En'am suresi 163. ayette Hz. Peygamber efendimiz “Ben Müslümanların ilkiyim" diyor. A'raf suresi 143 te ise Hz.Musa "ben iman edenlerin / müminlerin ilkiyim" diyor. Nasıl anlayalım?
Tesbihata geçmeden evvel yapılması gereken bazı şeyler var. Bunlar Ayetel Kürsiyi okumak, üfürmek ve aradaki tevhidle ve Cenabı Hakkı takdis ve tahmidle ilgili sözler söyleyip üflüyoruz. Bu neye dayanıyor. Sünnette mi böyle, yoksa alimlerin içtihadı mı var. Ve bu şekilde yapmadan tesbihata geçilse olur mu?
Namaz içerisinde ayet-i kerime olmayan duaların hükmü nedir? Yani tahiyyatta herhangi bir dua okuyabilirmiyiz veya kunut dualarının yerine başka bir dua yada ayet okunubilir mi?
Namazda ayet'ül-kürsi, amennerasulü ve haşr suresinin son ayetleri gibi yerler okunabilir mi? En az okuma miktarı ne kadardır?
Namazın ilk rekatında okuduğumuz sureye diğer rekatlarda devam edebilir miyiz? Kaldığımız ayetten veya o surenin başka bir ayetinden?
Kur'anda namazın 5 vakit olduğuna dair açık bir işaret var mı? Varsa hangi ayetlerdir?
"“İsm-i Adl’in cilve-i a‘zamından olan kâinâttaki adâlet-i tâmme, umum eşyânın müvâzenelerini idâre ediyor ve beşere de adâleti emrediyor. Sûre-i Rahmân’da وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهاَ وَوَضَعَ الْم۪يزَانَ [Göğe gelince, onu yükseltti ve mîzânı koydu] اَلَّا تَتْغَوْا فِي الْم۪يزَانَ [Tâ ki tartıda haddi aşmayın!] وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ [Ve tartmayı adâletle dos...
"Cebel-i Kamer denilen bir dağdan, mütemadiyen küçük bir deniz gibi tükenmeden akıyor. Altı aydaki sarfiyatı dağ şeklinde toplansa ve buzlansa, o dağdan daha büyük olur. Halbuki o dağdan ona ayrılan yer ve mahzen, altı kısımdan bir kısım olmaz. Varidatı ise, o mıntıka-i hârrede pek az gelen ve susamış toprak çabuk yuttuğu için mahzene az giden yağmur, elbette o muvazene-i vâsiayı muhafaza edemediğ...
"Gördü ki, isti‘dâdları gayet muhtelif ve mezhebleri birbirinden uzak ve muhâlif olan umum istikametli ve nûrlu akılların îmân ve tevhîddeki ittisâfkârâne ve râsihâne i‘tikādları, tevâfuk; ve sebatkârâne ve mutmainâne kanâat ve yakînleri tetâbuk ediyor. Demek tebeddül etmeyen bir hakîkate dayanıp bağlanmışlar. Ve kökleri metîn bir hakîkate girmiş, kopmuyor. Öyle ise, bunların nokta-i îmâniyede ve ...
"Ey arkadaş, şu هُدًى لِلْمُتَّقِينَ cümlesindeki nur-u belâgat ve hüsn-ü kelâm, dört noktadan tezahür etmiştir. 1. Bu cümlede “mübteda” mahzuftur. Bu hazf, cümleyi teşkil eden “mübteda” ile “haber” arasındaki ittihad öyle bir dereceye varmış ki, sanki “mübteda” hazf olmayıp haberin içerisine girmiş. Haricen ikisi müttehid oldukları gibi, zihnen de müttehid olduklarına işarettir. 2. 1 هَادِى yeri...