Sorular

1.618

Ramazan Ayı ve Ramazan Orucunun Faziletine Dair Hadis-i Şerifler

1- Enes b. Mâlik'ten (ra) rivayet edildiğine göre, Receb ayı girdiği zaman Resûlullah (sav) şöyle dua ederdi:Allah'ım! Receb ve Şâban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır! 12- Ebû Hüreyre'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Mübarek Ramazan ayı size geldi. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda sema (cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır. 23- Ebû Hüreyre'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Kim inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır. 34- Hişâm b. Urve'nin (ra), babasından naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Kadir gecesini Ramazan ayının son on gününde arayın! 45- Ebû Hüreyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ile cuma, bir sonraki cumaya kadar ve Ramazan diğer Ramazan'a kadar, aralarında işlenen günahların bağışlanmasına vesiledir. 56- Abdullah b. Ömer'in (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak. 67- Hz. Âişe (ra) şöyle buyurmuştur:...Kureyşliler câhiliye döneminde Âşûrâ günü oruç tutarlardı. Sonra Resûlullah da (sav) Ramazan orucunun farz kılındığı zamana kadar bu orucun tutulmasını emretti. (Ramazan orucu farz kılınınca) Resûlullah (sav), “(Âşûrâ orucunu) dileyen tutsun, dileyen tutmasın.” buyurdu. 78- Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Her kim Ramazan orucunu tutar, sonra buna Şevval ayında altı gün daha eklerse bütün yıl oruç tutmuş gibi olur. 89- Ebû Hüreyre (ra) şöyle buyurmuştur:Bana dostum (Resûlullah) (sav) üç şey tavsiye etti: Her ay üç gün oruç tutmak, iki rekât kuşluk namazı kılmak ve uyumadan önce vitir namazı kılmak. 910- Ebû Hüreyre'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem'de (tutulan oruçtur). Farz namazdan sonra en faziletli namaz ise gece namazıdır.1011- Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, kötü konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, 'Ben oruçluyum.' desin...1112- Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur! 1213- Ebû Hüreyre'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır. 1314- Enes b. Mâlik'ten (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur.Sahura kalkın. Çünkü sahurda bereket vardır. 1415- Zeyd b. Hâlid el-Cühenî'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Bir oruçluya iftar veren, o kişinin sevabı kadar sevap elde eder. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez. 1516- Amr b. Âs'tan (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Bizim orucumuzla Ehl-i kitabın orucunu ayıran (şey), sahur yemeğidir. 1617- Enes'in (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır. 1718- Câbir'in (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Şüphesiz her iftar vaktinde Allah tarafından (cehennem ateşinden) azat edilenler vardır. Bu (azat etme işlemi Ramazan'da) her gece olur. 1819- Zeyd b. Hâlid el-Cühenî'nin (ra) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Her kim bir oruçluya iftar yemeği yedirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap verilir; oruçlunun ecrinden de hiçbir şey eksiltilmez. 1920- Enes b. Mâlik'ten (ra) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) insanlarla birlikte iftar ettiğinde şöyle derdi:Yanınızda oruçlular iftar etsin. Yemeğinizi iyiler yesin ve üzerinize melekler insin.2021- Hz. Âişe (ra) şöyle demiştir:Resûlullah (sav), (Ramazan'ın) son on gününde, (ibadet hususunda) başka zamanlarda göstermediği gayreti gösterirdi. 2122- Hz. Âişe (ra) şöyle demiştir:Resûlullah (sav), Ramazan'ın son on gününde itikâfa girer ve 'Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın.' derdi.2223- İbn Abbâs'tan (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) itikâftaki kimse için şöyle buyurmuştur:O, günahlardan uzak kalır ve kendisine (hayatın içinde) tüm iyilikleri yapan kimse gibi iyilikler yazılır. 23Ayrıca BakınızORUCUN FAZİLETİ VE SÜNNETLERİORUÇ VE NEFİS TERBİYESİORUÇ TUTMANIN MADDİ VE MANEVİ FAYDALARIORUÇ TUTMANIN YASAK VE SEVAP OLDUĞU GÜNLERKaynakçalarTaberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, IV, 189.Nesâî, Sıyâm, 5.Buhârî, Îmân, 28.Muvatta', İ'tikâf, 6.Müslim, Tahâret, 16.Müslim, Îmân, 21.Buhârî, Savm, 1.Müslim, Sıyâm, 204.Buhârî, Savm, 60.Müslim, Sıyâm, 202.Buhârî, Savm, 2.Buhârî, Savm, 8.İbn Mâce, Sıyâm, 21.Müslim, Sıyâm, 45.Tirmizî, Savm, 82.Müslim, Sıyâm, 46.Müslim, Sıyâm, 45; Buhârî, Savm, 20.İbn Mâce, Sıyâm, 2.Tirmizî, Savm, 82.Ebû Dâvûd, Et"ıme, 54Müslim, İ'tikâf, 8.Buhârî, Fadlü leyleti'l-kadr, 3.İbn Mâce, Sıyâm, 67.

