16.11.2010

4805

"Hâlbuki bu diş mes’elesi umûmü’l-belvâ sûretinde o derece intişârı var ki, ref‘i kābil değil." cümlesi ne demek izah eder misiniz?

"Hâlbuki bu diş mes’elesi umûmü’l-belvâ sûretinde o derece intişârı var ki, ref‘i kābil değil." cümlesi ne demek izah eder misiniz?

12.06.2011 tarihinde cevaplandı.

Cevap

Bahsedilen metin Hulusi Ağabey'in dişlerin kaplanması ile ilgili bir suali üzerine kaleme alınmıştır. Bediüzzaman Hazretleri bu sual üzerine şöyle demektedir:

Abdest vaktinde ağzı yıkamak farz değil sünnettir. Fakat gusül hengâmında ağzını yıkamak farzdır. Az bir şey de yıkanmadık kalsa olmaz, zarardır. Onun için dişleri kaplama lehinde ulemalar (âlimler) fetva vermeye cesaret edemiyorlar. İmam-ı A'zam ile İmam-ı Muhammed (Radıyallahü anhüma) gümüş ve altından dişlerin yapılmasına fetvaları, sabit kaplama hakkında olmamak gerektir.

Malum olduğu üzere abdestte ağzı yıkamak farz değil, sünnettir. Dolayısıyla diş kaplaması meselesinin abdest namazına bir mahzuru yoktur. Fakat gusül alırken ağzı yıkamak farzdır; az bir yer bile kuru kalsa guslün sıhhatine zarar verir. Bu sebeple âlimler, diş kaplaması konusunda fetva vermekte tereddüt etmişler, cesaret edememişlerdir. İmam-ı Âzam ve İmam Muhammed’in altın ve gümüş diş yapılmasına izin veren fetvaları da sabit (çıkarılamayan) kaplamalar için değildir.

Hâlbuki bu diş mes’elesi umûmü’l-belvâ sûretinde o derece intişârı var ki, ref‘i kābil değil. Ümmeti bu belvâ-yı azîmeden kurtarmak çâresini düşündüm, birden kalbime bu nokta geldi. Haddim ve hakkım değil ki, ehl-i ictihâdın vazîfesine karışayım. Fakat bu umûmü’l-belvâ zarûretine karşı, fetvâlara tarafdâr olmadığım hâlde diyorum ki: Eğer mütedeyyin bir hekîm-i hâzıkın gösterdiği ihtiyaca binâen kaplama sûreti olsa, altındaki diş, ağzın zâhirîsinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmaması, guslü ibtâl etmez. Çünki üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet, cerîhaların üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından cerîha yerine yıkanması, şer‘an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi, böyle ihtiyaca binâen sâbit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü ibtâl etmez.

Bu ifadelerinden anlaşılacağı üzere diş meselesi umum-ü'l belva yani kaçınılması mümkün olmayan genel bir problem haline gelmiştir. Dolayısıyla hükümsüz bırakılamaması gerekmektedir. Bediüzzaman Hazretleri de ümmeti bu büyük sıkıntıdan kurtarmak çaresini düşünerek, birden kalbine şöyle bir mananın geldiğini söylemektedir: Eğer dindar ve işinin ehli bir doktorun gerekli gördüğü bir tedavi sebebiyle diş kaplaması yapılmışsa, kaplama altındaki diş artık ağzın “dış kısmı” hükmünden çıkar, “iç kısım” hükmüne geçer. Böyle olunca gusülde yıkanmaması guslü bozmaz. Çünkü kaplamanın dış kısmı yıkanmakta, bu da asıl dişin yıkanması yerine geçmektedir. Nasıl ki yaraların üzerindeki sargı, zarar vereceği için kaldırılmadan sargı üzerinden yıkama yapılınca o yaranın yıkanması yerine geçiyorsa; ihtiyaç sebebiyle yapılan sabit diş kaplamalarının da yıkanması, dişin yıkanması yerine geçer ve guslü geçersiz kılmaz.

وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ Mâdem ihtiyaca binâen bu ruhsât oluyor. Elbette yalnız süs için, ihtiyaçsız dişleri kaplamak veya doldurmak bu ruhsattan istifâde edemez. Çünki, hatta zarûret derecesine geldikten sonra, böyle umûmü’l-belvâda , eğer bilerek sû’-i ihtiyârıyla olsa, o zarûret ibâhaya sebebiyet vermez. Eğer bilmeyerek olmuşsa, zarûret için elbette cevâz var.1 

Bu izin ihtiyaç sebebiyle verilir. Sırf süs için, ihtiyaç yokken diş kaplatmak veya doldurmak bu ruhsattan faydalanamaz. Hatta böyle yaygın bir meselede bile kişi bilerek ve keyfi davranmışsa “zaruret” sayılmaz. Ancak bilmeden yaptırmışsa, o zaman zaruret hükmü devreye girer ve ruhsat geçerli olur.

  1. Bediüzzaman, Barla, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 325


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız