El cevap:
Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde geçen kısımları başlıklar halinde aşağıya alıyoruz…
1. Âyetü’l-Kübrâ’nın birinci ve ikinci makamı neresidir?
Âyetü’l-Kübrâ’nın birinci makamı, Zülfikar mecmuasının 346. sayfasında Hizb-i Nûrî ismiyle geçen kısımdır.
Hizb-i Nûrî başında şu ifade vardır:
“Bu kısmın tercümesi ve îzâhı Âyetü’l-Kübrâ Risâlesi'nin ikinci makamındadır.”[1]
Yani Zülfikar mecmuasında bulunan Arapça kısım birinci makamdır. Bu kısmın tercümesi ve îzâhı dediği yer ise Şualarda bulunan Âyetü’l-Kübrâ (7.Şuâ) risalesidir.
Hazreti Üstadın Hizbü’l-Ekber-i Nûrî ismini de verdiği tamamı Arapça olan 16 sayfalık kısım şu şekilde başlar…
“Bu Hizb-i Nûrî’nin benim şahsıma âit pek büyük bir kerâmet-i maneviyesi var. Şimdi beyân etmek zamanı geldi. Yirmi üç sene evvel Eski Saîd Yeni Saîd’e inkılâb ettiği zaman, tefekkür mesleğinde gittiği için, تَفَكُّرُ سَاعَةٍ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ سَنَةٍ sırrını aradım. Her iki senede o sır, ya Arabî, ya Türkçe bir risâleyi netice verip sûret değiştiriyordu. Arabî Katre Risâlesi’nden, tâ Âyetü’l-Kübrâ risâlesine kadar o hakîkat devam edip sûretler değiştirerek, tâ Hizbü’l-Ekber-i Nûrî sûret-i dâimesine girdi.[2]
Yedinci Şuâ’ın giriş kısmında
Mühim Bir İhtâr ve Bir İfâde-i Merâm
diye başlayan başlık altında şöyle geçmektedir:
“Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hatta Birinci Makam, baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı.”[3]
İşte buradan da anlaşılan; Zülfikar mecmuasında bulunan 346. sayfasında Hizb-i Nûrî ismiyle geçen kısım Âyetü’l-Kübrâ risâlesinin birinci makamıdır.
Âyetü’l-Kübrâ risalesinin ikinci makamı aynı eserin yani Şuaların 99. Sayfasından başlar.
Bedîüzzaman Hazretleri bu tarifi de şu şekilde yapmıştır:
“Bu İkinci Makam, bu âyet-i muazzamayı tefsîr etmekle beraber, tayy edilen Arabî Birinci Makam’ın burhânlarını ve huccetlerini ve tercümesini ve kısa bir meâlini beyân eder.”[4]
Âyetü’l-Kübrâ risalesiyle alakalı şu bilgiler de faydalı olacaktır.
Yirmi Dokuzuncu Lem’a baş kısmında şöyle bir ifade vardır:
“Kardeşlerim! Bu tefekkürnâme çok ehemmiyetlidir. İmâm-ı Ali Radıyallâhü Anh ona bir vecihte “Âyetü’l-Kübrâ” nâmını vermesi, tam kıymetini gösteriyor.”[5]
Dikkat edilirse bir vecihte Âyetü’l-Kübrâ nâmını vermesi diye geçiyor. Demek ki Yirmi Dokuzuncu Lem’a, Âyetü’l-Kübrâ’nın birinci makamı değil, o ünvanı almış bir risaledir.
Yine buna benzer bir ifade Tevâfuklu olarak yazılan Yedinci Şuâ’nın giriş kısmında şöyle geçmektedir:
“Âyetü’l-Kübrâ Risalesinin Arabî Birinci Makamından bir hülasadır.”[6]
Tevâfuklu olarak yazılan Yedinci Şuâ eserinde bir hülasası bulunmaktadır. Ancak burada olan kısım tevafuklu yazılmayan yerde yoktur!
Hizb-i Nûr:
Yukarıda da bir parça izah ettiğimiz gibi tamamı Arapçadır. Âyetü’l-Kübrâ’nın Birinci Makamıdır. Zülfikar Risalesinin 346. Sayfasındadır.
Hazreti Üstad aynı eserin 344. Sayfasının girişinde bu eşsiz vird için şöyle bahseder:
“Bir gün Cevşenü’l-Kebîr ile Hizb-i Nûrî’yi okudum. Gördüm ki, Cevşenü’l-Kebîr ve Risâle-i Nûr ve Hizb-i Nûrî, kâinâtı baştan başa nûrlandırıyor. Hizb-i Nûrî’de تَفَكُّرُ سَاعَةٍ -ilâ âhirihî- hakîkati bulunduğuna, bana kat‘î kanâat verdi.”[7]
Hizb-i Nûr ile ilgili şöyle bir malumat daha verelim:
“Arabî Hizb-i Nûrî’nin hulâsasının bir hulâsası ve tesbîhâtta tekrar ettiğim kelime-i tevhîd ile dâimî virdim bir tefekkür-i Arabî olarak burada yazılan risâleciğinin مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ şehâdetine dâir parçanın bir nevi tercümesi, İkinci ve Üçüncü İşaretlerde yazılacak.”[8]
Hazreti Üstad’ın yukarıda geçen ifadesiyle de anlaşılan; Hizb-i Nûr isimli virdin hem kısa bir özeti hem de bütün bir hali yazılmıştır.
Kısa olan kısmı: Şualar 2. Cilt, sayfa 586 da geçmektedir.
Uzun ve tam olan kısmı ise: Zülfikar Risalesinin 346. Sayfasında Hizb-i Nûrî ismiyle bulunmaktadır.
Hizbü'l-Kur'ân veya Hizbü’l Kur’ân-ül Ekber:
Hizbü'l-Ekberi'l-Kur'ânî, Hizbü'l-Kur'âni'l-Muazzam ve Hizbü'l-Ekber-i Nuriye şeklinde isimlerle kayda geçmiştir. Hizbü'l-Kur'ân diye kısaca ifade edildiği de olmuştur. Büyük Cevşen diye anılan evrâd kitabında Hazret-i Osman (ra)'a ait başka bir Hizbü'l-Kur'ân daha vardır. (Münâcâtü’l Kur’ân diye de geçer) Onunla karıştırılmamalıdır!
Bediüzzaman Hazretlerinin bizzat kendi hususi virtleridir. Kur’ân-ı Kerim’in 148 Surenin çok sevaplı âyetleridir.
Merhum Şehit hafız Ali ağabey üstadın müsaadesiyle tab haline getirmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri Hizbü'l-Kur'ân'ı şöyle tarif eder:
“Evet, o Hizbü’l-Ekber’deki âyât, bütün Resâil-i Nûriye’nin ruhu, esâsı, madeni, üstâdı ve güneşidir.[9]
"Hizb-ül Kur'ân-ül Muazzam'ın hem fevkalâde ehemmiyeti, hem fâideleri; hem okumasında hiçbir vesvesenin gelmemesi, hem bütün Kur'ân'ın en sevablı âyetlerinin ihtivası, hem Risale-i Nuriye'nin bütün esaslarını ve hakikatlarını cem'etmesi, hem herkese, hususan her vakit bütün Kur’ânı okumağa fırsat bulamayan ve hâfız olmayanlara tamam Kur’ân’ın bir nümune-i kudsîsi; hem tamam Kur’ân’ın tevâfuklu tab'ında bir misal-i musaggarı ve müjdecisi; hem maddî ve lafzî ve manevî parlak bir i’câz göstermesi gibi, pek çok hasiyetleri var."[10]
Münâcâtü’l-Kur’ân:
Hizbü-Envarül Hakaikin-Nuriye; diğer bir İsmi Cevşen’ül Kebirde yazılı olan ve Hz. Osman (r.anh)’ın Kur’ân-ı Kerimden hususi yaptığı dualarıdır. Üstad Hazretleri bu muazzam evrâddan şöyle bahsetmiştir:
“Kur’ân okurken şehit edilen Hazreti Osman Zinnureyn Radiyallahu anhın pek şirin ve harika ve cevherlerin zengin bir hazinesi ve ümmete bir yadigâr ve eseridir ki, İmam-ı Ali Radiyallahu anh onun kıymetini ve mucizelerin ışıklarını gösterdiğini tam tasdik ve takdir ederek ona bir râvî olmuş ve fevkaladeliğini ilan etmiş.[11]”
Hülasatü’l Hülasa:
Bu vird ile alakalı Hazreti Üstad şunları söylemiştir:
