün varlıkları kuşatmasına denir. Bediüzzman Hazretleri Vâhidiyet'in her şeyi ve her yeri kuşatmasından dolayı celâl ve haşmeti gösterdiğini ifade etmektedir.1 Muhlis Körpe, Risale-i Nur Istılahları, Süeda Yayınları, Isparta 2021, s.197
16.897
İslam inancının temelinde yer alan en büyük hakikat, Allah'ın birliğine (Tevhid) iman etmektir. Bu birliğin özünü anlatan kavramlardan biri Vahdaniyettir. Vahdaniyet; Allah'ın zat, sıfat ve fiillerinde her yönden bir ve tek olduğunu ifade eder. Tevhid ise bu birliğe inanmak, Allah'ı her şeyden üstün ve benzersiz olarak kabul etmektir. Bu birliğin kâinattaki yansımaları farklı derecelerde tecelli eder. İslâm düşüncesinde bu tecelliler iki kavramla açıklanır: Vahidiyet ve Ehadiyet. Her iki kavram da Allah'ın birliğini anlatır; fakat biri genel ve küllî, diğeri ise hususî ve ferdî bir bakış açısını temsil eder.Vahidiyet“Vahid” kökünden gelen bu kelime, sayı bakımından teklik anlamındadır. Yani Allah birdir, ortağı yoktur. Ancak bu birlik genel bir tecelli şeklinde görünür; Allah'ın birliği bütün kâinat çapında kendini gösterir. Vahidiyet, çokluk içinde birliğin görünmesi demektir. Etrafımıza baktığımızda dağlar, denizler, hava, güneş gibi unsurların bir düzen içinde hayata hizmet ettiğini görürüz. Bu düzen, hepsinin bir elden, yani tek bir kudret tarafından idare edildiğini gösterir. İşte bu, Vahidiyet tecellisidir.Aynı şekilde, bütün hayvan türlerinde benzer organlar ve sistemler vardır. Göz, kalp, akciğer, kan dolaşımı, solunum gibi. Bu benzerlik, hepsinin aynı Yaratıcı'nın eseri olduğunu gösterir. Kısacası Vahidiyet, çoklukta birliğin görünmesidir.Bu hakikat, güneş misaliyle daha iyi anlaşılır. Güneş gökyüzünde bir tanedir; ama ışığıyla sayısız aynalarda görünür. Her aynadaki yansıma, “Güneş birdir” hakikatini gösterir. İşte bu, Vahidiyet'in bir örneğidir. Birliğin, çokluk içindeki tecellisidir.Ehadiyet“Ehad” kökünden gelen bu kelime, benzeri olmayan tek anlamındadır. Allah'ın zatı hiçbir şekilde bölünmez, parçalanmaz ve eşi yoktur. Bu yönüyle Ehadiyet, Allah'ın zatının mutlak birliğini ifade eder. Türkçede buna en yakın kelime “tek”tir.Ehadiyet tecellisi, Allah'ın varlık ve birliğinin her bir şeyde ayrı ayrı görünmesidir. Yani hangi varlığa dikkat edilse, o şey yalnızca Allah'ın eseri olabilecek bir mükemmellik taşır. Bir insan, bir çiçek veya bir yıldız; her biri tek başına, “Bu varlığı ancak Allah yaratabilir” dedirtir.Bu durumu yine güneş örneğiyle açıklayabiliriz: Güneş bir aynaya yansıdığında, o aynaya ışığı, ısısı ve