20.816

Anne ve Babası Vefat Edenlere Verilecek Teselli

Anne, babasını ve sevdiklerini kaybeden bir insanın üzülmesi doğal ve normal karşılanmalıdır. Üzüntü, ölüme verilen sağlıklı bir tepkidir ve kaybı kabullenmenize yardımcı olur. Rabbimiz, musibet anında ne yapmamız gerektiğini Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsûllerden bir noksanlık ile imtihân edeceğiz. (Ey Resûlüm!) O hâlde sabredenleri (Cennetle) müjdele! Onlar ki, kendilerine bir musîbet geldiği zaman: “Muhakkak ki biz, Allah'a âidiz ve muhakkak ki biz, ancak O'na dönücüleriz!” derler.1Kur'an-ı Kerim'de, korku, açlık, mal, can ve ürün kaybı gibi Müslümanların tâbi tutulacağı imtihan çeşitleri sayılmaktadır. Bütün bunlar karşısında sabırlı davranan ve Allah'a karşı güvenini kaybetmeyen, teslimiyetini bozmayan mü'min kazanacaktır. Ölümde bir İmtihandır. Ölüm anı geldiği anda insan, "Muhakkak ki biz, Allah'a âidiz ve muhakkak ki biz, ancak O'na dönücüleriz" demelidir. Peygamber Efendimiz (sav) sevdiklerini kaybeden insanlara şu hadis-i kudsîyi müjdelemektedir: Ebû Hüreyre (ra) şöyle rivâyet etmiştir:Dünyada sevdiği bir dostunu aldığım zaman, (sabredip) ecrini Allah'tan bekleyen mü'min kulumun katımdaki karşılığı cennettir.2Sevgili Peygamberimiz (sav), ölüm gibi bir imtihan karşısında, sabır ve rızâ göstermeleri karşılığında cenneti elde edeceklerini hatırlatarak müminleri teselli etmiştir. Ölüm duygusu, insanı şaşkınlık içinde bırakabilir. Sevdiğinizin ölümü her zaman acı vericidir. Önemli olan, böyle durumlarda yakınlarını kaybedenleri yalnız bırakmamak, varlığımızla acılarını hafifletmek ve varsa ihtiyaçlarını gidermeye çalışmaktır. Yapılacak en güzel teselli de budur. Çünkü bu hâlde insanlar, etraflarında dostlarını görmek ve acılarını paylaşarak hafifletmek isterler. Zira acılar paylaşıldıkça azalır. Ölümle ilgili olarak Bediüzzaman Hazretleri ise şöyle söylemektedir: وَيُم۪يتُ Yani mevti veren odur. Yani hayat vazîfesinden terhis eder. Fânî dünyadan yerini tebdîl eder. Külfet-i hizmetten âzâd eder. Yani hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır. İşte şu kelime, şöylece fâni cin ve inse bağırır, derki: “Sizlere müjde! Mevt, i'dâm değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkırâz değil, sönmek değil, firâk-ı ebedî değil, adem değil, tesâdüf değil, fâilsiz bir in'idâm değil! Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından, bir terhîstir, bir tebdîl-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyâttır. Yüzde doksan dokuz ahbâbın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visâl kapısıdır.3Ölüm aslında sandığımız gibi bir yok oluş ya da bitiş değildir. Hayatı bize veren Allah, zamanı gelince ölümü de verir ve bu durum bir ceza değil, dünyadaki geçici görevimizin sona erdiğini gösterir. İnsan bu dünyada belirli bir süre görev yapan bir asker gibidir. Görevi bitince yorgunluklardan kurtulur ve sonsuz hayata geçer. Böylece ölüm, fani dünyadan ebedî âleme açılan bir kapı olur. Bu nedenle ölüm idam olmak, sönmek ya da hiç olmak değildir. Aynı zamanda sürekli bir ayrılık da değildir. Sevdiklerimizin büyük bölümü o tarafta olduğu için ölüm, onlarla buluşmaya vesile olan geçici bir ayrılıktır. Ayrıca unutulmamalıdır ki, Allah'ın bütün sevgili kulları da aynı yolu izlemiştir ve şimdiye kadar yaşamış bütün ecdadımızın asıl yurdu ahirettir. Bu yüzden ölüm korkulacak bir yokluk değil, insanı gerçek yurduna götüren bir yolculuktur.