Hz. Üstad'ın talebelerine yazdığı bir mektupta "Dünyevî merakâver meselelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz." Bu cümleyi nasıl anlamalıyız izah eder misiniz?
Bu sualinize yine Hazreti Üstadın şu ifadeleriyle cevap verelim:
“Ömür sermayesi pek azdır. Lüzûmlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil (içiçe geçmiş) dâireler gibi her insanın kalb ve mide dâiresinden ve cesed ve hâne dâiresinden, mahalle ve şehir dâiresinden ve vatan ve memleket dâiresinden ve küre-i arz ve nev’i beşer dâiresinden tut, tâ zîhayat ve dünya dâiresine kadar, birbiri içinde dâireler var. Her bir dâirede, her bir insanın bir nevi vazîfesi bulunabilir. Fakat en küçük dâirede, en büyük ve ehemmiyetli ve dâimî vazîfe var. Ve en büyük dâirede, en küçük ve muvakkat, ara sıra vazîfe bulunabilir. Bu kıyâsla, küçüklük ve büyüklük ma‘kûsen mütenâsib vazîfeler bulunabilir. Fakat büyük dâirenin câzibedârlığı cihetiyle, küçük dâiredeki lüzûmlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp, lüzûmsuz, mâlâyanî ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermâye-i hayatını boş yerde imhâ eder. O kıymetdar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür.”[1]
Yani her insan hem hususi dünyasıyla hem de etrafındaki olup bitenlerle ilgilidir. Bundan kopamaz. Ancak insanın asıl vazifesi ve dünyaya geliş sebebi, Allah’ı tanımak, bilmek ve O’nu sevip razı etmektir.
İçinde bulunduğumuz ahir zamanda etrafımızda o kadar çok meseleler, olaylar meydana geliyor ki hangisine baksak yukarıda Hazreti Üstadın dikkat çekmeye çalıştığı “Fakat en küçük dâirede, en büyük ve ehemmiyetli ve dâimî vazîfe var.” Diye ifade ettiği iman meselesinden uzaklaştırıyor. İnsanın kalbi cisim olarak çok küçüktür eğer onda iman olmazsa o küçücük daire insanın ebedi hayatını mahvedecek çok büyük bir tehlikeye atar. Bundan dolayı en küçük daire diye ifade edilen kalp dairesinde çok büyük bir mesele vardır ki oda kabre imanla girip girememek meselesidir.
Bunlarla beraber “Merak ilmin hocasıdır” demişler. İnsan çok şeyi merak eder. Ancak ona verilen bu özellik vesilesiyle: Allah’ı tanımaya çalışırsa, zamanı iyi değerlendirmek suretiyle ilim yolunda kendini yetiştirirse o vakit yukarıda geçen ehemmiyetli iman dairesini muhafaza etmiş olur. Aksi halde, gereksiz yere…
1- Ekranlara bağlı,
2- Sosyal medya hesaplarının takipçisi,
3- Cebine girecek paranın mücadelecisi,
4- Diliyle alacağı lezzetlere düşkün,
5- Siyasi cereyanlarla meşgul,
6- Arabasını veya evini yenilemek için araştırıcı,
7- Bulunduğu makamını kaybetmemek için gece gündüz çalışan,
8- Kendisinden kilometrelerce uzakta bulunan olayların ilgilisi ve takipçisi,
9- Dünyada daha uzun ve güzel bir hayat yaşamak için her türlü zorluklara katlanan…, bir insan olursa işte o zaman kendisine çok yazık etmiş olur.
Ahiretini düşünen ve Allah’ı razı etmeye çalışan insanın ilgili olduğu alanları şu âyetlerle ifade edelim…
“(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım!”[2]
“Kim dünya mükâfatını isterse, ona ondan veririz. Kim de âhiret mükâfatını isterse, ona (da) ondan veririz. Şükredenleri ise mükâfatlandıracağız.”[3]
“Eğer Allah’a karz-ı hasen (güzel bir borç) ile borç verirseniz, onu size (katkat) artırır ve size mağfiret eder. Çünkü Allah, Şekûr (iyilik edene çok mükâfât veren)dir, Halîm (azabda hiç acele etmeyen)dir.”[4]
İşte insanın asıl hedef ve gayesi apaçık belli. Bunun dışına çıkaran ne varsa ondan uzak olmak gerek!
Son olarak, Üstadımızın dediği gibi; Dünyevî merakâver (Merak uyandıran) meselelere bakıp, asıl vazifelerimizi ihmal etmemeliyiz.
[1] Hayrât Neşriyat, Asâ-yı Mûsâ mecmuası, shf. 13
[2] Zâriyât, 56. Ayet
[3] Âl-i İmrân, 145. Ayet
[4] Teğabün, 17. Ayet