Gıptada başkasında olan nimetin kendinde de olmasını istemek vardır. Hasedde ise o nimetin o kişiden mahrum olmasını istemek hatta bunun için çaba göstermek ve çalışmak vardır. Aradaki en büyük fark budur.GIPTA: Bir kimsede bulunan nimetin yokluğunu temenni etmemekle birlikte onda olduğu gibi kişinin kendisinde de olmasını istemektir. Hased eylemek anlamında kullanılmaktadır ki bir kimsenin sahip olduğu nimetin yok olmasını temenni etmekten ibarettir. Gıbtanın haset manasında kullanımı mecaz, benzetme (teşbih) veya hasede inkılap etme ihtimalinden kaynaklanmaktadır. Gıptanın hasede dönme ihtimalinden dolayı takva ehli olan kâmil insanlar gıpta etmeye izin vermemişlerdir.[1]Râgıb el-İsfahânî, başkasının nâil olduğu bir nimete bakarak kişinin aynı şeye kendisinin de sahip olmasını temenni etmesine gıpta, sadece bu temenniyle yetinmeyerek aynı imkânı veya daha fazlasını elde etmek için çaba göstermesine münâfese, başkasının sahip olduğu nimetin onun elinden çıkmasını istemesine veya bu yolda çaba göstermesine de haset denildiğini belirtir.[2]Bediüzzaman Hazretleri Kur'ân hizmetinde bulunan insanların tenkid edilmemesi ve fazilet satmak tarzında onların gıpta damarlarının tahrik edilmemesi gerektiğini düşünmektedir. Çünkü o, gıptanın münakaşanın bir sebebi olduğunu söylemektedir. Özellikle dini işlerde gıptanın olmaması gerektiğini önemle şöyle vurgulamaktadır:Zîrâ münâkaşaya gıbta ve hasedden gelir.[3]Bu hizmet-i Kur'âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkîd etmemek ve onların üstünde fazîletfurûşluk nev'inden gıbta damarını tahrîk etmemektir.[4]HASED: Fazilet ve nimet sahibi birisinin faziletinin ve nimetinin kendisine geçmesini istemek veya onun bunlardan mahrum kalmasını temenni etmek demektir. Ragıb İsfehani bu istek ve niyetin gerçekleşmesi için gösterilen fiilî gayreti de hasedin tanımına katar.[5]Hased, nimetin başkasında olmasını çekememektir. Hased, "yalnız bende olsun, onda olmasın" veya "onda olmasın" demektir. Hasedin bir diğer anlamı da başkasında bulunan fakirlik veya herhangi bir eksiğin devam etmesini istemektir. Hased eden genellikle fazilet ve nimet sahibinin nimetten mahrum kalması için çaba sarf eder. Hased, gıptadan farklıdır. Zira gıpta, bir kişinin nail olduğu nimetin mislinin kendisinde de olmasını temenni etmektir. Gıptada, gıpta edilenin nimetten mahrum olmasını istemek yoktur. Bundan dolayıdır ki mü'minin gıpta, münafığın hased ettiği rivayet edilir.Bediüzzaman Hazretlerine göre hased etmek tamamen şer olup içinde hayır yoktur. Hased, hased eden için azaptır. Onu yakar, ezer ve mahveder. Hased edilenin ise zararı ya hiç olmaz veya çok az zarar eder. Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri mahveder.[6]Bediüzzaman Hazretleri de bu hakikati şöyle aktarmaktadır:Ve hased ve kıskançlıkta öyle bir muaccel cezâ var ki, o hased, hased edeni yakar.[7]Hased evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır. Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur.[8]Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz. [9]Ebû Bekir er-Râzî de hasedi hem bedenî hem ruhî tahribata, zihnî ve amelî verimsizliğe yol açan bir hezeyan durumu olarak değerlendirir ve bundan dolayı hasedin kıskanılandan çok kıskanan kimseye zarar verdiğini söyler.[10]İmam Gazzali'ye göre hasedin sebepleri şunlardır:Düşmanlık ve kin gütme, üstünlük duygusu, kibir, böbürlenme, ulaşılmak istenen şeylerden mahrum kalma korkusu, makam ve mevki tutkusu, nefsin kötülük ve çirkinliği.[11]Bediüzzaman Hazretlerine göre haset etmekten kurtulmanın çaresi hased ettiği şeylerin akıbetini düşünmektir. Rakip olarak gördüklerindeki dünyevî güzellik, kuvvet, makam, servet gibi nimetler fanidir. Zahmeti çoktur.Hasedin çaresi, hâsid adam hased ettiği şeylerin âkıbetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet fânîdir, muvakkattir. Fâidesi az, zahmeti çoktur.[12]Bununla birlikte hased etmekte ilahî kaderi bir tenkid bulunmaktadır. Çünkü hased eden bir kişi, ilahî rahmet ve kaderin ihsan ettiği fazilet ve nimeti çekemeyip âdeta kadere ve rahmete itiraz etmektedir. Buna işaret eden bir ayet şöyledir:اَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلٰى مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۚYoksa Allah'ın lütfundan onlara (peygambere ve mü'minlere) verdiği şeylerden dolayı insanlara hased mi ediyorlar?