görüntüsüyle tam olarak girer. Sanki yalnız o aynaya bakıyormuş gibidir. İşte bu Ehadiyet tecellisidir. Allah'ın birliğinin her bir varlıkta hususî ve doğrudan görünmesidir. Bediüzzaman Said Nursî, bu manayı şu sözlerle açıklar:Tecelli-i Ehadiyet: Sâni'-i Zülcelâl, cisim ve cismânî olmadığı için, zaman ve mekân onu kayıd altına alamaz. Ve kevn-ü mekân, onun şuhûduna ve huzuruna müdâhale edemez. Vesâit ve ecrâm onun fiiline perde çekemez. Teveccühünde tecezzî ve inkısâm olmaz. Bir şey bir şeye mâni' olmaz. Hadsiz ef'âli bir fiil gibi yapar.1 Yani Allah, zat-ı ehadiyetiyle her bir şeyin yanında hazırdır; her varlığı bizzat O yaratır. İşte bunun her bir varlık üzerindeki görünmesi Ehadiyet tecellisidir.Sonuç olarak;Bir olan Allah'ın varlığının çok şeyde görünmesi “Vahidiyet”, tek bir şeyde görünmesi ise “Ehadiyet” olarak ifade edilir. Bu iki kavram arasındaki fark şöyle özetlenebilir:Vahidiyet : Allah'ın birliğinin umumî tecellisi Ehadiyet: Allah'ın birliğinin hususî tecellisiTecelli Alanı: Vahidiyet, kâinatın tamamında, küllî düzeyde, Ehadiyet ise her bir varlıkta, cüz'î düzeyde.Vahidiyette güneş örneği bütün aynalarda görünürken ehadiyette ise güneşin bir aynada tam yansıması. Sonuç: Vahidiyette Allah birdir, ortağı yoktur. Ehadiyette her şeyde Allah'ın mührü vardır.Vahidiyet içinde Ehadiyet cilvesi görünür. Yani umum eşyada bir birlik vardır (Vahidiyet), Fakat her bir şeyde de Hâlık'ının hususî bir mühür ve imzası vardır (Ehadiyet).Kâinatın tamamı Allah'ın birliğini topluca gösterirken (Vahidiyet), her bir zerre ve varlık da o birliğin kendisinde tecelli ettiğini gösterir (Ehadiyet). Böylece insan, hem kâinatın geniş dairesinde hem de kendi varlığında, bir ve tek olan Allah'ın birliğini görür ve tasdik eder.Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 96
3.422
Bediüzzaman Hazretlerine göre her bir latifenin kendine özgü bir ibadet tarzı vardır. Bu bağlamda akıl, ruh, kalp ve hayalin kulluk vazifeleri nasıl açıklanabilir?
33.863
Bayanlar Hayız (Mazeret, Regl) Halinde; 1- Kur'ân-ı Kerim okuyabilirler mi? 2- Kur'ân-ı Kerim meâli okuyabilir mi? 3- Hafızlık yapan biri mazeretliyken Kur'ân-ı Kerim okuyabilir mi? 4- Hayızlı bir Bayan Kur'ân-ı Kerim ve Mushaf'ı çıplak el ile tutabilir mi? 5- Cevşenü'l-Kebir, Sekine, Evrâd-ı Kudsiye, Münâcâtü'l-Kur'ân, Tahmidiye, Hulâsatü'l-Hulâsa, Celcelutiye gibi dua, evrâd ve ezkârları okuyabilir mi? 6- Hayızlı bir bayan Risale-i Nur ve benzeri eserleri okuyabilir mi? Bu konularda uygulama nasıl olmalıdır? İzah eder misiniz?
