Risalelerde geçen 'zındıka' ve 'küfr-ü mutlak' tabirlerini izah eder misiniz?
"Zındıka" kelimesi, Risale-i Nur’da çoğunlukla din düşmanları için kullanılmaktadır. Din ve dindar kimselerle savaşmayı ve mücadele etmeyi adeta kendilerine meslek edinenlerin zındık oldukları vurgulanmaktadır. “Ahir zamanda gelecek Süfyân ve Deccâl gibi şahısların bu din düşmanlarını kullanarak ve başlarına geçerek İslâm’a karşı mücadele edecekleri ve dine karşı olan kin ve gayzlarını bu şekilde ortaya koyacaklarının” izahları da dikkate alındığında bu ifade daha ziyade bu kimseler için kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Zındıka ehlinin üstadı şeytan olduğu vurgusu yapılmaktadır. Bu kimseler yılanlara benzetilerek, ısırmaktan ve zehirlemekten zevk aldıkları ifade edilmektedir. Dolayısıyla ehl-i küfür ve inkâr olan din düşmanları için kullanılan bir ifade olduğu anlaşılmaktadır. Risale-i Nur’un temel mücadelesi de bu yapıyladır. İman ve Kur’ân namına mücadele eden Risale-i Nur ve talebeleri, hayatlarını bu uğurda feda ettiklerinden zındıkaya asla teslim olmayacakları ve kudsî vazifelerinden asla vazgeçmeyecekleri vurgulanmaktadır. Buradan hareketle, zındıka kelimesinden kastın İslâm düşmanları olduğu anlaşılmaktadır.
"Küfr-ü mutlak" ise, Risale-i Nur’da genellikle ateist dediğimiz, Allah’ı ve imanın bütün esaslarını inkâr eden kimseler için kullanılmaktadır. Bu ifadenin geçtiği yerleri bütünüyle nazara aldığımızda bu kimseler Allah’ı inkâr etmekle beraber, İslâm’a karşı da sürekli düşmanlık yapmaktadırlar. Bütün yaratılmışlara karşı bir yalanlama çabasındalar.
Bütün varlıkların hal dilleriyle yaptıkları şehadeti (Allah’ın varlığına ve birliğine delil olmalarını) yalanlamaktadırlar. Bu tavırlarıyla bütün varlıkların hukukuna bir saldırı ve tecavüzleri söz konusudur. Yaratılmış her bir varlık Cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerine birer ayna oldukları gibi, her biri bu isimleri zikir ve tesbih etmektedirler. Muhtaç oldukları şeylerin kendilerine tam ihtiyaç zamanında yetiştirilmesiyle de Rabbimizin rububiyyetine şahitlik etmektedirler.
Küfür, özellikle küfr-ü mutlak ise bütün bunları inkâr edip yalanlamaktadır. Yani bu küfür hadsiz hukuka bir tecavüzdür. Sonsuz bir cinayettir. Öyle ise bu inanca sahip olanlar sonsuz bir azaba müstahaktırlar.
Bunlar Cenab-ı Hakk’ın izzetine karşı sürekli bir saygısızlık ve inananlara karşı da bir aşağılama ve yalanlama mücadelesindedirler.
Küfr-ü mutlakanın kendisi dahi cehennemi bildirmektedir. Nasıl ki imanın mahiyeti eğer cisimleşse manevi bir cenneti sahibine bu dünyada dahi yaşatır. Öyle de eğer küfr-ü mutlak cisimleşse o da sahibine manevi bir cehennemin azabını tattırır ve tattırmaktadır.
Bu kimseler adeta Allah’a savaş açmış kimselerdir. Allah’ın Celalini ve Kudretini yok saymaktadırlar. Faraza eğer cehennem olmasa bile bu kimselerin bu hadsizliklerinden dolayı Allah onlar için bir cehennemi yaratacaktır. Çünkü bunlar Allah’ı acizlik ve güçsüzlükle itham etmektedirler.
Risalelerde küfr-ü mutlak genellikle bu kimseler için kullanılır ve bu kimselerin bu inançları üzerine ölmeleri halinde, af olmaları mümkün olmadığı izah edilir. Zira Allah, Kur’ân’da bu durumdaki kimselerin ebedi cehennemde kalacaklarını bildirilmektedir.