Soru

"Üçüncü Remiz: Hizmet-i Kur’âniyedeki arkadaşların bir kısmı ‘hâfız’ lakabıyla, bir kısmı ‘muhlis’ kelimesiyle işaret edildiği gibi, ‘sâdık’ kelimesinde Süleyman ve Bekir’e işaret olunmakla beraber, aynen onlar gibi sadâkatte mümtâz ve kalemi bir elmas kılıç gibi Âsım’a dahi işaret ediyor. Hem makamıyla beraber fedâkâr arkadaşların altıncısı olduğuna işaret ediyor. Hem Âsım gibi elmas kalemli Ahmed Husrev’i تَع۪يشُ سَع۪يدًا cümlesi beşinci gösteriyor. Re’fet Bey صَادِقًا بِمَحَبَّت۪ي cümlesiyle makamına işaretle Âsım gibi altıncı arkadaş olduğunu altı fark ile göstermiştir. Ve hâkezâ sâir hâs arkadaşlar da içinde mündericdir. Hatta تَع۪يشُ سَع۪يدًا deki ‘Said’ kelimesinde beş-altı kardeşlerim dâhil olduğu, bence kat‘î bir sûrette tahakkuk etmiştir."

Sekizinci Lema’da geçen Üçüncü Remzi izah eder misiniz?

Tarih: 12.03.2025 10:40:54

Cevap

Üçüncü Remiz: Hizmet-i Kur’âniyedeki arkadaşların bir kısmı ‘hâfız’ lakabıyla, bir kısmı ‘muhlis’ kelimesiyle işaret edildiği gibi, ‘sâdık’ kelimesinde Süleyman ve Bekir’e işaret olunmakla beraber, aynen onlar gibi sadâkatte mümtâz ve kalemi bir elmas kılıç gibi Âsım’a dahi işaret ediyor. Hem makamıyla beraber fedâkâr arkadaşların altıncısı olduğuna işaret ediyor.

Üçüncü Remiz: Abdulkadir Geylani Hazretleri, Bediüzzaman Hazretlerinin iman ve Kur’ân hizmetindeki yardımcılarının ve arkadaşlarının bir kısmına hâfız’ lakabıyla bir kısmına da ‘muhlis’ kelimesiyle işaret ettiği gibi, ‘sâdık’ kelimesiyle de Sıddık Süleyman Efendi’ye ve Bekir Ağa’ya işaret etmektedir. Aynen öyle de sâdık’ kelimesiyle, Kur’ân davasına ve Hz. Üstad’a karşı olağanüstü sadakat ve bağlılığıyla seçkin bir yere sahip olup kalemi elmas kılıç gibi olan Binbaşı Âsım Bey’den[1]  haber vermektedir. Bulunduğu makamıyla beraber fedakâr Nur Talebelerinin altıncısı olduğuna işaret etmektedir.

Risalenin baş kısımlarından itibaren Hz. Gavs’ın (ks) açıkça haber verdiği ve vereceği Nur talebeleri sırayla şöyledir: (1) Hulusi Bey, (2) Sabri Efendi, (3) Sıddık Süleyman Efendi, (4) Bekir Bey, (5) Ahmed Hüsrev Efendi, (6) Binbaşı Âsım Beyيدُونَ

Hem Âsım gibi elmas kalemli Ahmed Husrev’i تَع۪يشُ سَع۪يدًا  cümlesi beşinci gösteriyor.

Abdulkadir Geylani Hazretleri, Binbaşı Âsım Bey’e altıncı talebe olarak işaret ettiği gibi, elmas kalemli Ahmed Hüsrev Altınbaşak Hazretlerine de تَع۪يشُ سَع۪يدًا Taîşu Saiden” (Said, bahtiyar, mutlu olarak yaşarsın) cümlesiyle beşinci olarak işaret etmektedir.

Hüsrev Efendi, Bediüzzaman Hazretlerinin Barla’da hizmete başlamasından beş sene sonra 1931 senesinde kendileriyle tanışıp talebe olmuştur. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle “Taîşu Saiden” ibaresindeki beş fark, Hüsrev Efendi’nin beş sene sonra tanışmasına işaret etmektedir. Sekizinci Lem’a’nın yazıldığı 1933 senesinde ise, Hüsrev Efendi Nurlarla tanışalı iki sene kadar olmuştu. Buna rağmen bu kısa zaman içinde Hüsrev Efendi bütün kıdemli talebeler arasında hızlı bir şekilde temayüz edip yükselerek dikkatleri üzerine çekmiştir.

İşte Şeyh Geylani Hazretleri, Hüsrev Efendi’ye olan işaretindeki تَع۪يشُ سَع۪يدًا (Taîşu Saiden) ibaresi, ebced hesabıyla 924 eder. Bu rakam, Ahmed Hüsrev isminin ebced değeri olan 919’u beş farkla gösterir.

