Kişilerin hidayete ermeleri kendi özgür iradeleri ve gayretleriyle olabilecekken, bizim biri için Allah'tan hidayet istememiz, o insan gayret etmediği sürece nasıl olacak merak ediyorum.
Duada azap konusu geçerken elimizi ters çeviriyoruz. Bunu sünnet olarak biliyor ve uyguluyoruz. Bunların sünnet olmadığını söyleyen arkadaşlar var bana kaynak gösterirmisiniz?
Allah rızasını asıl gaye yaparak, ancak sınav zamanı gibi belirli koşulları da vakit olarak görmek suretiyle belirli sureleri belirli sayılarda okumak doğru mudur? Dinimizde böyle bir uygulama var mıdır? Sınavda başarı ve Fetih suresinin 41 kere okunması gibi.
İnsanlar yapmış oldukları dualarda peygamberleri veya Allah dostlarını vesile yaparak medet, ihsan isteyebilirler mi? 'Ya rabbi Abdulkadir Geylani hazretlerinin yüzü suyu hürmetine duamı kabul buyur' şeklinde dua edilebilir mi?
Dua ederken kendimde şöyle bir halet hissediyorum: "Sen duanı
maddi ve manevi isteklerine alet ediyorsun. Halbuki dua ibadetin ta
kendisidir ve ibadetler de Allah için olmalıdır. Dolayısı ile duan Allah için değil kendin içindir." Burada sanki bir tezat
varmış gibi hissediliyor. Bu konu hakkında bilgi verebilir misiniz? Dua
ederken nasıl bir halet-i ruhiyyeye sahip olmalıyız?
Duaların sonunda el-fatiha demek bid'at mıdır? Yemek duası sonunda diyoruz. Namaz duası sonrası yapıyoruz ya da tesbihat sonunda.. zorunlu kılınmasa da biz sürekli yapıyoruz.
"Hususan dua külliyet kesbederek devam etse; netice vermesi galibdir, belki daimidir." Duanın külliyet kesbetmesi ne demektir?
29. mektup, 9. kısım, 6. telvih, 3. nokta da üstadımızın tarikatle ilgili bazı teşhisleri var.....Diyor ki: "Bu dünya darül hizmettir..Darül mukafat değil...Madem hakikat budur uhreviyeye ait neticeleri dünyada istememek gerektir...Cunki cennetin meyveleri gibi, kopardıkça yerine gelmek sırrıyla baki hükmünde olan amel-i uhrevi meyvesini, bu dünyada fani bir surette yemek,kar-ı akıl değildir...Bak...
"Dünyada içki içen cennete gitse bile içkiden mahrum olur" diye bir hadis okudum. Üstadın bu konuda şöyle bir yazısını okudum: "Orada herkes her nimetten derecesi nispetinde faydalanır" diyor. Buna göre bu hadis nasıl anlaşılmalıdır? Yani cennette bazı nimetlerden mahrum olmak söz konusu mudur?
28. Söz'de geçen, "Şu çirkin, ölü, camid ve çoğu kışır olan dünyada; hüsün ve cemal, yalnız göze güzel görünüp, ülfete mani olmazsa, yeter." cümlesini açıklayabilir misiniz?