Onuncu Nota’da bahsi geçen “Marifetullahın (Allah’ı bilmenin) şahidleri, bürhanları (delilleri) üç çeşittir. Bir kısmı: Su gibidir; görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. …İkinci kısım: Hava gibidir; hissedilir, fakat ne görünür, ne de tutulur. …Üçüncü kısım ise: Nur gibidir; görünür, fakat ne hissedilir, ne de tutulur.” Cümlelerinde anlatılmak istenen manayı açabilir misiniz? Bu üç kısma nasıl misal verilebilir?
Allahu Teâlâ’nın varlığını gösteren O’nun sıfatlarını ve nasıl bir yaratıcı olduğunu bildiren pek çok deliller vardır. Bütün kâinat ve içindeki her şey marifetullah’ı bize ders veren deliller hükmündedir.
Bu deliller insan ruhunda bıraktığı tesir ve algılama yönünden üç gruba ayrılırlar. Bazı delillerin varlığını, âdeta hava gibi, sadece hissedersin. Bazı delilleri, âdetâ su gibi, hem görür, hem hissedersin. Bazıları da âdetâ ışık gibidir. Yalnızca görürsün ama hissedemezsin.
Nasıl ki havanın varlığını derimizle hissederek kesin kanaat sahibi oluyorsak ve suyun varlığını hem görerek hem hissederek anlıyorsak ve ışığı da sadece görerek algılıyorsak; marifetullahın delillerini de ruhumuz böyle üç yol ile algılar. Birisini görmek gibi nisbeten kuvvetli bir latife ile algılarız. Birisini, dokunmak gibi ona nisbeten daha hafif bir latifeyle algılarız. Birisini de hem kuvvetli hem hafif, iki latifeyle birlikte algılarız.
Bu iki latife ile elde edilen kanaatlerin ortak özellikleri tenkid ve itiraza dayanmamalarıdır. Kâinatta var olan deliller karşısında müminler ile inkârcıların farklılaşması da burada ortaya çıkmaktadır. Bu deliller akıl sahibi herkesçe görüldüğü anda, bahsi geçen iki yolun ya biriyle veya ikisiyle ruh tarafından algılanır. Müminler bu algılarında şüphe etmez ve kanaat sahibi olurlar. Kâfirler ise bu algılarının doğru olmayabileceğini düşünerek acabalarla ve tenkidlerle karşılarlar. Çünkü nefis ve şeytanlarından gelen telkinlerle iman etmek istememektedirler. Bu şekilde yaklaşınca da, başlangıçtaki algılamaları da uçar ve imana dair bir kanaat ve yakîn elde edemezler.
İşte bu hâl dünyadaki imtihanın bir gereğidir. Bu sayede deliller aklen iki kere iki dört eder kadar kesin oldukları halde, kalblerine gelen kanaati kabul etmeyip itiraz edenler imandan mahrum kalırlar. Kabul edenler hidayete kavuşurlar.
Risale-i Nur’da Allah’ı bildiren pek çok deliller üzerinde durulmuştur. Fakat Üstad Hazretleri, bu delillerden hangisinin verdiği kanaatin su derecesinde, hangisinin nur, yani ışık derecesinde ve hangisinin hava derecesinde olduğunu bildirmemiştir. Kanaatimizce bunların bilinmesi, bu deliller üzerinde çok fazla tefekkürler yapmaya ve hangi delilin insan üzerinde nasıl bir tesir yaptığını iyice fark eder bir duruma gelmeye bağlıdır. Her şeyin hakikatini Allah bilir.