Açık kadınlar sebebiyle göz zinasına düşenlerin akibeti ne olur?
Ahir zamanın fitnesi olarak kadınların insanın ilgisini çekerek nefsini kabartarak göz zinasına sebebiyet verdiği için insanın akıbeti ne olur?
Namahrem kadınlara, el ve yüz dâhil olmak üzere, bakmak haramdır. Zira dört mezhebe göre de, namaz ve zaruret dışında, fasıkların içinde bulunduğu bir toplumda, kadının el ve yüzünü açması, fitneye sebeb olduğundan haramdır. Bu konuda ümmeti ikaz eden hadisler vardır:
“Benden sonra er¬keklere ka¬dınlardan daha zararlı bir fitne, bir imtihan vesilesi bırakmadım.” (S.M. cild:8 sh:227 hadis:97)
“Gözler de zina eder, gözün zinası bakmaktır. Eller de zina eder elin zinası tutmaktır.” (Ahmed bin Hanbel, II, 349.)
Âlimler demişler ki: “harama bakmak zinanın kapısıdır.” Zira bir insan harama bakmadıkça kolay kolay zinaya meyletmez. Ancak önce bakmak ile tahrik olur. Sonra o çirkin günaha tevessül eder. Eğer bir insan, küfre götürebilen günahları terk etmezse, Allah korusun, her an küfre düşebilir. İsrailoğullarında gerçekleşen Barsisa ismindeki bir rahibin hikâyesi bu hakikate ibretli bir örnektir.
Barsisa, uzun zaman münzevi bir hayat yaşayarak, ihlâsla yaptığı ibadet neticesinde, velayet makamına çıkmış. O, Hazreti İsa’nın bir mucizesi olan dua ile hastaların şifa bulmasına vesile olduğundan meşhur olmuş. Günün birinde çok güzel hasta bir kadın tedavi için yanına gelmiş. Rahib Barsisa bu kadına bakmak ile gönlünü ona kaptırmış. Tedavi devam ederken şeytanın desisesi ile nihayette zina vuku’ bulmuş. Kadın hamile kalmış. Yine şeytanın vesvesesi ile rezil olmamak için gebe olan kadına, kendiliğinden ölmüş süsü vererek, onu öldürmüş. Rahib Bersisa’nın onu öldürdüğünü fark eden kadının ailesi, Rahibi yakalayarak öldürmek isterken şeytan ona görünmüş: “ eğer sen bana secde edersen ben seni kurtarırım” demiş. O da şeytana aldanıp ona secde ederek küfre gitmiş. Bir rivayete göre bu hadiseye işaret eden ayette şöyle buyrulmuştur: “Hani (şeytan) insana: ‘kâfir ol’ dedi. Kâfir olunca da ‘ben senden uzağım, Çünki ben âlemlerin Rabbi olan Allah’dan korkarım’ deyiverdi.” Şüphesiz şeytan kendine uyana daha çok sıkıntı vermek için bunu söyler. Bu hikâye Buharî, Ahmed bin Hanbel ve birçok tefsir kitaplarında geçmektedir.
En mühim olan bu hikâyeden alacağımız derstir. Yabancı kadınlara bakmak günahtır. Günah kalbi siyahlandıra siyahlandıra ta nur-u imanı kalbden çıkardığı için ve her günahta küfre giden bir yol bulunduğundan bu hadisede de başta kadına bakmak, sonra zina, daha sonra katil, nihayette, Allah muhafaza eylesin, küfür gerçekleşiyor. Bütün bu suçları işlemenin sebebi ve kapısı harama bakmaktır. Eğer bir insan harama bakıp da diğer günahlara girmezse göz zinasını işlemiş olur. Tevbe ve istiğfar ile o günahtan kurtulabilir. Yoksa o günah ile Rabbinin huzuruna varırsa, Cenab-ı Hakk dilerse o kişiyi affeder, dilerse de Cehennem ile cezalandırır.
