İkinci Şua'nın Üçüncü Meyvesi olan bu bölüme konu bütünlüğü ile bakmak gerekir. Üstad Bediüzzamana göre insan, tevhîd sırrını yani Allah’ın birliğini anlarsa, ona dayanır, ona güvenir, bütün varlıklar içinde en üstün, en değerli ve en mutlusu olur. Allah’ı tanımak ve imanla, O’nun dostu olur. Eğer Allah’ı var ve bir bilmezse; o zaman insan, yaratılmışların içinde en mutsuz, en zavallı ve en sıkıntılısı olur. Çünkü insan hem çok acizdir hem de pek çok şeye muhtaçtır. İşte insan bu acz ve ihtiyacını anlayıp bir olan Allah'ın sınırsız kudretine ve rahmetine sığınmakla huzur bulabilir.
Hem insanda sonsuza kadar yaşama isteği gibi çok istek ve arzular vardır. Bu isteği yerine getirebilecek olan, ancak bütün kâinatı ve varlıkları idare eden Allah’tır. Ölümden sonra da başka bir hayatı O yaratabilir. İnsan içinde sonsuzluğa uzanan pek çok arzu taşır. Bu arzuları gerçekleştirebilecek olan da, yine ancak bütün kâinatı elinde tutan Allah’tır. Çünkü insanın güçsüzlüğünü ve fakirliğini bilen, ihtiyaç ve arzularını yerine getiren yalnız O’dur.
Devam eden metinde "Kalbin en ince ve görünmez perdelerini görür, lâkayt kalmaz." ifadesi şöyle anlaşılabilir:
İnsanın kalbinde çok gizli-aşikâr, küçük-büyük sayısız istek ve arzular vardır. Kapalı kapılar ve perdelerin arkası gibi açıktan görünmeyen ve bilinmeyen bu istekleri sadece her şeyi bilen ve gören Allah bilebilir. Allah’ın ilmi, ezeli ve ebedi olduğu için hiçbir şey Cenab-ı Hakk’ın ilminin dışında kalamaz. Zira Allah’ın sonsuz sıfatlarından biri de ilim sıfatıdır. Allah, Alîm ismiyle görünen-görünmeyen, olmuş-olacak her şeyi her haliyle bilir. İnsanların ilmi zaman, mekân ve unutmak gibi engellerle sınırlıyken, Allah’ın ilmini hiçbir şey sınırlayamaz. Kalbin en gizli köşelerinde kapalı, gizli ve perdeli olan en gizli istek ve arzuları dahi kolaylıkla bilir. Öyle ki Rabbimiz, Habîr'dir. Her şeyin iç yüzüne ve mahiyetine vâkıftır. Bu manada habîr ismiyle kalbin en ince ve görünmez perdelerindeki istek ve arzulardan haberdar olur.
Rabbimiz Allah, hususen Latîf ismiyle en gizli halleri bile bilir. Latîf Allah’ın isimlerinden biri olarak “fiillerini rıfk ile gerçekleştiren, kullarına iyilik ve merhamet eden, yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilip sezilmez yollarla karşılayan, zâtı duyularla algılanamayan, en gizli ve ince hususları dahi bilen” anlamlarına gelir .1
İşte Yüce Rabbimiz, Latîf ismiyle sezilmesi normal yollarla mümkün olmayan şeyleri bile bilerek nazik ve yumuşaklıkla muamale eder. En sessiz sesleri işitip cevapsız bırakmayan Semi' olan bir Zât, kalbin en ince, sessiz isteklerini duyarak yerine getirebilir. Yine Basîr kalbimizin en kapalı ve perdeli kısmındaki arzu ve isteklerimizi görür ve lütfundan o ihtiyaçları karşılar.
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “lṭf” md.; Lisânü’l-ʿArab, “lṭf” md.

