Mesela ölünün arkasından yasin okumak ölünün günahlarının affına ve sevaba nail olmasına vesile olurmuş. Peki ya yakınları yoksa o kişinin başkaları kadar yasin okuyacak sevenleri yoksa o insanın durumu ne olur? Allah o insana arkasından yasin okuyacak birilerini bile nasip etmemiş mi oluyor acaba ?
"Veraset-i Ahmediye ile ism-i a'zam zılline mazhar bir mü'min, kendi kabiliyeti itibariyle kemmiyetçe bir Nebinin feyzi kadar sevab alıyor denilse hilaf-ı hakikat olamaz. Kemiyetce bir nebinin feyzi kadar sevap alıyor" ne demek, izah eder misiniz?
Okuduğumuz evradlarda örneğın Evrad-ı kudsiyeyi gibi evradları okuyoruz ama anlamını bilmediğimiz için sadece okuyoruz. Bir ara merak ettim manasını okuyayım dedim. Çok etkilendim bu konuda ne düşünüyorsunuz mealini bilmediğimiz evrad zikir gibi okumalarımızda durum nasıl oluyor, aynı sevabı alır mıyız?
Koyu gri, koyu haki, mürdüm gibi renkler giyebilir miyiz? Çünkü bu uzun bir süreç ve hep siyah giymek soğutur diye korkuyorum. Ve normal farz olan tesettür de çarşafın yeri ayrı mıdır? Çarşafın ayrı bir sevabı mı vardır? Yoksa farza uyan her şey eşdeğer midir?
"Hâfız Ali diyor ki: Hüsrev kardeşimiz kendi kalemiyle yazılan "Mu'cizatlı Kur'ân"ı fotoğrafla tab'ına tarafdar olmaması ve demir harflerle müsaade oluncaya kadar beklemeye tarafdar olması, onun fevkalâde ihlasına ve nefsin huzuzatından teberrisine kat'î delildir. Çünki fotoğrafla tab'edilse, onun kendi hattı olduğu için, binler Kur'ân nüshalarını kendi eliyle yazmış gibi Âlem-i İslâm'ın manevî na...
Üçüncü nokta şudur: O Zât-ı Zülcelâl’in iki vasf-ı kemâlden iki şer‘i tecellî. Vasf-ı irâdeden gelen meşîetle takdîrdir, o da şer‘-i tekvînî. Vasf-ı kelâmdan gelen şerîat-ı meşhûre. Teşrîî evâmire karşı itâat, isyannasıl olur, öyle de tekvînî evâmire itâat ve isyan olur. Birincisi gāliben dâr-ı uhrâda görür mücâzâtı, sevabı. İkincisi ağleben dâr-ı dünyâda çeker mükâfât ve ikābı. Meselâ nasıl, sabr...
Bediüüzzaman hazretlerini, yazı mektubunda, "Bid'aların ve dalâletlerin istilası zamanında sünnet-i seniyyeye ve hakikat-ı Kur'âniyyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehidin sevabını kazanır." diyor ve hadisi örnek veriyor. Yazı ile sünneti seniyye arasında nasıl bir bağ kurabiliriz?
İştirak-i amal ve şirket-i maneviyenin yani başkalarının sevabından da hissedar olmanın ''İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır'' ayetiyle zahiren bir zıtlığı görünüyor. Açıklar mısınız?
Kur'an harfleriyle yazmanın esrar-ı şeriate ve sünnet-i seniyye'ye hizmet ettiğini ve "Fesad-ı ümmet zamanında kim benim sünnetime temessük ederse 100 şehid sevabını kazanabilir." hadisini de nazara aldığımızda yazı hizmetinin sünnet olması ne bakımdan gerçekleşmiş oluyor?
Risale-i Nurları Kur'an harfleriyle okumanın veya yazmanın sevap kazandırdığını biliyorum. Kur'an-ı Kerimi okurken de ibadet sevabı kazanıyoruz. Arapların yazı dili Kur'an harfleri olduğundan onlar yazarken sevap kazanırlar mı?