“Size yazmıştım ki, nasıl Hizb-i Nûriye, Risâle-i Nûr’un ve Âyetü’l-Kübrâ’nın bir hulâsasıdır. Öyle de on dakika zarfında Hizb-i Nûriye’nin bir hulâsası, bu Ramazân-ı Şerîf’in feyzînden ve Ramazân’da te’lîf edilen ve yeni intişâr eden Ramazâniye Risâlesi olan Âyetü’l-Kübrâ’nın otuz üç mertebe-i vücûb ve vücûd ve tevhîd otuz üç elsine-i külliye ile tezâhür ettiği gibi, rûh ve hayâl ve kalp o noktadan öyle bir inbisât ve inkişâf etti ki, her bir mertebenin söylediği لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ şehâdetini dediğim vakit, o küllî lisân, benim oluyor gibi azametli bir tevhîd hissettiğimden, Âyetü’l-Kübrâ, güneş gibi îmân nûrlarını rûhlara telkîn edebilir, şeksiz şüphesiz kanâat ettim ve gördüm ve İmâm-ı Alî’nin (ra) ona verdiği ehemmiyetin sırrını bildim.”[12]
“Aynı Ramazan’ın kudsî bir hediyesi; ve Âyetü’l-Kübrâ’nın Arabî birinci makamının ayrı ve nûrânî diğer bir tarzı; ve kâinât kitabının tevhîd dili ile kısaca okuması ve kırâati; ve geniş bir hayâlin muhtasar bir tevhîdnâmesi; ve namaz tesbîhâtındaki tehlîlin kâinât halka-i zikrinde lisân-ı hâl ve lisân-ı kāl ile erkân-ı âlemin çektikleri kelime-i tevhîdin feyizli bir tezâhürü; ve bu gelen âyetin îmân noktasında bir parlak tefsîri; ve Risâle-i Nûr’un hulâsası olan Âyetü’l-Kübrâ’nın Hulâsatü’l-Hulâsa'sıdır. Ara sıra bazı vakitte mütefekkirâne okunsa güzel olur. Îmâna kuvvet verir.”[13]
Hülasatü’l Hülasa Hizb-i Nûriye’nin bir hülâsası olduğu gibi Âyetü’l-Kübrâ’nın da Hulâsatü’l-Hulâsa'sıdır.
Şimdi başlıkları maddeler halinde şöyle özetleyelim:
Âyetü’l-Kübrâ’nın birinci makamı; Zülfikar mecmuasının 346. sayfasında Hizb-i Nûrî ismiyle geçen kısımdır.
Âyetü’l-Kübrâ’nın ikinci makamı; aynı eserin yani Şuaların 99. Sayfasındadır.
Hizb-i Nûrî; tamamı Arapça ve Zülfikar Risalesinin 346. sayfasındadır.
Hizbü'l-Kur'ân veya Hizbü’l Kur’ân-ül Ekber; müstakil olarak basılmıştır. Kur’ân-ı Kerim’in 148 Surenin çok sevaplı âyetleridir.
Münâcâtü’l-Kur’ân; Cevşen’ül Kebirde yazılı olan ve Hz. Osman (r.anh)’ın Kur’ân-ı Kerimden hususi yaptığı dualarıdır.
Hülasatü’l Hülasa; tamamı Arapça ve Asâ-yı Mûsâ mecmuasının, 259. Sayfasında bir de Cevşen’ül Kebir mecmuasının 219. Sayfasındadır.
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa 346
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa 345
[3] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa 94; bu ifadeler 7. Şuâ olan Âyetü’l-Kübrâ risalesinin giriş kısmında onunla alakalı tarifte bulunur.
[4] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa 99
[5] Bediüzzaman Said Nursi, Lem'alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa 324
[6] Bediüzzaman Said Nursi, Tevafuklu Şualar, Yedinci Şuâ, sahife 1, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2017
[7] Bediüzzaman Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa 344
[8] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa 586
[9] Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lâhikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa165
[10] Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 1.Cilt, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa 28
[11] Hizb-ü Envâri’l-Hakâiki’n-Nuriye, Hayrât Neşriyat, baskı yılı 2023, Sayfa 166
[12] Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 1. Cilt, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016 Sayfa 144
[13] Bediüzzaman Said Nursi, Asâ-yı Mûsâ, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, Sayfa 259

