Desise-i Şeytaniye risalesinde geçen "Vazifedarlık" kavramından maksat nedir? Açıklar mısınız? Vazifedarlık Görevlerimiz Nelerdir?
Sorunuzda ifade ettiğiniz “Vazifedarlık” kavramı Risale-i Nur'da şöyle geçmektedir:
“Altıncı desise-i şeytaniye şudur ki: İnsandaki tembellik ve tenperverlik ve vazifedârlık damarından istifâde eder. Evet, şeytan-ı ins ve cinnî her cihette hücûm ederler. Arkadaşlarımızdan metin kalbli, sadâkati kuvvetli, niyeti ihlâslı, himmeti âli gördükleri vakit, başka noktalardan hücûm ederler. Şöyle ki: İşimize sekte ve hizmetimize fütûr vermek için onların tembelliklerinden ve tenperverliklerinden ve vazifedârlıklarından istifâde ederler. Onlar, öyle desiselerle onları hizmet-i Kur’âniyeden alıkoyuyorlar ki haberleri olmadan bir kısmına fazla iş buluyorlar. Tâ ki hizmet-i Kur’âniyeye vakit bulmasın. Bir kısmına da dünyanın câzibedâr şeylerini gösteriyorlar ki hevesi uyanıp hizmete karşı bir gaflet gelsin.”[1]
Vazife, bir kimsenin yapmak zorunda bulunduğu iş, görev veya ödev anlamına gelmektedir.[2] Vazifedarlık ise “vazifeli olmak”, “memur olmak” manısına gelmektedir.
İnsî ve cinnî şeytanların desiselerinden birisi de vazifedârlıktır. İnsî ve cinnî şeytanlar, îman ve Kur’ân hizmetinde ciddi gayret edenlere fazla iş bularak, onların daha az hizmetle meşgul olmalarını sağlamaya çalışmaktadırlar. Ehl-i dalâlet, ehl-i hizmetin her yapmadığı hizmetini kâr saymaktadır. Halbuki tahribat kolay, tâmirat zordur. Bizim ehl-i dalâletin çalışmalarından çok daha fazla gayret etmemiz lâzımdır. Yoksa bu âhirzaman tahribatına karşı gerekli tâmiratı gerçekleştiremeyiz. Üzerimize vazife olmayan şeyleri kendimize vazife yapıp aslî vazifelerimiz olan îman ve Kur’ân hizmetini bırakmayacağız. Bedîüzzaman Hazretleri, başka hizmetlerin yeterince hâdimlerinin olduğunu, bu sebeple îman, Kur’ân ve Risâle-i Nur hizmetinin hâdimlerinin istikametlerini, yalnız îman ve Kur’ân hizmetine çevirmeleri gerektiğini ifade etmektedir.
Ehl-i dalâlet, her ne sebeple ve şekilde olursa olsun, ehl-i hizmete fazladan iş çıkartarak îman ve Kur’ân hizmetinden uzaklaştırmaya çalışabilirler. Bu noktadan ehl-i hizmetin çok dikkatli olması, yapması gereken temel dünyevî, âilevî ve akrabalık ve komşuluk ile ilgili görevlerini ifa ederek, bu meseleleri abartmaması gerekmektedir.
Meselâ Risâle-i Nûr’un ilk intişar zamanlarında özellikle Risâle-i Nur hizmetinde koşturan memurların veya işçilerin hizmete vakitleri kalmasın diye bir kısım ehl-i dalâlet onlara fazladan iş çıkarmaya çalışmışlardır. Bu fazladan iş çıkarma, ehl-i hizmetin kendi nefsinden de kaynaklanabilir ki bu devirde daha çok bu nokta ön plana çıkmaktadır. Kişi, safderunluğundan vazifesi olmayan işlere de burnunu sokmaya çalışabilir. Veya ona hizmete ayıracağı vakitten taviz vermesine sebep olacak işleri, başka bir safderun da bulabilir.
Netice olarak, insî ve cinnî şeytanların bu üç desisesine de verilecek çok sayıda örnek bulunabilir. Bizim için temel mesele, bu oyunlara gelmemek ve rahat ve ücret yeri olmayan, hizmet yeri olan bu dünyada, vaktimizi her şeye yeterli miktarda ayırmaktır. Nefisimize, rahatımıza ve vazifemiz olmayan işlere vakit ayırarak îman ve Kur’ân hizmetinden taviz vermememiz gerekmektedir.[3]
Sorunuzun ikinci kısmının cevabı için aşağıdaki linklere tıklayınız:
https://risale.online/soru-cevap/nur-talebesinin-programi
https://risale.online/soru-cevap/risale-i-nur-talebeligi
[1] Mektubât-2, 312-313
[2] Kubbealtı Lügatı
[3] Arif Emre Gündüz, İrfan Mektebi Dergisi 75. Sayı / Şubat 2013, Tembellik –Tenperverlik - Vazîfedârlık