Mecellede geçen, "1-Şiddetli zarar, hafif zararla giderilir. 2- İki Fesad Tearuz Ettiği Zaman En Hafifî İşlenerek Büyük Olanın Çaresine Bakılır." düsturlarına binaen, ciddi borç yükü altına giren bir kimse, tefeciden faiz alarak daha büyük zararlara düşmektense, bankadan kredi çekerek daha az zararla telafi etmesi caiz olur mu?
Mecelle muteber bir fıkıh kaynağıdır. Bahsettiğiniz prensiblerin meselelere doğru tatbiki kolay şeyler değildir. Herkes kendi başına yapamaz. Böyle fetvaları verirken fâkih olmak ve şeriatin ruhuna vakıf olmak gerekir.
Bu gibi kaideler şer'an haram olan şeyleri helal kılmaya vasıta olarak kullanılamaz. Mesela sualinizde faize helaliyet kapısı açmaya vesile olamaz.
Neden olamaz? Çünkü yukarıdaki prensiplerin ne manaya geldiği ve hangi olayları kasdettiği bizler için muğlak meseleler iken, faizin haramlığı apaçık bir konudur. Apaçık hükmü bırakıp doğruluğu su götüren zanlara tabi olmak nefis ve şeytanın bir aldatmacasıdır.
Bu düsturlarda kasdedilen zarar ve fesadlar kişinin iradesi dışında gelişen zararlar olsa gerektir. Mesela, bir seçim yapılacak ve kazanması muhtemel olan iki partinin ikisinin de zarar vereceği muhakkak görünüyor. Bu durumda daha fazla zarar vereceği görünen hangisi ise onun zararaından sakınmak için daha az zarar verecek olana oy verilir. Buna ehven-i şerri seçemek denilir.
Misalinizdeki zararlar ise, ikisini de kişi kendisi geliştiriyor. Arada fark var.
Bakın benzeri bir aldanmayla sorulan bir suale Üstad nasıl cevab veriyor?
"Kırk sene evvel bir başkumandan beni bir parça dünyaya alıştırmak için bazı kumandanları, hattâ hocaları benim yanıma gönderdi. Onlar dediler: "Biz şimdi mecburuz. 'Zaruretler haramı helal eder' kaidesiyle Avrupa'nın bazı usûllerini, medeniyetin îcablarını taklide mecburuz." dediler. Ben de dedim:
"Çok aldanmışsınız. Zaruret sû'-i ihtiyardan (iradeyi yanlış kullanmaktan) gelse kat'iyyen doğru değildir, haramı helâl etmez. Sû'-i ihtiyardan gelmezse, yani zaruret haram yoluyla olmamış ise, zararı yok. Meselâ: Bir adam sû'-i ihtiyarı ile haram bir tarzda kendini sarhoş etse ve sarhoşlukla bir cinayet yapsa; hüküm aleyhine cari olur, mazur sayılmaz, ceza görür. Çünki sû'-i ihtiyarı ile bu zaruret meydana gelmiştir. Fakat bir meczub çocuk cezbe halinde birisini vursa mazurdur, ceza görmez. Çünki ihtiyarı dâhilinde değildir."
İşte, ben o kumandana ve hocalara dedim: Ekmek yemek, yaşamak gibi zarurî ihtiyaçlar haricinde başka hangi zaruret var? Sû'-i ihtiyardan, gayr-ı meşru meyillerden ve haram muamelelerden tevellüd eden (doğan) hareketler, haramı helâl etmeye medar olamazlar. Sinema, tiyatro, dans gibi şeylerde tiryaki olmuş ise, mutlak zaruret olmadığı ve sû'-i ihtiyardan geldiği için, haramı helâl etmeye sebeb olamaz. Kanun-u beşerî de bu noktaları nazara almış ki; ihtiyar haricinde zaruret-i kat'iyye ile, sû'-i ihtiyardan neş'et eden hükümleri ayırmıştır. Kanun-u İlahîde ise, daha esaslı ve muhkem bir şekilde bu esaslar tefrik edilmiş." (Emirdağ Lahikası)