Burada dikkat çeken bir durum daha vardır. Şeyh Geylani (ks), diğer talebelere aynı satırın “muhlis, sadık, hafız’’ gibi farklı kelimelerinde işaret ederken, Hüsrev Efendi’ye “Taîşu Saiden” cümlesi ile işaret ediyor. Bu cümle ise, Şeyh Geylani’nin (ks), Bediüzzaman Hazretlerinden bizzat ismiyle haber verdiği cümledir. Yani Hazret-i Üstad, kendisini ismiyle gösteren yerin, Hüsrev Efendi’ye de işaret ettiğini söylüyor. Bunun ne anlama geldiği hakkında Bediüzzaman Hazretlerinden gelen bir rivayette Hazret-i Üstad şöyle demiştir: “Taîşü Saiden fıkrası gösteriyor ki, içinizde benden sonra en bahtiyar Hüsrev Olacaktır.[2]

Şeyh Abdulkadir Geylânî (ks), beşinci satırda “Taîşu Saîden” ibaresi ile açıkça ‘Said’ ismini gösterdiği gibi, Hz. Üstad’ın fakir haliyle beraber maişet ve geçim yönünden ‘Saîd’ olacağına yani mesut ve rahat bir hayat süreceğine işaret etmişti. Aynı mana, Hüsrev Efendi için de geçerlidir. Çünkü bütün Nur Talebeleri içinde gayet varlıklı bir aileden gelen ve maişetçe sıkıntısı olmayan talebe Hüsrev Efendi idi. 

Re’fet Bey صَادِقًا بِمَحَبَّت۪ي  cümlesiyle makamına işaretle Âsım gibi altıncı arkadaş olduğunu altı fark ile göstermiştir. Ve hâkezâ sâir hâs arkadaşlar da içinde mündericdir.

صَادِقًا بِمَحَبَّت۪ي  (Muhabbetimde sadık olarak)cümlesiyle nasıl ki Bin Başı Âsım Bey’e altıncı arkadaş olarak bir işaret vardır. Öyle de aynı cümlede tıpkı Âsım Bey gibi Re’fet Bey[3] dahi altıncı arkadaş olduğu altı farkla gösterilmiştir.  Hz. Üstad, aynı şekilde diğer has talebelerinin de bu cümlenin içinde olduğunu ifade etmektedir.[4]

Hatta تَع۪يشُ سَع۪يدًا  deki ‘Said’ kelimesinde beş-altı kardeşlerim dâhil olduğu, bence kat‘î bir sûrette tahakkuk etmiştir. [5]

Hazret-i Üstad, تَع۪يشُ سَع۪يدًاTaîşu Saiden’’ cümlesindeki ‘Said’ kelimesinde, beş-altı Nur Talebesinin daha isimlerinin bulunduğunu ve kendince kesinlik kazandığını ifade etmektedir. Ancak o talebelerin kimler olduğunu burada açıkça söylememektedir.


[1] Binbaşı Âsım Bey: Âsım Bey, 1877 senesinde İzmit’te dünyaya gelmiştir. Emekliliğinden sonra Burdur’a yerleşmiştir. Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nur hizmetine karşı muhabbet dolu mektupları Barla Lâhikası’nda yer almıştır. Şiddetli sadakati ve kalemle nurlara hizmeti sebebiyle Hz. Üstad’ın, “Sadâkatte mümtâz ve kalemi bir elmas kılıç gibi Âsım” şeklindeki iltifatlarına mazhar olmuştur. 1935 Eskişehir Hapsi öncesi Isparta’da sorguya çekilirken, vereceği ifadelerden üstadına zarar gelmesin diye, “Ya Rab canımı al!” diye dua ettiği anda düşüp orada vefat etmiştir. Sırf üstadını korumak ve yalandan sakınmak için hayatını feda etmesi sebebiyle, Bediüzzaman Hazretleri kendisi hakkında “İstikamet şehidi” demiştir. (Rahmetullahi aleyh)

[2] Bak. Bediüzzaman Said Nursi ve Hayru’l-Halefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak, 1. cild, s. 377.

Denizli Hapsi’nde zehirlenerek şehit edilen Nur Fabrikası’nın sahibi Hafız Ali’den (rh) şöyle rivayet edilir: Talebeler Denizli Hapsi’ne girdiğinde Üstadı ayrı bir koğuşa koymuşlardı. Namaz vakti geldiğinde Hafız Ali Ağabey, namazını imamın seccadesinin beri tarafında kılıp oraya (seccadeye) oturmuş. Farza durulacağı zaman ayağa kalkarak, “Taîşü Saiden fıkrası Bediüzzaman’dan sonra Hüsrev’i gösteriyor” diyerek imamlığa içlerinde en münasip kimsenin Hüsrev Efendi olduğunu söyleyerek başkasının imamlığa geçmesine izin vermemiştir. (Hayrât Vakfı Arşivi)

[3] Yüzbaşı Re’fet Barutçu: Re’fet Bey 1886 senesinde İstanbul’da doğmuştur. Emeklilikten sonra yerleştiği Isparta’da 1931 senesinde Bediüzzaman Hazretleri ile tanışıp talebesi olmuştur. İlmî meselelere olan merakı sebebiyle Hazret-i Üstad’a sorduğu sualler, Risale-i Nur’daki bazı risalelerin telifine vesile olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri kendisini çoğunlukla Hüsrev ve Rüştü Efendiler ile beraber anardı. Risale-i Nur’un her üç hapsinde, Eskişehir, Denizli ve Afyon’da Üstadla birlikte hapis yatan talebelerdendir. Yüzbaşı Re’fet Bey 1975 senesinde İstanbul’da rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur. (Rahmetullahi aleyh)

[4] Ancak o talebelerinin isimleri burada açıklanmamıştır

5]Bediüzzaman, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 156


Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar