Kur’ân-ı Kerîm

06.03.2009

5560

Kur'an-ı Kerim'i Tefsir Edecek Kişide Bulunması Gereken Vasıflar

20.03.2009 tarihinde soruldu.

Cevap

Kur'an-ı Kerim'i tefsir etmek, ilim sahibi olmayan ve tefsir için gerekli ilimlerle donanmamış kimselerin yapabileceği bir iş değildir. Allah'ın kelamını açıklamak, sıradan bir yorumlama işi değildir. Bu, büyük bir emanet, ilim, takva ve basiret meselesidir. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:

Bilgisi olmadan Kur’anı tefsir eden kimse, cehennemdeki yerine hazırlansın. 1 

Kur'an'ı Kerim'i tefsir edecek kimsede bulunması gereken ilimler hakkında İmam Celaleddin Es-Suyuti şunları söylemektedir:

Bir kimse âlim veya edip olsa fıkıh, nahiv, tarih ve rivayetler hakkında geniş bilgiye sahip olsa Rasulullah(sav)dan rivayet edilen hadislere dayanmadıkça Kur’anı tefsir edemez. 2 

Bu soruya verilen bir başka cevap da şudur: Müfessir muhtaç olduğu ilimleri bilen kimsenin Kur'an'ı tefsir etmesi caizdir. Bu ilimler de aşağıda zikredilen 15 ilimdir:

  1. Lügat İlmi: Bu ilimle, kelimenin o dilde ifade ettiği anlamlar bilinir. Mücahit (ra) "Allah'a ve ahiret gününe inanan, Arapçayı bilmeyen kimsenin Kur'an'ı tefsir etmesi haramdır" der.

  2. Sarf İlmi: Kelimenin kökünden türetilmesi, çekimlenmesi, vezinlere göre şekil alması.

  3. Nahiv İlmi: Kelimelerin cümle içinde nasıl dizildiği, görevleri ve sonlarının harekelenmesi (i'rab).

  4. İştikak İlmi: Kelimelerin hangi köklerden türediği üzerinde durur.

  5. Maâni İlmi: Cümleye güzel bir anlam kazandırmak gayesi ile cümle kuruluşunun inceliklerini öğretir.

  6. Beyan İlmi: Cümlenin ifade ettiği açık veya gizli anlamları, değişik üsluplarla kullanmadaki incelikleri öğretir.

  7. Bedi' İlmi: Söz sanatları üzerinde durur. Müfessir, Kur'an'ın ifadesindeki mucizelik yönlerini de bilmelidir. İ'cazı bütün yönleriyle bilmek, Allah kelamındaki inceliklere vakıf olarak tefsir etmek demektir.

  8. Kıraat İlmi: Bu ilim sayesinde, Kur'an'ın kıraat incelikleri bilinir. Muhtemel kıraat vecihleri arasında tercih yapılır.

  9. Kelam İlmi: Bu ilim, Allah'a isnadı caiz olmayan sıfatlar ihtiva eder gibi görünen ayetleri, zahiri manadan ayırarak tefsir etmeyi öğretir. Kelam uleması bu gibi ayetleri tevil eder. Allah'a isnadı mümkün olmayan, vacip veya caiz olan anlamlarla delil getirir.

  10. Usulü Fıkıh İlmi: Ayetlerden hüküm çıkarmak ve istinbatta bulunmak üzere, delil getirmeyi öğretir.

  11. Sebeb-i Nüzul İlmi: Sebeb-i nüzul ile, ayetin hangi konuda ve kimin hakkında nazil olduğu bilinir.

  12. Nâsih ve Mensuh İlmi: Biri diğerinin hükmünü kaldıran ayetleri bildirir.

  13. Fıkıh İlmi: Müslümanın hayatını Allah'ın emir ve yasaklarına göre düzenleyen pratik dinî hükümlerin ilmidir.

  14. Ayetleri Açıklayan Hadisleri Bilmek.

  15. İlm-i Mevhibe: Bu, bilgisi ile amel edene Allah tarafından verilen ilimdir. Burada şu açıklamada da bulunmak isteriz: Mevhibe ilmini kavramada belki güçlük çekilir. Bunun, insanın kudreti dışında bir ilim olduğu düşünülür. Aslında bunu kavramak zor değildir. Bu ilme sahip olmanın yolu, amelde zühd ve takva hayatı yaşamaktır. Zerkeşî, Burhan'ında şöyle söylemektedir:

