Üstad Bediüzzaman’ın, “Bu zamanda i’lâyı kelimetullah maddeten terakkıye mütevakkıftır” sözünü nasıl anlamalıyız? Bunun tatbiki için ne yapmalıyız?
Sözün manası; “bu zamanda Allah’ın adının yüceltilmesi ve İslâmiyet’in ilerlemesi maddî kalkınma ile mümkündür” demektir.
Asrımızda gayr-ı Müslimler maddî anlamda çok ileri gittiklerinden, onların gücü karşısında İslam dünyasını koruyabilmek ve İslam’ı yayabilmek için onlardan daha güçlü olma şarttır.
Hz. Üstad bunu, Hutbe-i Şâmiye’de şöyle izah eder: “Ecnebiler fünun (fen bilimleri) ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı manevîleri (manevî baskıları) altında eziyorlar. Biz de, fen ve san'at silâhıyla i'lâ-yı Kelimetullahın (Allah’ın adını yüceltmenin) en müdhiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilaf-ı efkâra (câhillik, fakirlik ve fikir ayrılıklarına karşı) cihad edeceğiz.”
Fakat yine Üstad Hazretleri’nin Hutbe-i Şâmiye’nin Mukaddimesi’ndeki tesbitlerine göre, bu asırda iki dehşetli hal vardır. Asıl önceliğin bu iki dehşetli yaranın tedavisine verilmesi gerekir.
1-İmansızlık hastalığı
2-Dünyayı ahrete tercih etme hastalığı.
İslam dünyasındaki bu iki dehşetli yara tedavi edilmeden yapılacak bütün çalışmalar neticesiz kalacaktır. İslam âleminin, öncelikle manen sağlıklı bir toplum üzerine oturmuş olması şarttır. Risale-i Nur Külliyatı’nı tedkik ettiğimizde neredeyse tamamen bu manevî tedavinin ilaçlarıyla dolu olduğunu görüyoruz.
Söz konusu manevî çalışma devam ederken, bir yandan da maddî ilerlemenin önündeki engellerin kalkması gerekir. Burada ise öncelikli olan zihniyet değişimidir. Yerleşmiş bazı zihniyet kalıplarının kırılarak, İslam dünyasının ayağa kalkmasının maddî yükselme olmadıkça mümkün olmadığının anlaşılması gerekir. İnsanlar buna inandıktan sonra, bu hedefe nasıl ulaşacağı çok da önem arz etmemektedir.
Yani iki şey gerekiyor:
1-Çok kuvvetli iman dersi almış şuurlu bir İslam toplumu.
2-Maddî kalkınmanın, İslam’a hizmet için şart olduğunun anlaşılması.