Arama sonuçları: 2310 sonuç bulundu.

14.Sözün Hatimesinde geçen "İkinci adam ise, yüzde doksan dokuz dostları buradan gitmişler. Bir kısmı mahvolmuşlar. Bir kısmı ne görür, ne de görünür yerlere sokulmuşlar. Perişan olup gitmişler zanneder. Şu bîçâre adam ise, bütün onlara bedel, yalnız bir misafire ünsiyet edip teselli bulmak ister. Onunla o elîm âlâm-ı firâkı kapamak ister." Biraz izah edebilir misiniz?
‘’Saniyen: Sarsıntılı olan altıncıdaki kardeşlerimizin istirahatlerini merak ediyorum. Bir parmak hariçten hapse, hususan altıncıya karışıyor. Oradaki kardeşlerimiz dikkat ve ihtiyat edip hiç bir şeye karışmasınlar.’’ Üstad ın ifade ettiği ‘’altıncı’’ ifadesi koğuş numarası mıdır? Eğer öyleyse üstad diğer koğuşta olan hadiseleri nerden biliyor? 
"Sonra pür-merak ve pür-iştiyâk o misâfir-i âlem-i şehâdet, cismânî ve maddî cihetinde mahsûs tâifelerin dillerinden ve lisân-ı hâllerinden ders aldığından, âlem-i gayb ve âlem-i berzahta dahi mütâlaa ile bir seyahat ve bir taharrî-i hakîkat arzu ederken, her tâife-i insaniyede bulunan ve kâinâtın meyvesi olan ve insanın çekirdeği hükmünde bulunan ve küçüklüğüyle beraber ma‘nen kâinât kadar inbisâ...
‘’Evvelâ: Sizi teselliye muhtaç bilmiyorum. Birbirinizin kuvve-i mâneviyenizi takviye ederseniz, o kâfidir. Karşımdaki levha dahi bana kâfi geliyor’’. Üstadın ‘’karşımdaki levha’’ dediği nedir? 
Üstadın, Sözler Lemalar gibi eserleri talebelerine yazdırdığını biliyoruz. Peki Şualarda, mahkemede cereyan eden hadiseleri kim yazmış? Çünkü birinci ağızdan anlatılıyor. Mahkeme zabıtlarının derlenmesiyle mi vücuda gelmiş? Üstad mı istemiş?
Şükürdeki ruh halimiz nasıl olmalıdır? Yani rabbimiz bize bir nimet nasib ettigi zaman, o nimeti nasip ettigi için mi şükretmeliyiz; yoksa şükürdeki tek gayemiz ilahi rıza mıdır? Birde takıntılarımdan nasıl kurtulabilirim? Mesela size bir soru soruyorum. Soruya güzel bir cevap veriyorsunuz. Halen daha beynimde atamadığım 'acabalar' oluyor?
"İmkân, mütesaviy-üt tarafeyn"dir. Yani: Adem ve vücud, ikisi de müsavi olsa; bir tahsis edici, bir tercih edici, bir mûcid lâzımdır. Çünki mümkinat, birbirini icad edip teselsül edemez. Yahut o onu, o da onu icad edip devir suretinde dahi olamaz. Öyle ise bir Vâcib-ül Vücud vardır ki, bunları icad ediyor. Devir ve teselsülü, oniki bürhan yani arşî ve süllemî gibi namlar ile müsemma meşhur oniki d...
"Bundan sonra sünnet namazlarını kılacağım" diyen birisi için artık sünnet namazları "vacip" hükmüne mi girer? Kılmasa azap var mıdır? Mesela adam bir vakit namazını kılamasa, daha sonra kaza ederken sünnetleri de kaza etmesi zorunlu mudur?
Yer çekimi ve kaldırma kuvveti gibi kanunlar nasıl çalışıyor? Yer gerçekten çekiyor mu mesela? Allah'ın, bu kanunlar üzerindeki etkisini nasıl anlamalıyız? İşin aslı nedir? 
Tasavvufçular neden Allah kelimesi yerine Tanrı kelimesini kullanırlar. Mesela Farabi, İbni haldun, Eflatun gibi zatlar.