Bediüzzaman Hazretleri, açık kadınların yüklendikleri mesuliyeti şu cümlelerla anlatır:
“Âhirzamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan, taife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadîsin rivâyetlerinden anlaşılıyor. Evet nasılki tarihlerde, eski zamanda (Amazonlar) namında gâyet silâhşör kadınlardan mürekkeb bir taife-i askeriye hârika harbler yaptıkları naklediliyor. Aynen öyle de: Bu zamanda zındıka dalaletinin(küfrün), İslâmiyete karşı yaptığı muharebesinde, nefs-i emmarenin plânıyla, Şeytanın kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; açık bacak kadınlarla yarım çıplak hanımlardır ki, açık bacaklarıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamaya ve fuhuşhane yolunu genişlendirmeye çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebairle(büyük günahlarla) yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmını (o günahlar sebebiyle küfre gidenlerin kalblerini) öldürüyorlar. Birkaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar Cehennem'in odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakati kaybettiği için, hılkaten çok istediği ve fıtraten muhtaç olduğu münasib kocayı daha bulamazlar. Bulsalar da başlarına bela bulurlar.
Hattâ bu hâlin neticesi olarak o âhirzamanda, bazı yerlerde nikâha rağbetsizlik yüzünden, [kırk kadına bir erkek nezaret edecek] derecede kadınların ehemmiyetsiz, sahibsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadîsin rivâyetinden anlaşılıyor.
Madem hakikat budur. Ve madem her güzel, güzelliğini sever elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve madem güzellik bir nimettir. Nimete şükredilse manen ziyadeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette güzelin aklı varsa, hüsün ve cemalini günahları kazanmak ve kazandırmakdan ve çirkin ve zehirli yapmaktan ve o nimeti küfran(nankörlük) ile medar-ı azab bir surete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak. Ve o fâni, beş-on senelik cemali bâkileştirmek için, meşru' bir tarzda istimal ile, o nimete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale maruz kalıp, me'yusane ağlayacak. Ve kabrinde çok günahları kazanan ve kazandıran o çıplak bacakları yılan suretinde görünecek. Ve cehennemde o çirkinleşmiş güzel a'zalarının yanmalarının azablarını çekecek.
Eğer terbiye-i İslâmiye dairesinde, âdâb-ı Kur'âniye zînetiyle o cemal güzelleştirilse; o fâni hüsün, manen bâki kalacağı ve Cennet'te hûrilerin cemalinden daha şirin daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadîste kat'iyetle sabittir.(bkz. Ettergıb vetterhib cild4,sh 536) Eğer o güzelin zerre mikdar aklı varsa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak...” (24. Lem’a 209-210)
Yine Üstad Bediüzzaman, harama bakmanın verdiği unutkanlık yapması zararına işaretle şunları söyler:
“Risale-i Nur talebelerinden bir genç hâfız, pek çok âdemlerin dedikleri gibi dedi: "Bende unutkanlık hastalığı tezayüd ediyor, ne yapayım?" Ben de dedim: Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme. Çünki rivâyet var. İmam-ı Şafiî'nin (R.A.) dediği gibi: Haram nazar, nisyan verir.
Evet, ehl-i İslâmda, nazar-ı haram ziyadeleştikçe, hevesat-ı nefsaniye heyecana gelip, vücudunda sû'-i istimalât ile israfa girer. Haftada birkaç defa gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hâfızasına za'f gelir.
Evet, bu asırda açık-saçıklık yüzünden, hususan bu memalik-i harede(sıcak memleketlerde) o sû'-i nazardan sû'-i istimalât, umumî bir unutkanlık hastalığını netice vermeğe başlıyor. Herkes cüz'î, küllî o şekvadadır. İşte bu umumî hastalığın tezayüdüyle, hadîs-i şerifin verdiği müdhiş bir haberin tevili ucunda görünüyor. Ferman etmiş ki: "Âhirzamanda, hâfızların göğsünden Kur'ân nez'ediliyor, çıkıyor, unutuluyor." Demek bu hastalık dehşetlenecek, hıfz-ı Kur'ân'a bu sû'-i nazarla bazılarda sed çekilecek; o hadîsin tevilini gösterecek.”(Kastamonu Lahikası,85-86)