3.810
Ehad; sözlükte, “öyle bir zâttır ki onun için ikincisi tasavvur olunmaz” mânâsında kullanılmaktadır. Vasıf olarak Cenâb-ı Hak'tan başkası için kullanılmaz. Ehad, Cenâb-ı Hakk'ın Esmâ-yı Hüsnâ'sındandır. Allah Teâlâ'nın ismi olan Ehad, ezel ve ebedde hep bir olan ve beraberinde bir diğeri bulunmayan ferd demektir. “Ehad” lafzı, beraberindeki sayılanları nefiy için kullanılır. Meselâ, “Bana hiçbir ehad gelmedi” dendiğinde “Bana hiçbir ferd gelmedi; bir de gelmedi, daha fazla kişi de gelmedi” demektir. Ehad; ne zâtında ne de başkasında hiçbir aded kabul etmeyen, hiçbir şekilde iki olması ihtimali bulunmayan hakikî bir, hep bir, dâimâ bir, başkası hiç olan “bir”dir demektir. Fahreddin er-Râzî demiştir ki; Ehadiyyet ile Allah Teâlâ'dan başka bir şey tavsif olunmaz. Ehad, Allah'ın sıfatlarından bir sıfattır ki kendisine mahsustur; onda O'na hiçbir şey ortak olmaz. Meselâ, “racülün ehadün”, “dirhemün ehadün” denilmez; “racülün vâhidün”, “dirhemün vâhidün” denilir.Ehad ile vâhid arasındaki bir kısım farklar şöyle anlatılmıştır:1. Vâhid, ehadde dâhildir; ehad, vâhidde dâhil değildir. Yani ehad vâhiddir, lâkin her vâhid ehad değildir.2. “Filana vâhidin gücü yetmez” dendiğinde, “iki kişinin gücü yeter” demek mümkündür. Hâlbuki “Filana ehadin gücü yetmez” dendiğinde “iki kişinin gücü yeter” denilmez. Bunun mânâsı “Hiçbir kişinin gücü yetmez” demektir.3. Vâhid isbâtta, ehad nefiyde kullanılır. İsbatta “Vâhid adam gördüm” denir; nefiyde ise “Bir ehad görmedim” denilir. Bir kısım âlimler, ehadın iki şekilde kullanıldığını ifade etmişlerdir. Birincisi: Yalnız nefiyde kullanılır; azı, çoğu, bütün cinsi kapsar. Meselâ, “Evde ehad yoktur” denildiğinde ne bir, ne iki, ne daha çok, ne toplu ne de ayrı olarak hiç kimse yok demektir. Bu mânâ için isbâtta ehad kullanılmaz. İkincisi: Ehad isbâtta kullanılır. Bu da üç şekilde olur:1. On sayısına eklenen “bir” için kullanılır: “ehade aşere” → “on bir” demektir.2. “Evvel” mânâsında kullanılır: “yevmü'l-ehad” gibi, “ilk gün” anlamındadır.3. Vasıf olarak kullanılır; yalnız Allah'ın vasfıdır: “De! O Allah ehaddır.” örneğinde olduğu gibidir.1 Muhlis Körpe, Risale-i Nur Istılahları, Süeda Yayınları, Isparta 2018, s.44
4.757
Bediüzzaman Hazretlerinin; "Maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiş. Çünkü maslahat ve zaruret için bazı âlimin muvakkat fetvası bu zamanda o fetva verilmez" cümlesi nasıl anlaşılmalıdır? Hadiste üç yerde yalan söylemeye ruhsat olduğu geçiyor. Bu üç yerdeki ruhsat kalkmış mı oluyor?
10.411
Osmanlı Türkçesi'nin lüzumunu nasıl anlatabiliriz? Osmanlıcayı öğrenmenin tarihi ve kültürel açıdan ehemmiyeti nedir? İzah eder misiniz?
5.408
Kur'an-ı Kerim'de kıyamet tarihi mugayyebat-ı hamsenin (beş bilinmeyen) içerisinde yer alıyor. Fakat Bediüzzaman Hazretleri kıyamet tarihinden haber veriyor. Bu durumu nasıl izah edebiliriz?
