Soru

Özürlü Doğumlar ve Allah'ın Nizamı

Risalelerde nizamın önemli bir yeri var ve gerçekten önemli. Mesela 22. Söz nizamın geçtiği başka bir yer. Benim aklıma takılan şey, özürlü doğumların nizamın içinde nerede olduğu. Bu noktadan özürlü olmak ve âlemdeki nizam meselesini izah eder misiniz?

Tarih: 28.08.2023 08:10:13
Okunma: 340

Cevap

Nizâm ile Hikmet ayrı ayrı konulardır.

Nizâm: Kâinatta ve her türlü kuruluşta, o şeyin varlığının gerektirdiği şekilde mevcut olan ve devamını sağlayan yasa ve kural, düzen, usûl demektir.

Hikmet ise; Cenâbı Hakk’ın her şeyi yerli yerince yaratma, her şeyi lâyık olduğu yere koyma sırrı, âlemin insanlar tarafından anlaşılamayan gizli amacıdır, denilmiştir.

Bu konu intizam ile değil Hikmetle değerlendirilmesi gerekir. Şöyle ki:

Özürlü olarak dünyaya gelenler hakkında özürleri bir eksiklik gibi kabul edilince intizamsız bir varlık gibi zannediliyorlar. Halbuki bu şekilde dünyaya gelmekle intizamın ne kadar mükemmel olduğuna hizmet etmiş oluyorlar.

Her şey zıddıyla bilinir hakikatine dayalı olarak bu tarz doğumlar vesilesiyle uzuvları tamam olarak dünyaya gelen insanlara, “Bak ben sana göre farklıyım, sen bana göre daha zenginsin, Rabbine şükret, ben de şükrediyorum, zira Efendimiz (a.s.m.)’ın Hadis-i şerifleriyle iman ediyorum ki bu dünya da bana verilmeyen uzvum ahirette daha güzel bir surette verilecek.” Der.

Aşağıya aldığımız Hadis-i Şeriflerden de anlaşılacağı üzere, bu tarz hadiseler Hikmet dairesinde değerlendirilmelidir.

Hadis-i şerifler:

“Müslümana isabet etmiş herhangi bir hastalık, dert, hüzün ve hatta gam yoktur ki, Allah (c.c) bunu onun hataları için keffâret kılmış olmasın!”[1]

"Allah, batan bir diken de dahil olmak üzere, başına gelen her bir musibet sebebiyle Müslümanın hatalarını(günahlarını) örtmekle kalmaz, onu bir derece de yükseltir.”[2]

“Kul, Allah’ın kendisi için takdir ettiği dereceye ameli ile ulaşamazsa, Allah onun canına, malına veya çocuğuna bir musibet verir, sonra ona sabretme gücü ihsan eder ve böylece onu Allah’ın kendisi için takdir ettiği mertebeye ulaştırır.”[3]

Dış dünyayı görememe/körlük ve buna bağlı olarak kendi hizmetlerini yapamama durumu en sıkıntılı özür çeşitlerinden biridir. Görme özürlü olan bir kişi, bu sıkıntısına katlanır ve sabrederse kendisine hadislerde cennet vaad edilmektedir.

“Mükafatın büyüklüğü belânın şiddetine göre” [4] olduğunu söyleyen Hz. Peygamber (a.s.m.), kendisinden nakledilen kudsî bir hadiste Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu ifade etmiştir: “Ben kulumu –iki gözünü kastederek- iki sevgilisiyle imtihan ettiğimde o buna sabrederse, iki göze bedel olarak ona cenneti veririm.”[5]

“Kimin iki sevgili (gözünü) alır da, buna sabreder ve ecrini Allah’tan umarsa, sevap olarak cennetten başka bir şeye razı olmam.”[6]

Ayrıca şu da var ki; bütün kâinatın tek sahibi olan Allah (c.c.) mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilir. Bir kulunun uzvunu vermeyerekten de nizama hizmet eder.

“Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakîkî bir hüsün (güzellik) ciheti vardır. Evet kâinattaki her şey, her hâdise ya bizzat güzeldir, ona hüsn-i bizzat denilir. Veya neticeleri cihetiyle (yönüyle) güzeldir ki, ona hüsn-i bilgayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zâhiri (görünüşte) çirkin, müşevveştir (karışıktır). Fakat o zâhiri (görünen) perde altında gâyet parlak güzellikler ve intizamlar var.[7]

Mesela Musa (a.s.) ile Hızır (a.s.)’ın seyahatinde görünüşte çirkin şeyler meydana gelir ama o çirkinlikler içinde Nizâm’ın bozulmaması için de nice hikmetli muameleler olmuştur.[8]


[1] Müslim, Birr, 52; Ahmed, Musned, III, 24.

[2] Muslim, Birr 46-47. Ayrıca bk. Buhârî, Merdâ, 1.

[3] Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 272.

[4] Tirmizî, Zühd, 57. Ayrıca bk. İbn Mâce, Fiten, 23.

[5] Buhârî, Merdâ, 7

[6] Tirmizî, Zühd, 57.

[7] Hayrât Neşriyat: Sözler, 18. Söz, shf. 88

[8] Bakınız, Kehf Suresi, 60 ve 82. Ayetlere kadar olan kısım


Etiketler

Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar