''Yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil bin Said feda olsun'' Sözü çok insan tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Bu sözden kasıt nedir?
"... Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın din-i hakikîsini İslâmiyet'in hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet...": Bu tabiri açıklarmısınız?
"Bu gibi vesvese ehl-i İtizale lâyıktır. Çünki onlar derler: "Medar-ı teklif olan ef'al ve eşya, kendi zâtında, âhiret itibariyle ya hüsnü var; sonra o hüsne binaen emredilmiş veya kubhu var; sonra ona binaen nehyedilmiş. Demek eşyada, âhiret ve hakikat nokta-i nazarında olan "hüsün ve kubh zâtîdir; emir ve nehy-i İlahî ona tâbi'dir."" (21. Söz)
Yukarıdaki yeri izah eder misiniz?
Akşam namazını eda ettikten kısa bir müddet sonra (acaba akşam namazına mı niyet ettim yoksa başka namaza mı) diye tereddüte giren bir kişi o namazı tekrar eda etmesi gerekir mi? Bu tür düşünceler vesvese midir? Vesvese ise ne yapılmalı? Zaman zaman namazlarda bu düşünceye kapılan kişi nasıl kurtulur bu düşünceden?
28. Lem'a'da, Zât-ı Zülcelâl'in dünyadaki mahlûkātın tedbîrine medâr dört arş-ı İlâhîsi var. Üçüncüsü ilim ve hikmet arşıdır ki; nûr unsurudur denilmektedir. Burayı misalle izah edebilir misiniz?
"Gördü ki, isti‘dâdları gayet muhtelif ve mezhebleri birbirinden uzak ve muhâlif olan umum istikametli ve nûrlu akılların îmân ve tevhîddeki ittisâfkârâne ve râsihâne i‘tikādları, tevâfuk; ve sebatkârâne ve mutmainâne kanâat ve yakînleri tetâbuk ediyor. Demek tebeddül etmeyen bir hakîkate dayanıp bağlanmışlar. Ve kökleri metîn bir hakîkate girmiş, kopmuyor. Öyle ise, bunların nokta-i îmâniyede ve ...
"Ey arkadaş, şu هُدًى لِلْمُتَّقِينَ cümlesindeki nur-u belâgat ve hüsn-ü kelâm, dört noktadan tezahür etmiştir. 1. Bu cümlede “mübteda” mahzuftur. Bu hazf, cümleyi teşkil eden “mübteda” ile “haber” arasındaki ittihad öyle bir dereceye varmış ki, sanki “mübteda” hazf olmayıp haberin içerisine girmiş. Haricen ikisi müttehid oldukları gibi, zihnen de müttehid olduklarına işarettir. 2. 1 هَادِى yeri...
"derecât-ı şemsiyenin medârı olan “mıntıkatü’l-bürûc” ta‘bîr ettikleri dâire-i azîme, menâzil-i kameriyenin medârı bulunan mâil-i kamer dâiresi, birbiri üstüne geçmekle, o iki dâire herbiri iki kavis şeklini vermiş; o iki kavise felekiyyûn ulemâsı, latîf bir teşbîh ile, büyük iki yılan nâmı olan “tinnîneyn” nâmını vermişler. İşte o iki dâirenin tekātu‘ noktasına, “baş” ma‘nâsına “re’s”, diğerine “...
"İkinci yol, îmân-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, burhânî ve Kur’ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizâcıyla, hakkalyakîn derecesinde bir kuvvet ile, zarûret ve bedâhet derecesine gelen bir ilmelyakîn ile hakāik-i îmâniyeyi tasdîk etmektir. Bu ikinci yol, Risâle-i Nûr’un esası, mayası, temeli, ruhu, hakîkati olduğunu hâs talebeleri görüyorlar. Başkaları da insafla baksalar, Risâle-i Nû...
Risale-i nur'un yolu Üstad'ın beyanıyla sahabe mesleği olduğu halde; niçin Emirdağ Lahikası'nda geçen şu paragrafta sahabeye kıyas edilmez diyor? "Birşey daha kaldı ki, dünya cihetinde hakaik-i imaniyenin neşrindeki vazifedar, makam sahibi olsa, daha iyi tesir eder denilebilir. Bunda da iki mani var.
Birisi: Faraza velayet olsa da, bilerek, isteyerek makam yapmak tarzında, velayetin mahiyetindek...