10.874
Kıyametin kopmasına dair ayet-i kerimeleri şu şekilde sıralayabiliriz:Artık Sûr'a bir üfleyişle üflendiği, yer ve dağlar kaldırılıp bir darbe ile birbirine çarpıl(arak darmadağın edil)dikleri zaman, işte o gün olacak olan olmuş (kıyâmet kopmuş)tur!1 O gün (o kıyâmet günü) yer ve dağlar sarsılır ve dağlar akıp giden bir kum yığını hâline gelir!2 Nihâyet yıldızlar söndürüldüğü zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere (ümmetleri hakkında şâhidlik etmeleri için) vakit belirlendiği zaman!3 O gün, yer başka yere çevrilir, gökler de (başka göklere)! Ve (herkes) Vâhid (bir olan), Kahhâr (kahredici üstünlük sâhibi) olan Allah'ın huzûruna çıkarlar!4 Ve sûra (birinci olarak) üfürülmüştür de Allah'ın dilediğinden başka5 göklerde kim var, yerde kim varsa ölmüştür. Sonra ona bir daha üfürülmüştür; bir de bakarsın ki onlar ayaktadırlar (etrâfa) bakınıp duruyorlar.6 O gün o sarsıntı (Sûr'a ilk üfürülüş), sarsacak! Onu, arkadan gelen (ikinci üfürülüş) ta'kîb edecek! O gün (dehşetten) kalbler şiddetle çarpıcıdır! Gözleri (korkudan), zelîl (yere bakar) bir hâldedir!7 O hâlde (siz de) inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız? Gök (bile) onunla (o günün şiddetiyle) yarılmış olur! O'nun (Allah'ın) va'di yerine getirilmiş (olacak)tır.8 Peygamber Efendimizin (sav) hadis-i şeriflerinde bu hadise şöyle anlatılmaktadır:Muhakkak ki kıyâmet kopacaktır. Öyle ki, alışveriş için satıcı ile müşteri, aralarında bir kumaşı yaymış olacaklar da ne alışveriş yapmaya ne de kumaşı dürmeye vakit bulamayacaklardır.Kişi sağmal devesinin sütünü sağıp getirdiği hâlde, onu içmeye fırsat bulamadan ansızın kıyâmet kopacaktır.Yine kişi, havuzunu sıvayıp tamir edecek de suyunu kullanamadan ansızın kıyâmet kopacaktır.Yine kişi lokmasını ağzına kaldıracak, fakat kıyâmet ansızın kopacak da o lokmayı yiyemeyecektir.9 Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün:“Vazifeli melek Sûr'u eline almış, üfleme emri gelir gelmez hemen üflemek üzere izin beklerken, ben nasıl sevinç duyar ve nîmetlerden zevk alabilirim!” buyurmuşlardı.Bu hâl, ashâb-ı kirâma çok ağır geldi. Bunun üzerine Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz onlara şöyle buyurdular:''Allah Teâlâ bize kâfîdir, O ne güzel vekildir. Biz Allâh'a tevekkül ediyoruz.'' deyiniz!10 Bu meseleye dair Bediüzzaman Hazretlerinin yaklaşımı ise şu şekildedir:Şu kâinâtın eczâları, dakīk, ulvî bir nizâm ile birbirine bağlanmış. Hafî, nâzik, latîf bir râbıta ile tutunmuş ve o derece bir intizam içindedir ki; eğer ecrâm-ı ulviyeden tek bir cirm , [Ol!] emrine veya 'Mihverinden çık' hitâbına mazhar olunca, şu dünya sekerâta başlar. Yıldızlar çarpışacak, ecramlar dalgalanacak, nihâyetsiz fezâ-yı âlemde milyonlar gülleleri, küreler gibi büyük topların müdhiş sadâları gibi vâveylâya başlar. Birbirine çarpışarak, kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak yeryüzü düzlenecek. İşte şu mevt ve sekerât