Risale-i Nur'un mesleğinin sahabe mesleği olmasının manası, onlar gibi iman hizmetini birinci sıraya almaktan ve Kur'an'daki marifet yolunun Risale-i Nur'la ders veriliyor olmasındandır.
Bu tamamıyla ve her yönden sahabeleri taklid edebiliriz manasına gelmez. Sünnette bile peygamberimize mahsus "hasais" denilen bir kısım vardır ki, o kısımda peygamberimiz taklid edilmez. Mesela dörtten fazla evlenmiş olması gibi.
Üstad Haretleri burada mesleğimiş sahabe mesleği olduğu halde farklı olmamız gereken bir noktayı izah ediyor. Sahabelerin sözlerinde, kendi makamlarının büyüklüğünü anlatan ve zahiren fahır suretinde görünen cümlelelerine bakarak biz de aynısını yapabiliriz diye fetva almayın diyor.
Fark ise zamandan kaynaklanıyor. Birincisi onların aldıkları sohbet-i nübüvvet feyzi ve Kur'an'ın nüzulüne şahit olup en tesirli Kur'anî feyizleri almaları cihetiyle şahsi kemalatta onlara yetişmek mümkün değildir. Hem onların faziletini ayetler ve hadisler açıkça bildirdiği için onlara istinad ederek konuşuyorlar. Mesela Cennet'le müjdelenen sahabeler gibi...
Bu zamanda ise, her tarafı haramlar ve dalalet kaplamış, şahsi kemalatça onlar gibi oabilmek mümkün olmadığı gibi, kimsenin kemalatı da ayet ve hadislerle açıkça desteklenmesi mümkün değildir. Çünkü vahiy kesileli 1400 sene geçmiştir.
Üstad'ın dediği gibi, bir Nur Talebesi, şahsî kemalatı cihetiyle gerçek evliya da olsa, hizmet niyetiyle bunu ortaya koysa çok kişiler bunu anlayamayıp itiraz ve su-i zan edebilirler. Gururlandığını zannederler. O yüzden, bu zamanda yapılması gereken bu kapıyı hiç açmayıp herkesin tevazu yolunu seçmesidir. Makam sahibi olduğunu hissettirmekten sakınmaktır.
Ayrıca şunu da ilave edelim. Bu ikaz yapılmasa, Risale-i Nur'un kuvvetli iman dersini alıp biraz kalbi harekete gelen pek çok insanları şeytan aldatıp, "bak sen de artık erdin. Etrafındakilerin de bunu bilmesi lazım. Açıkça ya da imalarla bunu belli etmelisin" diyerek ihlaslarını kırması ve onları yoldan çıkarması mümkün olurdu.