"hem siz birer perde yaradılmışsınız. Ta güzelligi görülmeyen zahiri çirkinlikler size isnad edilip Zat-ı Mukaddes-i İlahiye'nin tenzihine vesile olasınız." (Sözler, 18. Söz) burada nefis nasıl perde oluyor?
Malesef isteyerek veya istemeyerek dinden çıkacak hareketlerde bulunuyoruz ahir zamanda. Tevbe ediyoruz. Nikahımızda düşüyormuş. Tekrar nikah tazeliyoruz. Merak ettiğim şey, Bu bizim talak hakkımızdan azaltır mı?
Ahirette hayvanların hesapları görüldükten sonra bedenlerinin toprak olduğunu ama ruhlarının baki kaldığını söylediğimiz biri "Hani cennette istediğimiz herşey verilecekti. Neden dünyada çok sevdiğim köpeğim benimle cennette olamaz. ben onu cesediyle sevmek istiyorum" demesine nasıl cevap verilebilir?
Herşeyden önce Allah rızasını istememiz gerekiyor. Dünyadaki ve ahiretteki en ehemmiyetli olan gaye budur. Peki Allah rızasından sonra ne istemeliyiz?
Hanımlar Rehberi'nde geçen "Eğer o amir, zahiri ve batıni bir padişah-ı ruhani olsa..." cümlesiyle anlatılmak isteneni izah eder misiniz?
Mesnevî'de geçen: "Binâen 'aleyh, o Zât'ın (sav) risâleti imtihan ve ubudiyet için şu dünyanın kurulmasına sebeb olmuştur. Ve O'nun ubudiyeti ve yaptığı duada, mükâfât ve mücâzât için dâr-ı âhiretin icâdına sebeb olmuştur." ifadesinde neden "risalet" kelimesi tercih edilmiştir? Neden "mevcudiyet" kelimesi tercih edilmemiştir? Bu cümleyi nasıl anlayabiliriz?
"Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur’an’ın bâhir bir bürhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem’a-i i’caz-ı manevîsi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuâı ve o maden-i ilm-i hakikatten mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i maneviyesi"
Burada geçen yerleri kelime kelime izah eder misiniz?
Notalardaki, "O lâtife, bir saç kadar bir sıkleti, yani, gaflet ve dalâletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyor. Hattâ bazan söner ve ölür..." cümlesinde bahsi geçen "latifelerin ölmesi" şu manaya da gelir mi? Anne karnında gelişimini tamamlayamayan çocuğun özürlü doğması gibi bu latifelerin ölmesiyle kişi ahiret hayatında bir nevi özürlü olur. Yani o latifeleri eksik olarak haşrolur ve cennettek...
Üstad Bediüzzaman Sahabeler bahsinde, "Âhirzamanda beni görmeyen ve iman getiren, daha ziyade makbuldür" mealindeki hadisi izah ediyor ve diyor ki, "sahabeler külli fazilette geçilemez. O rivayetler hususi fazilete dairdir, has bazı şahıslar hakkındadır." Hususi fazilet kısmını anlıyoruz. Fakat has şahıslar tabirini, bazı hususi kimseler sahabeleri geçer diye anlayabilir miyiz?
"Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, savmı ile Samediyete bir nevi ayinedarlık etmektir." Bu ayinedarlık hangi cihette oluyor, nasıl anlamak gerek?