Sorular

3

"Levh-i Mahfuz, Levh-i Mahv-ı İspat, Eceli Muallak, Ecel-i Mübrem" Kavramlarının İzahı

Istılah olarak Levh-i Mahfuz; Yüce Allah'ın (cc) korumasıyla tahriften ve yanlışlıktan korunmuş levha demektir. Her şeyin yazılı olduğu vücud sayfasına denir. Kader levhasıdır. Bunun aslı ümmü'l-kitap olan ilahî ilimdir. Levh-i mahfuz, kader kaleminin bir sayfası ve ilâhî ilmin bir divanıdır. Levh-i mahfuz sabit ve daimidir.Levh-i Mahv-ı İspat: gerçekleşmesi bazı şartlara bağlı olan hükmün yazıldığı levhaya denir. Bu levhanın mahalli levh-i mahfuzdur. Levh-i mahfuzun bir defteri/sahifesi hükmündedir. Bu hükmün ise silinme ve kaldırılma kabiliyeti vardır. İmam Rabbânî'ye göre keşif sahibi insanların bir kısmı bu hükmü görebilirken şartlarını veya silinip kaldırılabilen bir hüküm olduğunu bilemeyebilir. Bundan ötürü verdikleri haberler de vukua gelmez. Bu zatların gördükleri hükmün doğru olduğunu fakat şartlarını veya silinip kaldırılabilir bir hüküm olma özelliğini bilmediklerinden dolayı meydana gelmediğini ifade eder. İmam Rabbânî'ye göre bu zatların verdikleri haber doğrudur. Mutlaktır. Yalnız şartlarını bilmediklerinden hükmü sınırlandırmadan genel olarak ifade etmişlerdir.Bediüzzaman Hazretlerine göre levh-i mahv ve ispat; sabit ve dâim olan levh-i mahfuzun mümkünatta yani âlemdeki değişebilen bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır. Hz. Üstad bir kısım velî zatların verdiği haberlerin vukua gelmemesinin sebebine yönelik yaptığı açıklama imam Rabbânî'nin düşüncesiyle örtüşmektedir. Hz. Üstad, bu zatların haber verdiği bir kısım şeylerin bazı şartlarla bağlı olduğunu bu zatların ise o şartları göremediğini ifade etmektedir. O şartlar yerine gelmediğinden haber verilen hadise de vukua gelmemektedir. Çünkü hadisenin meydana gelmesi bir kısım şartlara bağlıdır. Evet, verilen haber mukadder imiş yalnız şartları yerine gelmediğinden dolayı vukua gelmemiştir.Hz. Üstad'a göre levh-i mahv ve ispat, ilahî kudretin varlığı icad etmesi, manasını ifade ettirmesi ve sonra da bozması yani “yazar, manasını ifade eder ve sonra bozar” demektir. Bununla birlikte levh-i mahv ve ispatın zaman olduğunu da ifade etmektedir.Eceli Muallak (Ecel-i Kaza): Bir kısım şart ve sebeplere bağlanmış henüz kesinleşmemiş ecel demektir. Ecel-i muallak, şart ve sebepleri bulunduğunda meydana gelir. Ecel-i muallakta değişme ihtimali vardır. Çünkü şart ve sebeplere bağlanmıştır. Bu değişme haşa Allah'ın (cc) ilminde olan bir değişme değildir. Meleklerde mevcut olan ilimdedir. Mahsul almak için tohum ekmenin şart olması gibidir. Hadis-i şeriflerde geçen sadaka vermenin, dua etmenin, ana-babaya iyilik etmenin, sıla-i rahimde bulunmanın ömrü uzatacağı ifade edilmiştir. Bu konu Kur'ân-ı Kerim'de şöyle ifade edilmektedir:Allah, dilediğini siler (dilediğini de) sabit bırakır.1 Ecel-i Mübrem (Ecel-i müsemma): Hakkında kesin olarak hüküm verilen geri dönülmez ecel demektir. Ecel-i mübremde her hangi bir değişiklik olmaz ve o, herhangi bir şart ve sebebe bağlı değildir. Levh- mahv ve isbat hakkında ayrıca bakınız; Kader Değişir miEcelin bir olup değişmemesi hakkında bakınız; "Ecel Birdir, Değişmez" Hükmünün İzahıEcel-i mübrem hakkında bakınız; Şeyh Geylâninin Duasıyla Ecel-i Mübremin DeğişmesiRa'd, 13/39

1

Ağızdan Çıkan Kötü Sözlerin Telafisi Mümkün müdür?

İnsan, ağzından çıkan iddialı sözlerle kader-i ilâhîye âdeta “fetva” verdirebilir mi? Bunun dinimizde sahih bir dayanağı var mıdır? 28. Lem'a'daki “kef-nûn” bahsi çerçevesinde; beddua, gıybet, yalan, iftira gibi kötü sözler havaya ekilip, sonradan pişman olunduğunda telâfileri mümkün müdür? Yalnız dil ile tevbe kâfî midir, yoksa ilâve ibadet ve sadaka da gerekir mi? Açıklar mısınız?

1.840

Cuma Hutbesinin Arapça Okunması Meselesi

"Meselâ: Bazı gafiller, hutbe gibi bazı şeair-i İslâmiyeyi, Arabîden çıkarıp her milletin lisanıyla söylemeyi, iki sebep için istihsan ediyorlar:" (27. Söz) 1- Bediüzzaman Hazretlerinin burda bahs ettiği hutbenin Arapça kısmı günümüzde okunan Arapça kısmı mıdır yoksa günümüz de okunan türkçe kısmı mıdır?2- Peygamber Efendimiz'den (s.a.v) günümüze kadar hutbeler nasıl okunuyordu?3- Özellikle Osmanlı döneminde hutbeler Arapça mıydı?

10.495

"Acz, Fakr, Şefkat ve Teffekkür" Esasları

17. Söz'ün Zeyli'nin giriş kısmında geçen "Cenâb-ı Hakk'a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'ân'dan alınmıştır. Fakat tarîkatlerin bazısı bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde kāsır fehmimle Kur'ân'dan istifâde ettiğim acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkîdir." cümlesini izah eder misiniz? Risale-i Nur'da, "Acz - Fakr- Şefkat - Tefekkür" diye bildiğimiz hatveleri okuyoruz. İslamı yaşarken, ictimai münasebetlerimizde ve tebliğde buradan günlük hayatımıza uygulamamız gereken davranışlar neler olmalıdır?