[13]Bediüzzaman Hazretleri de bu hakikati şöyle aktarmaktadır:Hem ona gelen musibetlerden memnun ve ni'metlerden mahzûn olup, kader ve rahmet-i İlâhiyeye onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor. Âdetâ kaderi tenkîd ve rahmete i'tirâz ediyor. Kaderi tenkîd eden, başını örse vurur, kırar. Rahmete i'tirâz eden, rahmetten mahrum kalır.[14]Hem hased etmek insanın kendi nefsine de bir zulümdür. Çünkü nimet sahibine ulaşan nimetlerden dolayı kendi nefsine azap çektirir. Bediüzzaman Hazretlerine göre bir tek şeye çok ellerin uzanması, gözlerin dikilmesi ve insanların istemesi, hased etmenin sebebidir. Yani dünyada bir şeye çokların talip olması ve insanın sonsuz arzularını tatmin edemeyen dünyanın dar ve geçici olması sebebiyle insanların rekabete girişmesidir. Bundan dolayı sıkıntı verme, münakaşa ve müsabakalar görülmekte ve bunun sonucunda insan gıptaya sonra da hasede düşmektedir. Bediüzzaman dinî ve ahirete ait amellerde rekabet, gıpta, haset ve kıskançlık olmaması gerektiğini düşünmektedir.Umûr-u dîniye ve uhreviyede rekābet, gıbta, hased ve kıskançlık olmamalı. Ve hakîkat nokta-i nazarında olamaz. Çünki kıskançlık ve hasedin sebebi, bir tek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek makama çok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesinden, müzâhame ve münâkaşa ve müsâbaka sebebiyle gıbtaya, sonra kıskançlığa düşerler. Dünyada bir şey-i vâhide, çoklar tâlib olduğundan ve dünya dar ve muvakkat olması sebebiyle, insanın hadsiz arzularını tatmîn edemediği için, rekābete düşüyorlar.[15]Rabbimiz Felak Suresinde hasetçilerin hasedinden sığınmamızı şöyle tembihlemektedir:De ki: Felak'ın (sabahın) Rabbine sığınırım!, Yarattığı şeylerin şerrinden!. Ve karanlığı bastığı zaman, gecenin şerrinden! Ve düğümlere üfleyen (büyücü)lerin şerrinden! Ve hased ettiğinde, hased edenin şerrinden![16]Hased Etmemek Cennetin AnahtarıdırAllah Resûlü bir Medine sabahında yine ashâbıyla oturuyor, onlara anlatıyor, öğretiyor, dinliyor ve cevaplıyordu. Bir ara durdu ve “Şimdi yanınıza cennetlik bir adam geliyor!” dedi, sahâbîler, ensardan bir zâtın geldiğini gördüler. Sakalından, aldığı abdestin suyu damlayan, terliklerini eline almış bir sahâbî idi bu. Başka bir gün, ashâbı ile otururken Hz. Peygamber (sav) yine aynı şeyi söyledi: “Şimdi yanınıza cennetlik bir adam geliyor!” Gelen, yine aynı şahıstı. Üçüncü gün de aynı olay tekrar etti. Hz. Peygamber o günkü sohbetini bitirip meclisten ayrılınca sahâbîler de dağılmaya başladı. Genç sahâbîlerden Abdullah b. Amr bunun nedeni hayli merak eder ve Hz. Peygamber'in (s.a.v) cennetlik olduğunu söylediği zâtın peşine düşer.......Nihayetinde ensarlı sahabi Abdullah b. Amr'a şöyle dedi: “Ben kalbimde hiçbir Müslüman'a karşı kin, nefret ve samimiyetsizlik bulundurmam ve Allah'ın kendisine ihsanda bulunduklarından dolayı hiç kimseye haset etmem.” Bunun üzerine Abdullah b. Amr diyor ki: “İşte seni yücelten bu! Bizim yapamadığımız da bu!”[17]Ayrıca Bakınız:Faziletfüruşluk ve Gıpta Damarının Tahrik EdilmesiMü'minin Mü'mine Hased EtmesiHasedden Sakınmak[1] Muhlis Körpe, Risale-i Nur Istılahları, Süeda Yayınları, Isparta 2023, s.57[2] Râgıb el-İsfahânî, eẕ-Ẕerîʿa ilâ mekârimi'ş-şerîʿa, Kahire 1985, s. 348.[3] Bediüzzaman, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 111[4] Bediüzzaman, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 167[5] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fî ġarîbi'l-Ḳurʾân (nşr. M. Seyyid Kîlânî), Kahire 1961, s.[6] İbn Mâce, “Zühd”, 22; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 44[7] Bediüzzaman, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 308[8] Bediüzzaman, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 111[9] Nesâî, “Cihâd”, 8[10] Ebû Bekir er-Râzî, eṭ-Ṭıbbü'r-rûḥânî (nşr. P. Kraus, Resâʾil felsefiyye içinde), Kahire 1939, s. 51.[11] İmam Gazzâlî, İḥyâ-i Ulumud Dinʾ, Kahire 1967, c.3, s. 232-249[12] Bediüzzaman, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 111[13] Nisa, 4/32[14] Bediüzzaman, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 111[15] Bediüzzaman, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 163[16] Felak, 113/1-5[17]İbn Hanbel, III, 166.