ile Kadîr-i Ezelî kâinâtı çalkalar; kâinâtı tasfiye edip, Cehennem ve Cehennemin maddeleri bir tarafa, Cennet ve Cennetin mevâdd-ı münâsibeleri başka tarafa çekilir, âlem-i âhiret tezâhür eder.11 Yani kâinatın bütün parçaları son derece ince, yüce bir düzen ile birbirine bağlıdır. Bu parçalar, gizli, nâzik ve ince bir bağ ile tutulmaktadır. Bu düzen o kadar hassastır ki, bozulması kâinatın sonu demektir. Gök cisimlerinden tek birinin ilâhî bir emirle (''Ol!'' emri) mihverinden çıkması yeterlidir. Bu olayla birlikte dünya can çekişmeye başlar. Yıldızlar çarpışacak, gök cisimleri dalgalanacaktır. Sonsuz uzayda milyonlarca gülle gibi büyük küreler müthiş gürültülerle feryat edecektir. Gök cisimleri birbirine çarpışarak kıvılcımlar saçacak, dağlar uçacak, denizler tutuşacaktır. Sonuçta yeryüzü düzlenecektir. Sonsuz kudret sahibi olan Allah, bu ölüm ve can çekişme ile kâinatı çalkalar. Kâinat bu çalkalanma ile temizlenir ve ayrışır. Cehennem ve onun maddeleri bir tarafa, Cennet ve ona uygun olanlar başka bir tarafa çekilir. Böylece âhiret âlemi ortaya çıkar.Kıyamet Hangi Ülkenin/Şehrin Akşam Namazı Vaktinde Kopacak?Hakka Suresi 69/ 13-14-15Müzzemmil Suresi 73/14Mürselat Suresi 77/8-9-10-11İbrahim Suresi 14/48İbn-i Abbâs (ra)'a göre bu istisnâ ile, dört büyük melek olan Cebrâîl, Mikâîl, İsrâfîl ve Azrâîl Aleyhimüsselâm kasdedilmiştir. Ebû Hureyre (ra)'a göre ise bunlar şehidlerdir. Diğer bir görüşe göre de o gün hayatta bırakılacak olanlar, hûrîler ile Arş ve Kürsî'nin sâkinleri olan meleklerdir.(Celâleyn Şerhi, c. 6, 449)Zümer Suresi 39/68Naziat Suresi 79/6-7-8-9Müzzemmil Suresi 73/17-18Buhârî, Rikāk, 40; Ahmed, II, 369. Bkz. Müslim, Fiten 140, Îman 248Tirmizî, Kıyâmet, 8/2431; Ahmed, I, 326Bediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 120
4.910
Kıyamet tarihi belli midir?
6
Ben peygamber sözü olduğuna inanmıyorum demek ile peygamber sözü olsa dahi inanmıyorum demek aynı şey midir? Niyete göre bunu söylemek sakıncalı mıdır?
18
Cehri zikir âdetinin Peygamber Efendimiz'den (asm) bir rivayeti var mıdır? Efendimiz'in (asm) Hz. Ali'ye (ra) sesli olarak zikretmesini emrettiği hadisesi sahih midir? Bu yolu takip eden tarikatların yaptığı muhtelif cehri zikirler ve dualar ve salavatlar sünnet-i seniyye bağlamında nasıl değerlendirilmelidir?
480
İstihare nedir? İstihare nasıl yapılır? İstihare nasıl yorumlanır ve kaç defa tekrar edilebilir? İstiharede rüyaya yatmak ve rüya görmek var mıdır? Bu konudaki sahih rivayetler nelerdir?
3.810
Önceki Peygamberler (as), Peygamber (asm) Efendimizin peygamberliğine nasıl delil olurlar?
6
Birinin arkasından tek başımızayken konuşmak dedikodu olur mu? Yani mesela biri bize kötü bir harekette bulundu, biz de arkasından "Bu adam niye böyle yapıyor, insan biraz anlayışlı olur." vb bir cümle kursak ya da daha ilerisini söylesek bu gıybet olur mu?
7
Mesnevi-i Nuriye'nin 199. Sayfasının ikinci paragrafını izah eder misiniz?