Önemli tesellilerden birisi de anne ve babamız için hayatımız boyunca yapabileceğimiz birçok şeyin bulunduğunu hatırlatmaktır. Salih bir evlat olmak, dua etmek, hayırlar yapmak, sadaka vermek, Kabri başında Kur'an okumak ve her türlü güzel davranışta bulunmak gibi. Bu konuda ciddi gayret göstermemiz gerektiğini belirtmekte fayda vardır. Peyğamber Efendimiz (sav) bu konu hakkında şöyle buyurmaktadır:İnsan ölünce, şu üçü dışında bütün amellerinin sevabı kesilir.1) Sadaka–i câriye,2) Kendisinden istifade edilen ilim,3) Arkasından dua eden hayırlı evlat.4Peygamberimiz (sav) vefat eden kişinin sevabının üç yolla devam edeceğini müjdeliyor. Bıraktığı kalıcı hayır eserleri (sadaka-i câriye), kendisinden faydalanılan ilim ve en önemlisi arkasından dua eden hayırlı evlat. Bu demektir ki vefat eden ebeveyninizin amel defteri sizin dualarınız ve onlar adına yaptığınız hayırlar ve salih amellerinizle hâlâ açıktır. Sizin göreviniz bu üç maddeyi devam ettirerek onların ahiretteki makamlarını yükseltmeye vesile olmaktır. Sizin edeceğiniz her samimi dua, anne ve babanıza ulaşan kesintisiz bir destek kaynağıdır. Bu hakikat ise ölümün bir bitiş değil, geride kalan evlatlar aracılığıyla devam eden bir manevi bağ olduğunu gösterir.Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de anne, baba ve sevdiklerini kaybeden kişilerin, İslâmî ölçüler içinde tepki vermelerine yardımcı olmaktır. Peygamber Efendimiz'in (sav), küçük yaştaki oğlu İbrahim'in vefatı sırasında gösterdiği tavır, Müslümanlara musibetler karşısında nasıl davranmaları gerektiğini göstermektedir. Oğlu vefat ettiğinde gözleri yaşla dolan ve onu kucağına alan Efendimiz'in bu insani hüznü, yanında bulunanları şaşırtmıştır. Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:Bu, kalbin merhametidir. Göz yaşarır, kalp üzülür, ancak biz Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Ey İbrahim! Senin ayrılığınla bizler gerçekten hüzünlüyüz.5Peygamber Efendimiz (sav), hüznün ve gözyaşının insani bir merhamet ve fıtrî bir duygu olduğunu kabul etmiş, ancak bu üzüntüyü isyan etme, kaderi sorgulama veya cahiliye âdetlerine uygun biçimde (saç baş yolma, feryat etme gibi) taşkınlık hâline getirmeyi kesinlikle yasaklamıştır. Bu davranış, derin acıların bile Allah'ın takdirine tam bir teslimiyetle karşılanması gerektiği yönündeki nebevi prensibi ortaya koymaktadır.Ayrıca BakınızÖlümün Rahmet ve Nimet OluşuKaynakçalarBakara 2/155, 156Buhârî, Rikak 6Bediüzzaman Said Nursi, Asa-yı Musa, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 204Müslim, Vasiyyet 14Müslim, Fedâil 62