Sualinize sıra ile cevap vermeye çalışalım.
1- İnsanların kendini beğendirmek istemesi çok defa bir kusurdur ve noksan bir sıfattır. Fakat Allahu Teala’nın -kendine yakışır bir tarzda anlamamız şartıyla- bilinmek ve beğenilmek istemesi kusur olmaz. Çünkü bütün beğenme ve sevgilerin kaynağı, güzellik, kusursuzluk ve ikram sıfatlarıdır. Bu üç sıfat nerede görülse beğenme ve takdirleri üzerine çeker. Bu üçünün gerçek ve sonsuz kaynağı da Allahu Teâlâ’dır. Zatında bulunan ve âlemde tecelli eden bu sıfatlarını kendi de sever, mahlûkatı da sever.
Fakat insanların kendilerini beğenmeleri ve beğendirmeye çalışmaları çok defa kusur olur. Çünkü;
a- Onun yaratılış gayesi, kendi üzerinde ve âlemde tecelli eden harikalıkları görerek Allah’ı beğenmektir, kendini değil. Eğer kendindeki güzellikleri görerek kendini beğenmeye kalksa emanete hıyanet etmiş olur. “Hevasını ilah edineni gördün mü?”(1) mealindeki ayet bu yanlışa dikkat çeker.
b- İnsanın vazifesi, iman, ibadet ve ahlakla kendini Allah’a beğendirmektir. İnsanlara kendini beğendirmeye çalışmak bir yönden Allah’a ortak koşmak sayılır. Dinimiz buna riyakârlık adını vermiş ve hadiste gizli şirk olduğu bildirilmiştir.
Yani özetle insan kendini beğenirken veya beğendirmeye çalışırken kendi malı olmayan sıfatlara sahip çıkmakta ve yaratılış gayesinin tersine çalışmaktadır. Bu sebeble insan için bu kusurdur. Allahu Teala Hazretleri ise, kendi zatına ait nihayetsiz bir sevgi ile sevilmeye layık sıfatlarını sevip sevdirmektedir. Bunda ise hiç bir kusurlu mana bulunmaz. Bilakis sevmemesi bir kusur olurdu.
2- Allahu Teala hiçbir şeye muhtaç değildir. Burada ihtiyaç kavramı ile iktiza kavramını ayırdetmek gerekir. Bir varlığın kendi zatı dışından bir yardım ve desteğe muhtaç olması ihtiyaç halini anlatır. İktiza ise bir sıfatın kendinden kaynaklanan gereklerini anlatır. Bu gereklerin dışarıdan kaynaklanmaması ve dışarıdan giderilmemiş olması onu ihtiyaç olmaktan çıkarır. İşte Allahu Teala Hazretlerinin isim ve sıfatları görünmeyi iktiza etmiştir. Bu iktizanın neticesi olarak hariçte mevcut olan bir şeye müracaat edilmemiş, ilm-i ezelide programları bulunan varlık aynaları yaratılarak vücut sahasına çıkarılmıştır. Dolayısıyla ortada bir ihtiyaç durumu yoktur.
3- Sualin bu kısmının insan idrakinin ötesinde olduğunu düşünüyoruz. Çünkü insan zamanla bağlı bir varlıktır. Zamansızlığı anlaması mümkün değildir. Allah’ın daha önce neden yaratmadığını sormak, onu zamansız düşünememekten kaynaklanıyor. İnsanın bu gibi, idrakinin ötesindeki konularda Allah’a teslim olmaktan başka çaresi yoktur. Madem bütün kâinat Allah’ın varlığını aklen zaruri kılıyor. İnkârı mümkün değil. Öyleyse yaratılışın sırlarını anlamak için vahiy yoluyla bize bildirdiklerine tabi olmamız ve anlayamayacağımız için bildirilmeyen konuların üzerine lüzumsuz ve zararlı bir şekilde gitmememiz gerekiyor. Şu hadis-i şerif de bu gerçeğe işaret ediyor diyebiliriz:
“Allah-u Teâlâ’nın zatını düşünmeyin. O’nun nimetlerini ve yarattığı varlıkları düşünün. Çünkü siz Allah’ın zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz.” (2)
(1) Furkan, 43
(2) Albani, Sahihu’l-Cami