4.243
Sevgili Peygamberimiz (asm) hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.1 Resûl-i Ekrem Efendimiz Vedâ Haccı'ndan Medine'ye dönerken, Hum suyu başında ashâbına vaaz ve nasihat etti. Konuşmasının bir yerinde onlara, ömrü tamamlanınca bütün insanlar gibi kendisinin de dünyaya vedâ edip gideceğini ve Allah Teâlâ'nın huzuruna varacağını söyledi. Konuşmasına şöyle devam etti:Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah'ın Kitâbı Kur'an'dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!Bir başka rivayete göre, Resûlullah (sav) Kur'ân-ı Kerîm'den bahsederken: “O Allah'ın ipidir. Ona yapışan doğru yolu bulur. Onu bırakan da yolunu sapıtır”2 buyurmuştur.Resûlullah Efendimiz ashâbına ikinci bir emanetinden bahisle şöyle buyuruyor:Size bir de Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum. Allah'dan korkun da Ehl-i Beyt'ime saygılı davranın. Allah'tan korkun ve Ehl-i Beyt'ime saygılı davranın.Hadisin bazı rivayetlerine göre Hz. Peygamber Ehl-i Beyt'e hürmet edilmesine dair tavsiyesini üç defa tekrarlamıştır.3 EHLİ- BEYT KİMDİR?Zeyd İbni Erkam'a (ra); Hz Peygamber'in Ehl-i Beyt'i kimdir? Hanımları da Ehl-i Beyt'inden değil midir? diye sorulduğunu, onun da: - Evet, hanımları da Ehl-i beyt'indendir. Fakat onun asıl Ehl-i Beyt'i, kendisinden sonra da sadaka almaları haram olan Ali, Akîl, Cafer ve Abbâs'ın aileleleridir, demiştir.Sevgili Peygamberimiz (sav) Zeyneb Binti Cahş (ra) vâlidemizle evlendiği gün, Hz. Âişe'den başlamak üzere hanımlarının odalarını birer birer dolaştı ve “Allah'ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun, Ehl-i Beyt!” diye selâm verip hatırlarını sordu. Her bir hanımı: "Allah'ın selâmı ve rahmeti senin de üzerine olsun. Eşini nasıl buldun? Allah mübarek etsin" diye onu tebrik ettiler.4 Bir sabah Peygamber Efendimiz (asm) siyah yünden yapılmış nakışlı bir örtüye (abaya) bürünüp evden çıktı. Yanına sırasıyla Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Fâtıma ve Hz. Ali geldiler. Hepsini de örtünün içine aldıktan sonra Ahzâb sûresinin 33. âyetini okudu: “Ey Ehl-i Beyt! Allah Teâlâ sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.5Şu hâlde bu rivayetlerin hepsini bir arada düşünmek ve Resûl-i Ekrem Efendimiz'in Ehl-i Beyt'inin: Bütün hanımları, Kızı Hz. Fâtıma, Torunları Hz. Hasan ve Hüseyin ile Amcası Hz. Abbas ve amcazâdeleri Hz. Ali, Akîl ve Cafer'in ailelerinden ibaret olduğunu kabul etmek gerekir.Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri şöyle der:Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki: “Âl-i Beyt'i, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nûrâniye hükmüne geçecek ve âlem-i İslâm'ın bütün tabakātında kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazîfesini görecek zâtlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beyt'ten çıkacak.6Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Cenab-ı Hakk'ın da bildirmesiyle bilmiş ki, İslamiyet'in her asrında her tarafında, insanlığın manevi ilerleyişi içerisinde rehber ve önder olan kıymetli şahsiyetler kendi Âl-i Beytinden çıkacaklar. Tarih boyunca Abdülkâdir Geylânî (ks), İmamı Gazâli, İmamı A'zam Ebu Hanife, İmamı Şafii, İmamı Rabbâni gibi yüzbinler münevver şahsiyetler, Câfer-i Sâdık gibi büyük İslam âlimleri hep bu silsileden gelmişler.Böylece bu mübarek nesil İslam ümmeti için bir dayanak noktası olmuşlar ve dinin aslını koruyan vazifeli nurani bir cemaat teşkil etmişlerdir. Dolayısıyla sünnete tabi olmayan hakiki manada Âli Beyt'ten olamayacağı gibi onlara hakiki dost da olamaz.Muvatta', Kader, 3.Müslim, Fezâilü's-sahâbe 37Müslim, Fezâilü's-sahâbe, 36Buhârî, Tefsîru sûre 33, 8Müslim, Fezâilü's-sahâbe 61Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 17
3
Mesnev-i Nuriye de geçen "Bir kitapta yazılı bir harf, yalnız bir cihetle kendisini gösterir ve kendisine delâlet eder. Fakat o harf, kâtibine çok cihetlerle delâlet eder ve nakkāşını ta'rîf eder." cümlesini izah eder misiniz? Bediüzzaman Hazretlerinin metnin devamında söylediği Hebennake'den ne anlamamız gerekiyor?
7.427
Necaset-i Galiza ve Necaseti Hafife Nedir? Neler hafif neler ağır necasettir? Bunlardan hangileri namaza manidir? Din Açısından Pis Sayılan Şeyler Nelerdir?
11.562
Asr-ı saadet döneminde hafız sahabeler kimlerdir?