Kur’anı tefsir edecek, vahyin sırlarını çözecek kimsenin kalbinde bidat, kibir, heva, dünya sevgisi gibi vasıflar bulunmaması, günah işlemede ısrarlı olmaması, imanının zayıf olmaması, aklına gelen her söze uymaması gerekir.3 

Bediüzzaman Hazretleri ise tefsir cihetiyle şu hakikatleri söylemektedir:

Evet Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın müfessiri, yüksek bir dehâ sâhibi ve nâfiz bir ictihâda mâlik ve bir velâyet-i kâmileyi hâiz bir zât olmalıdır. Bilhassa bu zamanlarda bu şartlar, ancak yüksek ve azîm bir hey’etin tesânüdüyle ve o heyetin telâhuk-u efkârından ve ruhlarının tenâsübüyle birbirine yardım etmesinden ve hürriyet-i fikirlerinden ve taassublarından âzâde olarak tam ihlâslarından doğan dâhî bir şahs-ı ma‘nevîde bulunur. İşte Kur’ân’ı, ancak böyle bir şahs-ı ma‘nevî tefsîr edebilir.4 

Kur’an-ı Kerim’i tefsir edecek kişi, sadece ilim bakımından değil, akıl, kalp ve ruh yönünden de olgun bir kimse olmalıdır. Böyle bir insan, derin kavrayış sahibi, güçlü bir muhakemesi olan ve hakikate nüfuz edebilen bir idrake sahip olmalıdır. Zira yalnızca bilgili olmak yetmez, aynı zamanda doğruyu yanlıştan ayırabilecek kadar hikmetli düşünmek ve kalbi safiyetle dolu bir karakter taşımak gerekir. Çünkü Kur’an, sıradan bir kitap değil, hem lafzıyla mucize hem de manasıyla ilahî bir nurdur ve bu nuru hakkıyla görmek ilimle beraber manevî olgunluk ister.

Fakat içinde yaşadığımız asırda bu niteliklerin tek bir kişide toplanması neredeyse mümkün değildir. Günümüzde ilimler dallara ayrılmış, düşünceler dağılmış ve bir alandaki derinlik diğer alanlardan kopuk hâle gelmiştir. Bu yüzden artık bir kişi, Kur’an’ın tüm yönlerini tek başına kuşatamaz. Böyle bir zamanda, Kur’an’ı hakkıyla açıklayabilecek olan, tek bir insan değildir. Bu Ancak İlim, fikir ve kalp birliği içinde çalışan, ihlâslı ve taassuptan uzak bir topluluk olabilir. Bu topluluğu bir arada tutan şey, fertlerin kalplerindeki samimiyet, fikirlerindeki hürriyet ve ruhlarındaki uyumdur. Her biri farklı bir yönü temsil eder. Biri aklıyla, biri kalbiyle, biri sezgisiyle katkıda bulunur ve bu insanların birleşmesiyle ortaya çıkan güç, tek tek kişilerden daha büyük bir ortak ruh oluşturur. Bu ruha şahs-ı manevî denir. Böyle bir manevî bütünlük, Kur’an’ın derin hakikatlerine hem akıl hem kalp hem de ruh açısından nüfuz edebilir.

Özet olarak; Kur’an’ı hakkıyla tefsir etmek, artık bir kişinin değil, ilimde derin, kalpte samimi, fikirde hür insanların oluşturduğu manevî bir topluluğun işidir ve Kur’an’ın nurunu tam manasıyla gösterecek olan da bu birleşmiş ve ihlâsla hareket eden ortak akıldır.

  1. Tirmizî,Tefsîru’l-Kur’ân,1

  2. İmam Celaleddin es-Suyûtî' El-İtkan Fî Ulûmi’l Kur’an s.461

  3. El-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân

  4. Bediüzzaman Said Nursi,İşârâtü'l-İ‘câz,Hayrat Neşriyat 2015,s.5


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız