Cümlesinin makam-ı ebcedîsi olan bin iki yüz yirmi ikiye kadar, o fütûhât-ı Kur’âniye ve nusret-i dîniye devam edeceğine ve ondan sonra bir derece tevakkuf ve tedennî başlayacağına tevâfukla işaret eder.
Burada üstadımızın bin iki yüz yirmi ikideki gerilemeden kastı nedir?
Evvelâ: Delil kat'iyyü'l-metîn olduğu gibi, kat'iyyü'd-delâlet olmak gerektir. Hâlbuki tevil ve ihtimalin mecâli vardır. Zira, nehy-i Kur'ânî âmm değildir, mutlaktır; mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa, me'haz-ı iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile Yahudiyet ve Nasraniyet...
Mesnevi-i nuriyede "Kuranın icazı (mucize oluşu) tahrifine bir seddir (bozulmasına mani olur)." diyor. Kur'an-ı Kerim'in muhafaza edilmesi, diğer kitapların muhafaza edilmemesinin hikmeti nedir?
Kuranla, dinle alay edilen yerde bulunursak onlara kalben katılmıyor olsak bile küfre mi gireriz? Veya ne yapmamız lazım?
Ayakkabının altı batık Necis olduğu için, ayağımızda dışarı ayakkabısı bulunurken her hangi bir zikir, salavat, Kur'ân hatmi yapmak caiz midir? Bu durum hatme engel olur mu?
Dördüncü Söz'de ''Kur'an-ı Hakim şu hakikate iki ayetiyle işaret eder'' cümlesinde geçen iki ayet hangileridir?
'Dua ezberleme cok mantıksız geliyor' diyenler oluyor. 'Dua içten ne gelirse o şekilde yapabilirim' diyorlar. Onun yerine Kuran ezberi yaparım deniliyor. Bunlara karşı nasıl bir cevap verilebilir?
Kur'ân-ı Kerim dışındaki dualarda ve salavatlarda tesbihat ve tesbihlerde tecvit uygulamamız gerekir mi?
"Dünyamız ve zeminimiz dahi Kur’ân-ı Hakim'in tezgahında yapılan bir sefine-i maneviye hükmüne geçen hakikat-i islamiyet içine girsin." Cümlesini açıklar mısınız?
Şefkat Tokatları Risalesi'nde, "Kur'an hizmetinde bulunana; ya dünya ona küsmeli veya o dünyaya küsmeli. Tâ ihlas ile, ciddiyet ile hizmet-i Kur'aniyede bulunsun." deniliyor. İnsanın dünyaya küsmesini anlıyoruz da dünya insana nasıl küser?