Bir internet sitesinde Bediüzzaman Hazretlerinin Darü’l Hikmet'il İslâmiye azası olabilmek için kendisine Fransızca öğrenme şartı getirildiği ve 15 günde Fransızca öğrendiğine dair şöyle bir yazıya denk geldik, çok şaşırdık. Bu hadisenin aslı var mıdır?
"Diyanet İşleri Başkanı olan bir zâtla bu konuları konuşmak büyük bir gelişmeydi. Daha sonra kendisi konuşmaya başladı. Bize “Çocuklar, Bediüzzaman harika bir adamdı. İstanbul’da bir gün bakarsın Arapça nutuk veriyor. Başka bir gün de Farsça ve Fransızca nutuk veriyordu” demişti. Biz de, Hocamıza “Efendim, bizler Bediüzzaman’ın Arapça ve Farsça lisanlarını bildiğini biliyoruz. Ancak Fransızca bildiğini ilk defa sizden duyuyoruz. Bediüzzaman, Fransızca’yı nerede, nasıl öğrenmiş? Bunu bize anlatabilir misiniz?” diye sormuştuk. Hocamız da bizlere “Bakın çocuklar, Üstad, Rusya Kosturma’dan, yani esaretten kurtulup İstanbul’a dönmüştü. Enver Paşa da, Üstadın Dârü’l Hikmeti’l İslamiyye’ye âza olarak alınmasını istemişti. Ancak Dârü’l Hikmeti’l İslamiyye’nin Reis Vekili Fetva Emini Ali Rıza Efendi, Enver Paşa’nın bu talebi üzerine şöyle ifade buyurmuş; “Efendim, Bediüzzaman Fransızca bilmiyor. Dârü’l Hikmeti’l İslamiyye’ye âza olmak için Fransızca bilmek şarttır.” Bediüzzaman da hemen çalışmalarına başlayarak tam 15 günde Fransızcayı öğrenmişti. Ve ben, Üstadın İstanbul’da Fransızca nutuk verdiğini görmüştüm. Daha sonra Üstad, Dârü’l Hikmeti’l İslamiyye’ye âza olarak alınmıştı.”
Bediüzzaman Hazretlerinin dehası ve zekâsı Tarihçe-i Hayatça sabittir. 15 günde Fransızca öğrenebilecek derecede bir mahareti elbette vardır. Ancak nakledilen hadisede bizce bir kısım çelişkiler gözükmektedir. Onları maddeler halinde sıraladığımızda bu hadisenin ciddi anlamda onaya ve desteğe ihtiyacı olduğu gözükecektir.
1- Bu hadiseyi destekleyecek ne Risale-i Nur Külliyatında ne de hatıralarda bir kayıta rastlamadık. Nakledilen hatıra haricinde Üstadımızın Fransızcayı bildiğine dair hiçbir kayıt bulunmamaktadır.
2- Darü’l Hikmet'ül İslamiye azası olabilmek için Fransızca bilmenin şart olduğuna dair bir bilgiye ve belgeye ulaşamadık. Ayrıca kurumun Fransızca bir yayını da bulunmamaktadır. Ayrıca meclis zabıtlarında kurumun öncelikle yurt içi hizmet vereceği özellikle vurgulanmıştır. Yalnız tavsiye şeklinde bir kısım milletvekillerinin azalarda yabancı dil olması ifade edilmiştir.[1] Bununla birlikte yine de Fransızca üzerinden hususi bir tavsiye geçmemektedir.[2] Hatta dönemin süreli yayınlarında yapılan bir eleştiride Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye üyelerinin “İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca bilmeleri gerekirdi” şeklinde bir eleştiri yapılmıştır.[3] Bu da meselemizi aydınlatması açısından oldukça önemlidir. Bu eleştiri mektubu gösteriyor ki; kurumda Fransızca bilmeyenler var ve kuruma aza olmak için Fransızca bilmek şart değil.
3- Bediüzzaman Hazretlerinin Dâru’l Hikmeti’l-İslamiye’de çalıştığı yıllarda kuruma takdim ettiği öz-geçmişinde şu ifadelere yer verilir.
“Türk ve Kürt lisanları ile tekellüm ettiğim (konuştuğum) için Arapça ve Farsça lisanları ile okur ve yazarım.”[4]
Bediüzzaman Hazretleri Darü’l hikmet'ül İslâmiye’ye 1918 yılında katılıyor. Tercüme-i hal ismi adı altında ilgili kuruma verdiği öz-geçmişinde Fransızca bildiğini ifade etmiyor. Türkçe, Kürtçe ve Farsçayı açıkça zikrettiği halde Fransızcayı zikretmemesi bu hatıranın üzerine büyük bir gölge düşürmektedir. Bediüzzaman Hazretlerinin göz renginin bile sorulduğu bir tercüme-i halde böylesi önemli bir detayı atlaması düşünülemez.
4- Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur'da muhtelif yerlerde bu vazifeye kendisinin tayin edildiğinden bahis buyuruyor. Hz. Üstad bu kuruma başta Genelkurmay Başkanı Enver Paşanın tavsiyesi üzerine atanmıştır. Hem layık olduğu düşüncesiyle atamak hem de eksik olduğu fikriyle Fransızca öğrenmesi için ikmalini istemek çok münasip düşmemektedir. Bir iki misale yer verecek olursak;
“Hükûmet-i İttihadiye, ittifaklarıyla Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyede Avrupa’ya karşı hakaik-ı İslâmiyeyi ispat edecek ve millete ders verecek bir vazife ile tavzif etmeleri (vazifelendirilmeleri)…” Tarihçe-i Hayat
“İstanbul’u tekrar şereflendirmesi, ehl-i ilmi ve halkı çok fazla memnun ve mesrur etti. Kendisine haber verilmeden, Meşihat dairesindeki "Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye" azalığına tayin olundu.” Tarihçe-i Hayat
5- Darü’l Hikmet-ül İslâmiye 12 Ağustos 1918'de açılmıştır.[5] 22 Ağustos 1918 tarihinde Bediüzzaman Hazretlerinin Darü’l Hikmet-ül İslâmiye'nin karar defterinde komisyonlarla alakalı bir belgede imzası mevcuttur.[6] Hatırada bahsi geçen Fetva Emini Muğlalı Ali Rıza Efendi ise 23 Ağustos 1918 tarihinde Reis vekâletine tayin olunmuştur.[7] Yani Ali Rıza Efendi Darü’l Hikmet-ül İslâmiye'nin başında bulunduğu halde Bediüzzaman Hazretleri bu kuruma girmiş değildir. Ayrıca reis de azalar da atama usulü ile vazifeye getirilmişlerdir. Yani Bediüzzaman Hazretleri, Ali Rıza Efendinin reisliğe atanmasından önce aza olmuştur. Bu malumat da hatıranın sağlam bir zemine oturmasını oldukça zorlaştırmaktadır.
Bu hatıranın destekleyici ve besleyici unsurlardan yoksun olduğu kanaatindeyiz. Bu hatırayı teyit edip doğrulayacak sağlıklı, güvenilir bir veri bulunmamaktadır.
[1] Sadık Albayrak, Son Devrin İslam Akademisi, Dâru’l Hikmeti’l-İslamiye, İz Yayıncılık, İstanbul 1998, s.74
[2] Albayrak, 76
[3] Zekeriye Akman, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye Kurumu (1918–1922), Ankara 2006, Doktora Tezi, s. 156
[4] Albayrak, s. 203
[5] Albayrak, s. 82
[6] Albayrak, s.212
[7] Albayrak, s.90